Sadece Toprağa Gömmeyi Unutmuşlar

Çünkü çoktan karın, soğuğun bana hissettirdiklerini unuttum.

Kasvetli müziğin ruhumu nasıl da uyandırdığını,

Karamsalığımın umuduma, umudumun karamsarlığıma nasıl da cilveli cilveli sokulduğunu...

Salaktım, hem de çok salaktım.

Çok mutsuzdum da!

Ama bu bana garip bir zevk veriyordu.

Çünkü ne bok olduğumu yahut bir bok olup olmadığımı biliyordum.

Artık o zevk de bitti.

Yalnızdım ve bunu biliyordum.

Artık yalnız mıyım beraber miyim, birlikte miyim ayrı mıyım, evli miyim bekar mıyım, onu da bilmiyorum.

-----------------------------------------

Bir sene önce dün, eski komşumuzun bir kızı olmuştu.

Sevdik birlikte, bol bol dua aldık verdik ettik bilmemne...

Yok en kısa zamanda sizin de olsunlar, yok şöyle iyi ana olursunlar, böyle iyi baba olursunlar, dinler diyanetler, dualar mevlütler.

1 ay sürmedi o uhreviyet.

Ve dün o ballı eşek sıpası 1 yaşına girerken, bu 32 yaşındaki amcasının da koskoca bir yılı boku bokuna, sidiği sidiğine, necaseti necasetine akıp geçip gitti.

Lan daha dün bebek severken birbirimize hınzır hınzır bakıyor, yalnız kalmaya meydan arıyorduk lan!

Dün daha dün, aradan 365 gün geçemez daha epi topu 24 saat.

Zamanınızın göreceliliğine ve dahi E=m.c2'nize taharetleneyim bu nasıl zaman geçmesidir, oha yuh çüş...

-----------------------------------------

Hatırladığım yaklaşık 60-70 kere falan terkedildim+aldatıldım+unutuldum+zittiredildim bişey de bişey ona acımıyorum da,

32 yıl heba oldu gitti iyi mi...

Doğum Günüm Bana Sövdüğün Gündür

Allah kimseyi, eşinin doğum gününü el gibi kutlayacak hale düşürmesin.

Evlat acısının bir beden küçüğü.

---------------


Seğn ağşk nediğr biliğğrr misiiiğğğiinn, sefgiliiiiğğğiiimmm...

---------------

Çok şey yazıcam da, boşverin. Kahrımdam öleyim daha iyi.

Meçhul Asker

Girdiğimiz gönül harbinden, paçavralar içinde bile olsa sağ çıkışlarımızın şerefine...
(Balkan Savaşlarının Sonu ~ 20 Temmuz 1913)

Ben Bazen

Ne var biliyor musunuz?

Yanımda duracağına söz veren hiç kimseyi asla ihtiyacım olduğu zaman yanımda bulamadım.

Lanet olasıca bir memlekette babamı delme deşik ettiler, bütün komşular bir anda kayıplara karıştı, yüzümüze yüzümüze "aman neme lazım başımızı belaya sokmayalım" diye diye kaçtılar, bir damlacık sıpa halimle ben, kadın başına annem ilgilendi onunla; yine biz çabaladık.

Dolandırıldık, kardeşleri için canlarını verecek şahısların dükkanlarına hırsız girdi tam da aynı gün, battılar battılar, çok zor duruma düştüler. Topal diziyle annem çalıştı, haftalarca kömür tevzilerinde ben çalıştım, yine biz ödedik.

Gün geldi, babam çok ağır bir ameliyat geçirdi; sırf iki kere arabasıyla getirip götürdü diye lanet olasıca iyiliğinin atlında ezildiğim, abi diye diye tepeme çıkarttığım adama binlerce lira kaptırdım, herif de kayıplara karıştı. Ne babamın tedavisine ne çalınan parama kimse yardımcı olmadı, topallaya topallaya annem baktı yine babama, eşekleye eşekleye yine ben çalıştım kazandım paramı, giden de gitti, zehir zıkkım olsun.

