Keller Film Gururla Eller: The İşsiz

İşsizlik sıkıntısına değinildiğini gördüğüm bir blog yazısından etkilenerek kendimi tutamayışımın, içimdeki hasetin, cesetin ve necasetin dışa vurumu, lavaboya kusumudur efenim.

----------------------------

Biz okuduğumuz zamanlarda hocalarımız "oğlum bakın, stajınızı doğru düzgün yapın, kendinizi iyi tanıtmaya, kabul ettirmeye bakın, mezuniyetinizin ardından bakarsınız sizi işe bile alabilirler" demişlerdi.

İlk sınıfımız bitti, staj mevsimi geldi çattı.

Memleketin en ücra kasabalarında bile staj yapabilmek için en aşağısı "kaymakam" torpili gerektiğini öğrendik.

"Ama hocam" dedik, "mırın kırın" dedik, "eee oğlum kolay değil bu işler, neyse artık sizi tanıdılar seneye daha kolay olur, dediğimi unutmayın, kendinizi kabul ettirmeye bakın" dediler.

Sene oldu.
Çemizgezek Belediyesinden girip, California Valiliğinden çıktık.
"Eee artık yaparsınız bize de bi ültimasso" dedik.
"Ooo hay hay, hemen yalandan bir kpss puanı kap gel, nereden bulacağız sizin gibi kalifiye elemanı" dediler.

Onu da alıp gittik.
"Aaa, ama sizinki iki yıllık bölümmüş (sanki önceden bilmiyordu), bak siz okumuş adamsınız, yönetmeliği biliyorsunuz, patron bize kızar, devlet bize küser, gidin şunu dörde tamamlayın gelin, bakın adınızı da buraya not aldık" dediler.

Ikına sıkına üniversiteyi dörtledik, gittik.
"Hadi koçum bir kpss daha kap gel, bak sizinkinin süresi dolmuş, adını not almışız zaten, hadi aslanım hadi yiğidim" dediler.

Onu da aldık gittik.
Hani şu kokusu taaa 5 sene sonra çıkacak olan meşhur 2010 Kpss.

"Başganım artık herşey tamam herhalde" dedik, "Hadi masamızı gösterin de şu sümen takımını serek" dedik. Hepsi birbirinden prof olan hocalarımızı da adım adım haberdar ettik ki sevinsinler, övünsünler öğrencileriyle...

"Hmmm... Haaaaa.... Hıııııı... Bir de Höööööö... Oğlum sen hangi dersanede okudun bakıyım, bizim bilmemkimcilerin dersanesi mi yoksa falanfilancıların dersanesi mi? Nasıl puandır bu böyle?" dediler.
"Yok başkanım evde kendim çalıştım, emeğimin, bileğimin ve dahi bilmemneyimin teriyle kazandım" dedik.

"Bir daha hmmmmmm.... haaaaa... höööööö... Oğlum şimdi bizim Bilmemne Dairesi Başkanlığına git, oradan Bilmemne Amirliğinden olur al, sonra Vattırıvızzırı Odasından Öyleböyle Efendiyi gör. Sonra tekrar görüşelim, hadi aslanım hadi koçuuuummm..."

Bilmemne Dairesinin benimle ilgilenebilmesi için benim İş Güvenliği, İş İdaresi, İş Hukuku, İş Zıkkımınınkökü gibi yaklaşık bir 30-31 tane sertifikam olması gerekiyormuş.

"Eee ama diploma? Bak ne güzel sırmalı mırmalı felan" dedik.
"Sağol dostum yaaa, tam da bizim tuvalet kağıtlarının bittiği vakitte getirdin, koşun arkadaşlar..." dediler.

Neyse burada olmazsa başka yerde illaki işe yarar diye iki-üç yıl da o sertifişkoları almaya uğraştık.

Sonra bir daha gittik.

Aaaaaaa!!!!
Başgan değişmiş.
İdari yapılanma değişmiş.
Hatta Bilmemne Dairesi Başkanlığı bile kaldırılmış.

Çözüm?
Bizi yetiştirip bu günlere getiren sevgi pıtırcığı, bukleli lüleli peruklu, dörtgen kepli Proflarımıza dert yanmak.

Bu arada mezuniyetin üstünden 4-5 yıl geçmiştir.

Proflar yaşlanmıştır, bizi zor tanırlar.

Rüzgar bu sefer kuzeyden esmektedir:

"Eee oğlum diploma almaya ne var? Al istediğin kadar diploma vereyim sana. Ekmek aslanın anüsünde oğlüüüümmm, biz de kolay gelmedik buralara. Ama o kadar iş istiyorsan sana bir kart vereyim Organize Sanayiden Şebelebettin Ustayı gör, çaycı arıyordu bir ara beeeeeelki bir şeyler yapar. Kesin demiyorum bak, beeeeeeelkiiiii... Sonra vay hocam niye yalan vaatte bulunuyon deme de bana!!!"

Son,
Keller Film Gururla Elledi,
Kapanış,
Casting,
Çıkışlar sağda,
Patlamış mısır kutularını çöpe atıverin bi zaamet!