İstemediğim halde biri girdi hayatıma, beni mutlu etmeye yeminler etti. Annem babamınkinden daha ağır bir ameliyata girdiğinde bir geçmiş olsununu bile duyamadık. 2 ay yatalak kalan kadını ben gecede 4 kere tuvalete götürdüm, sağım ağrıdı dediğinde ben soluna döndürdüm. Allahtan bir şifa dileğine bile mazhar olamadım, baktı pabuç pahalı, girdiğinden daha hızlı kaçtı gitti hayatımdan.

Biri daha girdi hayatıma, "artık ben varım" dedi, geçti artık dedi, Allahın emrinden, peygamberin kavlinden ve bilumum dini unsurdan dem vurup girdi hayatıma. İşte bugün yine annemi ameliyat ettirdim, yine bir geçmiş olsun bile duymuş değilim, haberinin bile olduğunu sanmıyorum. Yine tek başıma ben varım.

Bir ben, de bir de Allah tarafından verildiği kuşku götürmeyen bir sabır ve kahır çekme kapasitesi...

------------------------

Yıllarca hep el alemin evlilik yıl dönümlerini, doğum günlerini, çocuklarının doğum günlerini, eşlerinin doğum günlerini, ulan sanki bana da neyse tanışma yıl dönümlerini bile kutladım da ne oldu?

Hayatıma girenlerin 100. gülümsemelerini, 333. kahkaha atışlarını, ve daha zibilyon çeşit "anniversary"lerini pasta keserek, maytap patlatarak kutladım da ne oldu?

Sıra benim doğum günüme bile gelemeden terkedildim.

Bir de bu var ha!

Biriyle tanışıyorum, pek yakında doğum günleri oluyor, şirinlik olsun diye kutluyorum, hediyeler bilmemne haltlar falana alıyorum, benim doğum günüm yaklaşırken falan da bir sebepten ayrılmış oluyoruz.

İllaki gönül ilişkilerinden söz etmiyorum, kim olursa olsun, iş arkadaşı da dahil!!

Ve bu öyle 5-6 kere falan olmadı. Oturup düşündüm, 23 kere olmuş bu, eksik bile söylemişimdir, unutmuşumdur arada...

------------------------

Dur bi de azıcık ağzımı bozayım, çünkü madem artık efendi erkek değil "piç" erkek makbul, şartlara direne direne bu hale geldim, demekki uymam lazımmış o şartlara.

Evli olduğu halde karısının, hangi cehennemde olursa olsun, kendi evinden başka bir evde kalmasına göz yuman, üstüne bu konuda ağzını bile açamayan bir erkek "hödük"tür.

İlk bayramlarında o karısının evine "misafir" gibi el öpmeye gidip de karısını ve ailesini haber bile vermeden çekip gitmiş olarak görünce, bunu da sineye çekip hesabını sormayan erkek ise "gavat oğlu gavat"tır. O geniş mezhebinde at koşturabilir, içinde Türkiyenin en büyük bilmemkaçıncı havaalanına sahiptir.

Karısının hatrına, karısının anası, babası hatrına; kendisini, kendi annesini, babasını 3 kere çiğneyebilen, hala da "Aman Ali Rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın" diyebilen erkek ise, artık erkek değildir.

Bu kişi artık, erkek tenasül uzvuna sahip olduğu halde değilmiş gibi davranan, mutluluğu "anal" yollarda bulmuş, cinsellik, ırz, namus gibi konularda da herhangi bir kaygı taşımayan, "ibne" dediğimiz bir yaşam formuna evrilmiştir.

Yapılan araştırmalar bu üç sıfatı kusursuz bir biçimde taşıdığımı gösteriyor.

Araştırmaların yalancısıyım ben. 

------------------------

Evlenecekler, yada evlilik hazırlıklarında olanlar.