Şunu da söyleyip en azından bir vefa borcumu ödemiş olayım o arada geçen 7 zavallı yıla.

Diplomam sayesinde millet imanı gevreye gevreye 15 ay askerlik yaparken ben 5 ay ucundan azıcık yapıp kurtuldum. Bir hayrını da öyle gördüm, görmedim değil.

------------------------------

- Hocam üniversite mezunlarının iş bulması çok daha kolay oluyormuş diyorlar, doğru mu??
- Tabii oğlum manyak mısın!

Kıskançlık, Jealousy, Eifersucht, غيرة, ревность...

Hayli zamandır halim;


Ben Mim, Depresif Mim

Bunca yıldır buradıyım, ben böyle mimlenmedim :))

İlk mim, hayırlı olsun :)

Ivız Zıvır Enstitüsü Ana Bilim Dalı Başkanı tarafından depresyon konusunda görüş bildirmek üzre görevlendirildim. İçerik ektedir, arz ederim.

-------------------------------------

1-Depresyona ne sıklıkla girersin?

Bir zamanlar en nefret ettiğim şeydi, bu ha bire depresyona giren, girdi mi çıkamayan, çıktı mı geri dönmek için fırsat kollayanlar...

Askerlik esnası ve dönüşü, yaşadığım bir milyon şeyden sonra doktor zengin etmeye başladığım bir dönemde anladım ki, meğer zaten ben 13-14 yaşlarımdan beri ne depresyonlara gebeymişim. Özellikle son 4-5 yıldır iyice patlama noktasına gelmişim de hep içime attığım için ben bile farkına varamıyormuşum. 2012 yılından beri yaşadığım kafa git-gelleri iki günlük meseleler değilmiş yani.

Tahammülün sınırına gelmekle depresyona kapı aralamak aynı şey değil ama bende maalesef bu noktaya geldi.

Ve maalesef artık hiçbir şeye tahammül edemez oldum, en ufak bir konuda, sadece 3 yaşında bir çocuğun kafasını yorabilecek bir konuda bile anında tahammülsüzlük başlıyor.

İki kelime anlatıp dertleşecek kimsem olmayınca etrafımda, ben de kendi içime atıyorum.

İçime ata ata, birkaç saniye sonra nur topu gibi depresif mi depresif bir ruh halim oluveriyor.

Babasını delik deşik eden adama, mahkeme günü "yazıklar olsun abi" demekten başka birşey edemeyen benim gibi bir yufka böreği, gömleğin düğmesi kopunca sinirden yeşil dev Hulk'a dönüşecek bir kıvama nasıl geldi, asıl mesele o :)

Ama kısaca, popüler tabirle söyleyecek olursak "sık sık depresyona giriyorum", eskisi gibi metanet ve akl-ı selim ile aşamadığım için de bir ton ilaç kullanmadan çıkamıyorum.

Zaten bunun için majör depresyon deniyor galiba bu merete, minor değil :D

Eskiden o işler ilaçla çözülecek işler değil diye ahkam kesen bana da kapak olsun! 

2-Bu gibi zamanlarda ne dinlersin?

Eğer içine düştüğüm ve çözümleyemediğim bir sıkıntı başımdan kolay kolay defolacak gibi de değilse, battı balık yan gider der ve bir süre daha da ağır, sıkıcı, karakterime sonnn derece ters şeyler dinlemeye çalışırım.

Ben bağırıp çağıramıyorum, yırtıp atamıyorum, kırıp dökemiyorum, bari benim yerime yapanlarla takılayım diyorum.

Yani kasvete ihtiyaç duyuyorum öyle zamanlarımda, çiçeğe böceğe değil!

Kimseler bilmez etmez ama işte tam da bu yüzden Kızıl Ordu Korosunu çok dinliyorum. Millet zanneder ki anarşiğim. Hayır arkadaşım, bu topluluğun hiçbir ideolojiyle zerre kadar bağlantısı yok. Olsaydı bile benim hiç öyle şeylerle işim olmazdı. Ama o derdimi de bir tek o elin anarşikleri anlıyor işte :) Adamlarda Kaaalin kakalin'den çooook daha fazlası var.

Dinliyorum çünkü eski Rus müziklerinde çok ağır, çok derin bir kasvet, hüzün var. Yaşadıkları memleketten mi, kışın ağırlığından mı bilmem ama adamların sesi ciğerden değil, Sibiryanın gün görmemiş, kuş uçmaz kervan geçmez, yüzü bir gün gülmemiş derinliklerinden geliyor sanki.

Ben de kendimi orada buluyorum. Adamların her şarkısında ayrı bir yalnızlık çekiyorum. Nasılsa hayatta da böyle değil miyim, şimdi düşüp ölsem annem ve babamdan başka kimin umurunda olur, kim öğrenir ki diyorum.

Derken derken, sıkıntı gitmiyor ama en azından bir süre sonra bir sakinleşme geliyor. 

Baktım olmuyor, böyle kafa dinlemekle olacak değil, Otep dinlerim mesela; o bağırık, böğürük şarkılar bazen resmen ilaç gibi geliyor. Ben bağıramıyorum madem, bak burada hazır bağırılmışı var diyorum, iyi geliyor.

Portishead gibi İngiliz Küçük Emrahlar da var tabii, Şebnem Ferah da var ki bir dokun bin ah işit.

Tabii bir de Norrda var, benim gizli silahım. Benden başka kimse keşfetmesin, kimse benim gibi hüznünü onlarla gidermesin diye uğraştığım :)) 

-------------------------------------

Lanet olası beyaz kıçımın kafam kadar büyük olmasının yanında, benim bir sorunum da, ahh bir dinleyen olsa da anlatsam deyip, dinleyecek birini bulunca da neyse boşver anlatınca ne olacak diyerek yan çizmem.

Aydın havası pek dinlemem ama bu durumlarda o da pek cazip geliyor, o yüzden kısa kesiyorum.

Ve aynı mimi ben de kalplerin Pilozof'una havale ediyorum.

Sevgiyle kalınız.
(^_^)


-------------------------------------

Vay arkadaş el alemde ne telefonlar var.
Bizimkisi sabahın köründe uyandırsın anca!

Sözlü Özler

Böyle alabildiğine soyut, ucu açık tespitlerde bulunup sonra mutlu mutlu oradan ayrılan tiplere karşı öyle negatif duygular besliyorum ki.

Yok neymiş?

İnanırsak olurmuşmuşmışmiş

Tanrı bize kardeş vermeyi unutursa yerine kardeş gibi can dostları verirmişmüşmöş.

Asla vazgeçmemeliymiş, nokta kadar bilmemne için virgül kadar vattırı vızzırı olmamalıymışmışmış

Bııırrrrrreeeaaaaak canım sendeeee!!!

Gerçek başarı sadece ona yürekten inananlarla olurmuş.
Yöökyyeeeaaa???
Yani sana göre bilmem kaç bin kişilik bir maratonda sadece tek bir kişi kazanacağına inanıyor.
Diğerleri öylesine koşuyor. Laf olsun diye.

Elalem Forest Gump çünkü.

Teellaamm...

-------------------------------------------------

Özlü sözleri çok âfâkî, çok ucu açık, hatta ender olarak doğru olarak buluyorum ben.

Bir başarı hikayelerinden bu kadar tiksinirim sadece, bir de bu hikayelerin "özet geçiniz" versiyonları olan bu özlü sözlerden.

Ki yeri geldikçe böyle itin dötüne veya eşeğin olmadık bir uzvuna postalarım.

Tüm bu öfke, kin ve gayzın birinci sebebi:

Bir zamanlar o sözlere, o başarı hikayelerine çok ama çook çoooooook inanıyor olmam ancak sonuçta elimde kala kala o sözlerin yazılı olduğu kağıt parçalarının kalmış olması

İkinci sebebi:

Beni gaza getirmek için yutturulan başarı hikayelerinin dünyada sadece o hikayeyi yaşayan kişi tarafından yaşanmış olmaları, başarısızlıkla sonuçlanan hikayelerin ise, başta ben ve benim gibi mirilyorlarca insan tarafından test edilip onaylanması. 

-------------------------------------------------

Peki aşk yok, sevmek yok, sevişmek yalan, o zaman gerçek ne ulan? diyeceksiniz biliyorum.

Demeseydiniz hatırım kalırdı.

Ben de benim inandığım şeyleri yazayım, o zaman da sizin hatırınız kalsın. 

-------------------------------------------------

Bu veciz sözlerin müelliflerinden pek azını doğru dürüst tanıyorum, tanıdıklarımdan da pek azıyla, dini, siyasi, vattırı ve vızzırı konularda hem fikirim.

Hayır yani sonra çıkıp da "neden Ulu Önderimiz Osman Butuböken'in bir sözünü paylaşmadın da gittin vatan haini Kunter Başındanaşağıkaynarsudökülmezoğlu'nun sözlerini yazdın" demeyin.

Ben bu elemanların şunlarını çok takdir ediyorum,

Adamlar şaaptıracakları tespitler üzerinde sittin sene çalışmışlar, bizim gibi iki kelime Das Kapital okuyup "büyüyünce kominiz olcam lan ben" dememişler. "Yoga mı? Ayyy çok severim, buldukça yapıyoruz arkadaşlarla" falan dağıtmamışlar.

Ve en önemlisi:

Son derece netler.
Net. Direkt. Kıvırmadan!!! 

O halde buyrunuz...

-------------------------------------------------


Giulio Andreotti 

Başta insanlar hakkında kötü düşündüğünüz için kendinize kızabilirsiniz, ama sonunda, genelde haklı çıkarsınız.

---------------

 
Peter Ustinov

Fakirlerin savaşına terör, zenginlerin terörüne savaş denir.

---------------

Northcote Parkinson

Memurlar, terfide kendile­rine rakip olabileceklerin değil, astlarının sayıca artmalarını isterler.

Bir oylamada karar, ilgisizlerin oyuna bağlıdır.

Bir konunun önemiyle, o konu hakkında tartışma süresi ters orantılıdır.