Hayatının aşkını bulanlar.

İkilemde kalanlar.

Bakın canına yandıklarım:

2008 yılından beri buraya çok şey yazdım, bir açın okuyun ve onları yazan bir insan, bunları yazan bir insana nasıl dönüşür oturun bi düşünün.

Ve yapmayın.

Ama sadece evlilik değil!!

Seks, aşk, hoşlantı, mutluluk, bebek, hayal, umut bla bla bla...

Tüm bunları çıkartın hayatınızdan.

Mümkünse gidin hadımlaştırın kendinizi, içinizdeki tüm erkeksi/kadınsı organları, duyguları vs. aldırın.

Mümkünse dediğime bakmayın, mesele para meselesi, yoksa hemen aldırın, vakit kaybetmeyin.

İnanın bu dünya birini sevemeyecek, yada bir çocuk dünyaya getiremeyecek kadar kötü.

Dünyaya getirdiğiniz her bebekle o vebale giriyorsunuz, o çocuk büyüdüğünde sizin bugün olduğunuzdan daha mutlu kesinlikle olamayacak. Ödeyemeyeceksiniz bu vebali!

Dediğimi yaparsanız çok değil 2 yıl içinde hayatta sizi çıkmaza sürükleyen, kafanızı karıştıran, gelecek planlarınızın içine eden ennnn temel sorundan kurtulacaksınız: "Aşk, mutluluk umudu"

Çünkü ortada yıkılacak bir umut olmazsa, hiçbirşey o umudu yıkamaz, dolayısıyla da sizi.

Ben düştüm ağam, paşam,

Ben düştüm anam, babam.

Siz de düşmeyin.

Yada düşün de görün grand motherinizin hörekesini, ben çektim siz de çekin canına yandıklarım, bana ne...


------------------------


Basında Ben:

Hatalarım

Sizin adetlerinizin, değer yargılarınızın asla o kadar da önemli veya vazgeçilmez olmaması, bunu sırf aşk adına çiğnemiş olarak bizzat kendiniz kanıtlamış olmanız. Ancak bunu karşı taraftan beklemenin teoride ahlaksızlığı, pratikte imkansızlığı.

Sustuğunuz zaman akıl edemediğinizin, göremediğinizin, anlamamakta ısrar ettiğinizin; söylediğiniz zaman ise başa kakıcı olduğunuzun düşünülmesi.

Karşı çıktığınız zaman anlamamakta ısrarcı, kabul ettiğiniz zaman çabuk pes eden olmanız.

Size söylenen şöyleri sizin söylemenizin, size yapılan şeyleri sizin yapmanızın "intikam alma" olarak görülmesi.

Ne yaparsanız yapın, bir yapmadığınız yüzünden daima eksik bir adam oluşunuz, o yaptıklarınızın da asla hora geçmemesi, üstelik neler uğruna yapıldığının bile bir öneminin olmaması.

Her sözden, olaydan bir milyon farklı ders çıkartabilme özelliğinizin karşısında, bu da bilindiği halde, her zaman sarsılmaz bir irade ve sıra dağlar gibi dimdik bir duruş ve anlayışla karşı karşıya kalmanız. Çünkü zaten doğru olanın da sizin değil, onun doğrusu olması, çünkü zaten tek doğru olması, çünkü zaten öyle olması.
Daha acısı, siz ne kadar kendinizi paralasanız da o küçük tatlı şeyin sizi anlamak bir yana, dinlemek bir yana, yazdıklarınızı bile tarafsızca okumaya tenezzül etmemesi, o esnada kendi iç dünyasına göre bir anlam tespit edebildiyse ona göre tavır olması; o da yoksa, kaldığı yerden kendi cümlelerini kurmaya devam etmesi.

Ennnn acısı da, bir kalbe sadece bazen hitap edebildiğiniz, onda da yine o kalbe çok giremeyişiniz, sadece kapısında bir süre misafir edilişiniz; o kalbin büyük bir kısmının her zaman sadece size değil tüm dünyaya kapalı kalacağı, üstelik bu gerçeği başından beri açık açık biliyor olmanız...