--------------- 

William Pulteney

Yarına ertelenebilecek bir işi asla bugünden yapmaya çalışma.

--------------- 

 
Benjamin Franklin


Demokrasi, akşam yemekte ne yenileceğine karar vermek için oy kullanan iki kurt ve bir kuzudur.

Bir hanımın kusurlarını öğrenmek isterseniz, onu bir başka hanıma övünüz.

Deneyim acımasız bir öğretmendir. Önce sınav yapar, sonra öğretir.

--------------- 
 
 
Hélder Câmara

Yoksul birine ekmek verdiğim zaman bana "Aziz" derler. Onun neden yoksul olduğunu sorguladığım zamansa "Komünist".

--------------- 

Sun Tzu

Muzaffer savaşçılar önce kazanacaklarını görüp sonra savaşa gidenlerdir. Mağlup savaşçılar ise önce savaş gidip sonra kazanacaklarını görmeye çalışanlardır.

Dostlarını yakınında tut, düşmanlarını daha da yakınında.

--------------- 

 
Friedrich der Große

Toplar, olmadıkları zaman kuru bir mahalle kavgasına dönüşecek olan bu savaşlara bir haysiyet katar.

En güzel kızlar, en alımlı leydiler... Hiç biri ilgimi çekmiyor. Ama şu uzun askerler yok mu! İşte onlar benim zaafım! 

---------------

 
Niccolò Machiavelli 

Savaşlar siz istediğiniz zaman başlar, ancak siz istediğiniz zaman bitmez.

Sevgi ve korku bir arada bulunamıyorsa ve birinden birini seçmek gerekiyorsa, korkulmak sevilmekten çoğu zaman daha güvenilirdir.

---------------

Hemene Moxmox 

Beyaz adamın sorunu, başlarında çok fazla şef olması.

--------------- 

Malcolm X

Kimse size özgürlük veremez, kimse size barış ve adalet getiremez. Erkekseniz gidip kendiniz alırsınız!

--------------- 


 George S. Patton 

Askerler palaskalarını yiyebilirler ama tankların benzine ihtiyacı var.

Siz görevinizi yerine getirmeye çalışın. Sonuçların canı cehenneme.

Savaşların amacı ülkeniz için ölmek değil, karşı taraftaki itin kendi ülkesi için ölmesini sağlamaktır.

---------------  

 
Phyllis Dorothy James

Biz İngilizler düşmanlarımızı affetmekte iyiyizdir, bu bizi dostlarımıza tahammül etme yükünden kurtarır.

---------------  

İsa

Balta olsaydım keser, ateş olsaydım yakardım. Ama ben gönülüm, ancak sevebiliyorum.

Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Senin gözünde mertek varken nasıl olur da kardeşine, "İzin ver de gözündeki çöpü çıkarayım" dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün. 

Sözlerimde nasıl bir kötülük gördüğünüzü söyleyin. Eğer yoksa, o zaman neden bana vurduğunuzu açıklayın!

--------------- 

 Emma Goldman

Sistemde seçimle birşey değişebilecek olsaydı, sistem o seçimi yasaklardı.

---------------


 
Mevlana Celaleddin Rumî

Aşk ile şehvet bir olsaydı, eşekler aşkın şahı olurdu. 

Sevgi insanı kör ve sağır eder. 

Sual de bilgiden doğar, cevap da.

---------------

Molière

Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemeli.

---------------

Al Capone

Elinde silahla kibarca sormak, sadece kibarca sormaktan daha etkilidir.

---------------

 
Steve Wozniak


Sonunda pencereden fırlatıp atamayacağın hiç bir bilgisayara güvenme.

---------------  

Stalin

Bir insanın ölümü dramatik, on insanın ölümü trajik, milyonlarca insanın ölümü ise sadece istatistiktir.

Ölüm tüm problemlerin nihai çözümüdür, insan yoksa, sorun da yok demektir!

-------------------------------------------------

Tüm cevahirlerimi tek seferde yumurtlamayım ama değil mi? Sonraya da bırakayım biraz.

Hayır bir anda aydınlanıverirsiniz de mazallah.

Biz İlluminik Masonik Fasonlar, biliyorsunuz ki ışığı yavaş yavaş veririz, yoksa kör-şaşı falan oluverirsiniz!

Yaa işte böyle okurcanlar ve okurgüller.

Şimdi tüm şu sözlere bakıyorum da, belki de öyle çok hayat dersli, aman ufkum tavana vurdu, vay zihnim dimağım açıldı tarzı sözler olmayabilir ama hepsinin ortak noktası en başta da dediğim gibi, çok net, çok doğrudan olmaları.

Bu benim yaklaşık bir 3 yıldır falan çektiğim özlem.

Eski yazılarımı bir okuyorum da, ne kadar kolay, ıkınıp sıkınmadan anlatırmışım meramımı. Tamam yine edebiyat, süslü ağdalı cümleler falan gırla ama, en azından anlatırmışım kendimi.

Hani etrafta iki kelam edecek kimsem yok diye konuşmuyorum etmiyorum ama, kendi kendime konuşurken bile yaşıyorum ben bunu.

Arkadaş, insan kendi kendiyle bile açık açık konuşamaz mı?

Bak mesela Patton'a!

Adam direk sokmuş lafı.

Tamam arkadaş, özveridir, sıkıntılara göğüs germektir, icabında postallarımızı da yeriz de, benzinler bitince tanklar ne scheiße yiyecek?

Haydi tankcığım, haydi yavrum, vatanın için ilerle, ha gayret, bak tüyü bitmemiş yetimlerin duası seninle mi diyecüük???

İçten yanmalı motorların da yakıtı "İman gücü" değil malesef!

Ya da mesela Malcolm X.

Evet sevgili arkadaşlar, özgürlük çok önemlidir, eğer özgürlük olmasaydı, olmayan özgürlükler olan özgürlükler kadar özgür olamazlardı, ben de çok çalışıp özgür oldum ve bugün herkese özgürlük vermek istiyorum, ne güzel şey özgürlük, ey özgürlük, bir nesnenin özgür ağırlığı ıdı ıdı, vıdı vıdı...

Tıskııyyyttt pis zenci!

Adamlar açık açık diyorlar abi:

"Yersen tirit, yemezsen sittirit"

Budur, açık, net!

İşte bunun özlemini çekiyorum ben.

Buram buram militarizm ve siyasi haset kokan sözleri işte tam da bu yüzden o sevgi dolu, iyilik ve umut aşılayan ama alayına ucu açık, tutarsız ve kişiden kişiye milyon kere fark gösteren sözlere tercih ediyorum. 

-------------------------------------------------

Bir de şunu anlatmazsam çatlarım. Ve emin olun çatlamamı istemezsiniz!

Lise son sınıftayız.

Herkes harıl hurul, paldır küldür, o zamanlar adı ÖSS olan nalet gidesice üniversite sınavına hazırlanıyor. ÖSS'de sorulan sorular ile okulda anlatılan konular da tamamen farklı. Okulun müfredatı ayrı, ÖSS müfredatı apayrı. O yüzden dershaneye gitmeden bir üniversite kazanmak falan imkaniyetsiz!

İşte böyle milletin puan hesapları yaparak saç baş yolduğu bir ortamda ben, "ipimle kuşağım, başımı kaşıyım" ve "Tepebaşından aşşağa Kasımpaşa" rahatlığında takılıyorum.

O kadar rahat ve sıkıntısızım ki, bu durum milletin bir tarafına darbeli matkap gibi battı.

Öğürtmenim Syrano neden bu kadar umarsız, biz eşek başımıyız böyle kendimizi paralıyoruz, o da çalışsın, yırtsın kıçını, kafayı yesin, negaağtif etkileniyoruz bu durumdan diye viyaklamalar başladı.

Soluğu rehberlikçinin (PDR mi ne deniyor günümüzde) duvar boyu akvaryumlu odasında aldık.

Syrano bak şöyle çalışkansın, böyle akıllısın ama geleceğini hiç düşünmüyorsun. Bugün eve gidince ilk iş ileride hangi üniversiteyi okumak istediğine karar vermek olacak (ileride ne olacağım değil bak, hangi üniversitede okuyacağım, önemli olan o) .Ve bu konuda çalışma masana şu şu sözleri asmanı istiyorum. Ailene de soracağım yazıları astın mı diye (Benim inandığım motivasyon yolları değil yani, inanmam gereken motivasyon yolları).

İşin içine aile girince yemedi ve eşek gibi asmak zorunda kaldım o yazıları.

Yani bir damlacık bebeykene deli divanesi olduğum Power Rangers'in bile posterlerini asmamışım duvara, hatta duvara herhangi birşey asmaya karşı olan bir birey olarak büyümüşüm ama, bunun bir önemi yok. O yazı asılacak, o üniversite kazanılacak.

Valla geçmiş gün pek hatırlamıyorum ama birkaçı şöyleydi:

"Ben Değilsem Kim / Bugün Değilse Ne Zaman?" 

"Başarı Sadece Ona İnanan ve Yolunda Ter Dökenlere Layıktır"

"Gideceği Yeri Bilmeyen Gemiye Hiçbir Rüzgar Yardım Edemez"

Comic Sans ile yazılmış olmalarına rağmen hiç komik gelmeyen bu birbirinden atarlı tutarlı laflar o dönem çok zorlama olsalar da bir şekilde duvarımda yer ettiler, o hayatı boyunca üzerine duvar saatindan başka şey asılmamış duvarlarımda.

Sonra artık bu bizim okuldan mı fitlediler, içlerine mi doğdu, yoksa bu aşırı rahatlığım dershanedeki ağbi ve aplaların da mı dikkatini çekti bilmem ama aynı şey orada da başıma geldi.

"Bak Syrano, bu böyle gitmez, üniversite böyle kazanılmaz"dan bir girdiler.... Allaaaamm çıldırazaaaaaammmm, çıkamadılar bir türlü.

Hatta bir yerde bu apla ağlamaya bile başladı!

Yazık kıza niye ağlıyor ki diye otomatik moddan manuel moda aldım kendimi bir dinleyim dedim.