Sizin kalbinize girilme niyetinin ise, yine o niyet sahibinin kendi iç dünyasınca bilinmesi, değerlendirilmesi...


---------------------------------






Bu tweeti atan arkadaşın, benim hatırdan sessiz kalmayı tercih ettiğim şeyi hatır matır dinlemeden saydırması...

---------------------------------  

Sahi hatır demişken,

Sırf karşımdaki kırılmasın diye, kim olursa olsun, ağzımdan çıkacak her heceyi hassas terazi ile tartmamın ne kadar yanlış olduğu, ben böyle yaparken onun o an aklına ne gelirse rahatça söyleyebileceği ve bunda da kırılacak gücenecek bir şey olmadığı.

Söylediğim zaman ise ne kadar kinci olduğum, nihayet ağzımdaki baklayı çıkartmış olmam...

--------------------------------- 



Bir arkadaşım vardı.

Birlikteliklerdeki tek amacı bir şekilde karşı cinsle ilişkiye girmekti; yaş, mekan farketmezdi.

Benim tek amacım da ona benzememekti.

Adamın en sık kullandığı sözlerden biri de "gel lan buraya dersem o kız buraya gelecek" idi. O kadar delikanlıysan evlen o zaman dediğimde "evlenince zaten kapıdan dışarıya adımı atamaz o, yırtarım bilmemneyini, ama buraya gel dediysem o kız gelecek" derdi.

Gerçekten de öyle oldu, benim bildiğim en az bi 6-7 kızla birlikte oldu, kızlar buna bildiğin köle oluyordu. Sadece sevgili iken bile, ki biri gayet akıllı, eğitimli, bankada çalışan bir kızdı, oğlandan izin almadan, haber vermeden çişe bile gidemiyordu, oğlan işe gitme derse işe de gidemiyordu, bir bahaneyle izin alıyordu.
Evlendi bu şerefini midillilere şaaptırdığımın... arkadaşım.

Dediğini de yaptı.

Buraya geleceksin dedi mi kız, sanki insan değil de kurmalı bir ördekmiş gibi geliyor, gidiyor, evden dışarı çıkmıyordu.

Benim gözümde, sırf penis sahibi olmanın insanı erkek yapmadığı gerçeğine rağmen, benim bu tipini, ırzını ve dahi çağdaş yaklaşımını ıslak süpürgelerle kovaladığım arkadaşın çeyreği kadar erkek olamayışım.

--------------------------------- 

Şakasına bile olsa ağzımdan bir kere bile "ayrılık" kelimesinin çıkmaması, lakin her mutlu anımda bazen köşerlere bir yere, bazen suratımın hak ortasına ayrılık ihtimalinin çarpılması.

---------------------------------

Yahu niye uzatıyorum ki?
5 yıldır inanmadığım, inkar ettiğim, zaten de olmadığını test edip onayladığım,




Yalanına inaşım, bile bile inanışım, göz göre göre inanışım.

Dahası sevgi neyse ama aşka inanmadığını da açık açık söyleyen biriyle buna inanışım.

Kaderimi bile bile kadere karşı gelişim, kendi kendime lades oluşum, kendi kaleme gol atışım, çocukların erişebileceği yerde ve ambalajı dışında saklayışım...

Neden daha kendim çocukken, ilkokula bile gitmiyorken, eşim tarafından terkedildiğimi görmüştüm ben rüyamda?

Neden hep annesinin kim olduğunu bilmediğim bebekler alıyorum kucağıma rüyalarımda?

Neden düğünüme giderken ortada bir gelinin olmadığı, yada zamanla o düğünün bir başkasının düğününe dönüştüğü şeklinde rüyalar görüyorum?

Üstelik öyle bir iki kere de değil, neredeyse her hafta, bazen 2-3 günde bir!