Buna başaramazsın demişler, sen okuyamazsın, senden adam olmaz demişler. Geceleri sobanın başında, gündüzleri bilmemnerenin kışında okumuş ve sonunda kazanmış üniversiteyi.

O zamanlar bu üniversite öyle birşeydi ki, ister Nükleer Fizik okuyor olsun, ister Biçki-Dikiş, sanki Çankaya Köşküne çıkmış gibi birşeydin, laf da söyleyemiyordun. Neyse...

Hayır yani, benim sakin sakin ikinci senemde kazandığım bölümün yarısının yarısı bir puanla üniversiteyi tutturabilmiş (kaç yılda bitirebilmiş değil bak, kazanabilmiş) olmasının formülü olarak bana ne dese beğenirsiniz?

Başarı hikayelerini çokça okumak ve motive edici sözler paylaşmak!!

Zaten odası da boydan boya böyle sözlerle doluydu. Kızın verdiği dersin yarısı modüler aritmetik ise kalan yarısı tek kollu örümceğin bir fili nasıl da alt edişiydi.

Alınacak ders, "azımla mıçan dağları deler" 

Hala bazen sağı solu toplarken lise zamanının bu başarı hikayeleri elime geçer de atar sobaya yakarım, sobada yakmama acımam da o zamanlar mürekkebe ve kağıda yaptığım israfa acırım.

-------------------------------------------------

Uzun lafın kısasını vereyim mi cancağızlar.

Zamanında çoooook azimle mıçtım, hatta tuttum azim bile mıçtım.

Sonunda elime başarı geçmedi ama şeyime prostat geçti.

Siz de idrak yollarınızı iltihaplandırmak ve bilinç prostatı yaşamak istemiyorsanız,

Kasmayın anacım!

Ha lafımı dinlemeyip illa da kasacaksanız;

Kendiniz kasın, kendiniz için kasın, başkasının kasıklarıyla uğraşmayın.

Herkesin tuttuğu kendine, yediği önüne, yemediği ardına.

Yok elin adamı bir limon almış, parlatıp satmış, iki limon almış, o iki limonu parlatıp satmış dört limon almış vs vs...

İşin sırrı olan mikro iktisat denen, ölçek ekonomisi denen, sermaye denen birşeyden haberdar olmak için illaki üniversiteye gitmeye gerek yok.

O motivasyonel sözlerle kazanacağınız üniversitede öğrenebileceğiniz ilk şey, aslında o motivasyonel sözlerin bir halta yaramadığı ve hiçbir gerizekalının bir limonu parlatıp aldığı fiyatın iki katına satarak zengin olamayacağıdır.

Ama gerçeği size anlatmazlar,

Kendiniz olmanıza hele hiiiç izin vermezler.

Böyleleri için hayat ve herşey bir kavgadır, herşey bir mücadeledir, siz insan değilsinizdir, savaşçısınız, hatta savaş atısınızdır.

Kendileri bundan başka birşey olamadıkları için, olabilenleri de çekemez ve kendilerine benzetmeye çalışırlar!

Siz dershaneleri zengin etmeli, asla iş bulamayacağınız konularda üniversite okumalı ve bir diplomalı bin niteliksiz eleman olmalısınız.

Cenırıl Patton da burada kıçını yırtar "oğlum o iman gücü bir yere kadar, depoya bin kişi işeseniz yine dolduramazsınız" deyince de adamı inançsızlıkla sorgularsınız.

Yaaaa, inınırsık ılır baaanceeeee!!!!!

Lan daş yok mu daş, kaçma lan!!!!!

-------------------------------------------------

Sevgiyle kalıyorsunuz değil mi ha, mürüvvetini gördüklerim?

(^_^)
-------------------------------------------------


Zaten ihtiyacınız olduğu zaman ne o başarı hikayeleri ne de o veciz sözler imdadınıza yetişir, kalakalırsınız böyle ringlerde bir başınıza!

Evrenin Dengesini Bozdum

Bugün evren bammmmmbaşka bir yer olabilirdi.

Şeysimize incir yaprağı örtüp pembiş bulutlar üzerinde sek sekerek Maklube yapıyor olabilirdik.

Hepsi benim suçum.

Nasıl mı?

Söyliyem.


-----------------------------------------

Mesela şu üç kişiden herhangi biriyle evlenseydim:

 Julie Christie

 
 
 Milla Jovovich



Işıl Yücesoy


Şu üç metafizik oluşumdan herhangi biri ile aramızda paranormal bir aktivite gerçekleşebilseydi bugün dünyanın aşk sorunu tamamen çözülmüş olacaktı.

- Aloo?
- Aloo! Ben Syrano. Kuantum fiziyle haşır neşir, zaman ve mekandan bağımsızlık konusunda aşmış, beni onların yada onları benim zaman ve mekan dilimimde kesiştirebilecek olana yada getirene yyyüüzzzz bin lira veriyorum!!!



-----------------------------------------


Ne zaman şunu olmaya çalışsam, hatta elime ne fırsatlar geçse, tam zamanı olsa, üstelik haklı da olsam:

(Sağdaki)




Kendim kabullendim, üşendim, hatta korktum ve bir şekilde hep bu oldum:
(Kesssinlikle sağdaki)


Bir keresinde zamanında şerrinden illallah edip uzak durduğum bir elemanı rüyamda görmüştüm. Yine zıtlık çıkartıyordu.

"Yıllarca hep korktum sizin gibilerden, hep kaçtım, gelin lan, ne yapacaksınız bir gelin de göreyim " demiştim.

Rüyamda.

Anca rüyamda!

Gerektiğinde lafı koyamamamdan, içime atmamdandır bugün dünyada bu kadar adaletsizlik olması.


-----------------------------------------


Bizim zamanımızda üniversite okumak başlı başına bir hedefti.

Yani okul hayatımız hatta tüm hayatımız "sonunda üniversiteye ulaşmak" amacıyla şekillendirilmişti.Ondan sonra ne olacağının hiçbir önemi yoktu.

Yeter ki o üniversite okunsundu!

Çöpçüleri bile üniversite diplomasıyla alıyorlardı.

Bu motivasyonla gittim okudum üniversitemi ve sonunda ne oldu?

Asla çöpçü olamayacağımı öğrendim!

Evet!

Çöpçü olabilmek için lise veya en fazla iki yıllık üniversite okumuş olmam gerekiyordu.

Oysaki ben dört yıl okumuştum.

Lanet olsun dostum, dört kahrolası yıl okumuş ve çöpçü olamayacağımı anlamıştım.

Çöpçü olma hayallerim yıkılmıştı!!!





Bugün sokaklar pis, çöpler toplanmamış, kaldırım taşları kusmuk, sakız ve kuş kakasıyla dolmuşsa bunun tek suçlusu benim!

Daha az ders çalışsaydım, Machiavelli'yi, Marx'ı, Neo-Liberalizmi, Z tablosunu, Yönetişim kavramını, IS-LM eğrilerini ve Ceza Usül Kanunlarını çevre temizliğine tercih etmeseydim, bugün dünya daha temiz, daha bal dök-yala bir yer olacaktı.

-----------------------------------------

Eskiden verecek cevabım olmadığı yada veresim olmadığından lafa söze karışmaz, "varsın onlar haklı çıksın aman yeter ki kavga çıkmasın, tatsızlık çıkmasın" diye tartışmalara katılmazdım.

Benzin varilinden hallice yapıma rağmen "kuzu" olarak nitelendirilmemin sebebi buydu.

Anama babama saydılar "öyle demek istememiştir" dedim, dinime diyanetime düz gittiler "saygı" duydum, paramı pulumu tırtıkladılar "istemeye utanmıştır, canı sağolsun" deyip geçtim.

Daha önceki yazılarımda da zibilyor kere dillendirdiğim üzre "bir tur da ben binebilir miyim ağbiğ" dediğim o günden beri üzerimde uygulanan pek çok saygı, vefa, iltifat ve sevgi sözcüklerini buraya nasıl yazacağımı bilemiyorum. O kadar orijinal küfür duymadım hayatımda.

Ha bir de siz nasıl diyor? Saygı? Hah, saygı gördüm çokça, çok pis saygı görüyorum uf uf uf anam saygıya bak ohhhhfffşşşşş!!!!



İşte bu Bakunin denen keçi sakallıyı insanlığından diskindirecek malum ergen isyanını taaa zamanında ben yapmalıydım.

Zaten ergenliğe de girebilmiş değilim sanırım, ne komşu kızını dikizledim şu güne kadar, ne de rüyamda bir mafya patronunun sevgilisine ayak mesajı yaptım.

Sivilcem bile olmadı. Bir sivilcem bile olmadı!!!

Bugün sosyal adaletsizlik hakimse dünyaya, baskı altındaysa proleterler ve "saygı" maskesi altında birilerinin kutsalına "sövgü" varsa;

Bu, zamanında benim gerektiği yerde isyanı basmayışımdan, bastığım zaman ise artık çoooook geç olmasındandır.

-----------------------------------------

Bugün dünyanın her yerinde bir çok insan, çoğu konularda çekingen, mütereddit, sıkılgan, konuya giremeyen, konudan çıkamayan...

Hasılı benden kaynaklanan bir utangaçlıtan müzdarip!!

Olamadım be okurcanlar, okursular,

Olamadım.

Hayatımda bir an, bir an bile şu kadar rahat olamadım:




Serde beyefendilik, kibarlık var çünkü. Padişah torunu, soylular tohumu olduğum için elbette, ayağımı elimi, ve dahi bilmemneyimi sallaya sallaya gezemem.


Gel gelelim, şundan biraz daha fazlası olabilmeyi isterdim, hem de çok isterdim:



Atak, çevik, girişken değil de, tutuk, yamuk ve sıvışkan bir neslin en büyük müsebbibi benim efendim, itiraf ediyorum.

----------------------------------------- 

Okey, kız tavlası, asker tavlası, normal tavla, anormal tavla, papaz kaçtı, rahibe firar etti, pişti, taştı, Texas Hold'em, California Leave'em, 21, 31, 101, su topu, deve güreşi ve beach volley başta olmak üzere,

Genelde yazları ortam yapmak, potansiyel kız-erkek talipleri tespit etmek, hem eğlenmek hem de bazı "şey"leri öğrenmek için icat edilmiş bilumum "yaz eğlencelerine" yabancıyım.

Hatta sadece yabancı da değilim. Yani yaz oyunları NewYork City yada Şanzelize ise, ben Çemişgezek yada Dazkırı gibi birşeyim, o derece.

Ne ortamlar kaçırdım bu yüzden, ne dostluklar, ne yaz aşkları, ne fırsatlar, eğlenceler...


- Selam yakışıklı, bizimle okey oynamaya ne dersin? Olmazsa tavla da olur. Yalnız bir huyum var, ne tesadüftür ki zarlar hep bikinimin içine kaçıyor bende çıkartamıyorum, arasıra elini bir daldırırsan sevinirim, he mi yavrum?
- Ama ben, be be bb... Ben tavla bilmem ki küçük hanım...
- Neeee!!!! Ayy kızlar koşun bu ezik şey tavla bilmiyormuş, ahaahaha, ohohohoho, iihihihiiii... Ay gidelim şekerim, bırakalım bu eziği, Börkecanlarla şişe çevirmece oynayalım biz, mıhıhıhıhı...


Benim başıma gelmedi canıııımmm!! Bir arkadaşımın arkadaşının başına gelmiş, gerçi o da arkadaşının arkadaşından duymuş olabilir, çünkü onun arkadaşının arkadaşından da...

Yemezler canım, yemezler annem!

Bilmiyorum efendim yazlık oyunlarını; okey, pişti, tavla bilmiyorum, hiç bir zaman da bilemedim, azıcık bile, öğretenim de olmadı!

Ha ama ne oldu?

Bak bu oldu:


- Ne bagıyon ellaaam, açıkta avret yeri mi gordün?
- Pardon bacım, ben geçerken uğramadıydım, sen devam et.
- Bi Kantır atak mı la? Çok yannızım. Ya da neyse lan sie, LvL97'yim ben, noobsundur şen şindi. 4-6'yı kaparım, sana alnından çakarım.
- Hörmetler apla!
- Tamam la tamam zırlama gel Sims 3'te woohoo yapak senle gel.
- Aboooo!!!!

Karşı cinsle iki lafın belini kıramayan, eğlenceli bir atraksiyona giremeyen, sağ parmaklarını fare, sol parmaklarını W,A,S,D tuşlarıyla kaslandıran bilumum yalnız ve mutsuz dünya gençliği, acziyetimin kurbanı oldunuz, üzgünüm.

-----------------------------------------

Ellerden günlerden sakladım ama benim bir de konservatuar maceram var.

"Güneşsiz" kelimesini telaffuz edemediğim zannı, dolayısıyla artikülasyon sorununa haiz olduğum bahsi ile, erkenden, pek erkenden sona ermişti maceram.

Gel gelelim gönülleri çelen üç celebrity ile haşır neşir olmuşluğum, espiri paylaşmışlığım, çiköfte yoğurmuşluğum, el ense çekmişliğim vardır.

Zat-ı Âlileri:

Sakarya Fırat Dizisinden Caner Özçavuş
(Göründüğünden çok daha fazla yakışıklı ve tam bir beyefendiydi)


Yahşi Cazibe dizisinden Aslıhan Gürbüz
(Azeri aksanını Zamina Hacıyeva gibi değerli bir hocadan öğrenme şansına birlikte erişmiştik)


Fatmagül'ün fena karizmatik belalısı Engin Akyürek
(Türkiye'nin Yıldızları yarışmasında az kontörümüzü yemedi, tatlı bela)


Ben mi?

Bir keresinde Ümit Besen'in omuzlarına çıkmışlığım var, o kadar.

Bugün nice yetenekler harcanıyorsa, nice umutlar şöhret yolunda yitip gidiyorsa bunun tek suçlusu benim, çalışmalıydım, o "Güneşsiz" kelimesini doğru telaffuz edebilmeliydim.

Ne zaman ki pes ettim, o gün dünyanın azim gücünü de eritip tükettim işte.

Ama kimse bilmiyordu. Gerçek güç, gerçek yetenek çok daha farklıydı. Yanlış değerlendiriliyordu, böyle birşedi belki:


----------------------------------------- 

Kabul ediyorum, kusurlu bir insanım ben.

Daha da nice kusurlara sahibim ancak bunlar daha ilerideki bir ifşaatın konusu olabilir.

Ancak kabul ediyorum,

Suçluyum ben,

Benim yüzüğğüüüümmmmddeeeğğğnnnnn!!!!! 

----------------------------------------- 

Nottenburg: Bu yazıyı ta ne zamanlar yazmış, düzeltmeler yapmak için bir kenara ayırmış, ardından unutup gitmişim. Noktasını bırakıp virgülüne dokunarak paylaşıyorum. Aslında az bile yazmışım, daha ne naneler yedim ben, ne naneleeeeerrr...