Keyfime mi geldi bu 50. yaşımı asla göremeyeceğim hissiyatı bana?

Adamlar açık açık göstermiş bana herşeyi. Geleceğime dair bilumum önemli gün ve haftaları taa analarının genç kızlık soyadlarının ikinci ve beşinci harflerine kadar işaret etmişler.

Daha ne uğraşıyorsun a bireyine yandığımın kişisi...


---------------------------------


Şey:
Evet, artık resmileşti. Hastalığımın adı "Hipertansiyon". Ben en az bi 6-7 yıl vermiştim, 3. yılı tamamlamadan edindim. Sağ kulağımdaki höpürdenmeler, durduk yere fil gibi nefes alışlarım, burnumun gece vakitleri kırmızı mürekkep üretim tesisine dönüşmesi, gözlerimin durduk yere kanlanıp zor görmeleri falan hep bundanmış. Kalbim saat gibiymiş, kan değerlerim menkul değerler borsasını kıskandıracak seviyedeymiş, buna rağmen Hipertansiyon olmayı becermişim, gerçekten güzel bir achievement bence, hemen profilime ekleyim rozetimi. 

---------------------------------



Bir kere bile aklımdan geçmeyen kişi olduğum zannı.
Gerçeği değil, zannı...

Vatan Borcunun Tahsilatı

2012'nin muhtemelen Şubat Ayı.

Askerlik olmasa adını ansiklopedilerde bile duymacağım Borçka'yı tanıma imkanım da olmazdı.

Bu askerlik insana gerçekten inanılmaz şeyler aktıyor.

En zehir zemberek zamanlarımdan bir kısmını geçirmekle birlikte iyi ki gitmişim diyorum.

Adı sanı duyulmadık, bet sesli şarkıcımsıların yavan ve detone şarkılarının bile buruk bir anısı olmasını sağlayan bu denli tarifsiz bir ortam daha bulamazdım.

280 küsür kişilik bölükte okuma yazma bilen 6 kişiden biri olarak başına oturtulduğum o bilgisayarda ne "dinlemem" dediğim ne "iğvaaannçç" dediğim şakıların müptelası oldum o "Rammstein"cı kişiliğimle.

"Tripkolik - Gidemem Senden" çalındı bugün kulağıma bir yerlerden.

O saniyede bildiğin 7 yıl öncesine gidip yarım saatte boyumu aşan kar kütlelerine,

Sümela Manastırından hallice dik nizamiyeye,

Bakkalın ateş kırmızısı dudaklı yeğenine,

Otogardaki gözlüklü biletçiye,

Kanadı kırıldığı için ekmek kasasına koyup ısıtıcı karşısında bekleterek hiç olmazsa sıcak bir ölüm hediye ettiğim mavi serçeye,

Parmaklarımı dilim dilim jiletlenmişçesine çatlatan soğuk sulara,

Bölüğün yosun kokulu binalarına,

İki sıkışık dağ arasında güneşi günde taş çatlasa 2 saat kadar görebilen dar ara sokaklarına dönüverdim.

-------------------------------

Gürcüce ile Rusça arasında mı kalmamıştım,

Yalnızlıkla çaresizlik ve gurbetlik arasında mı,

Umut ile hayal kırıklığı arasında mı,

Dönüşümün, gidişimden bile yalnız olmasında mı...


-------------------------------


Hâlâ bazen rüyalarımda kendimi kışlada yada ara sokaklarda görürüm.

Arkadaşlarım hâlâ oradadır.

Mavi serçe hâlâ ekmek kasasındadır ama kanadı kırık değildir, bilakis çok iyidir.

Bakkalın yeğeni hâlâ ateş kırmızı dudakları ve gece gibi saçlarıyla bana gülümsemektedir. 

Ben hâlâ yalnızlıkla çaresizlik ve gurbetlik arasında kalmışımdır.

O karların içinde kaybolup gitmekteyimdir...


-------------------------------


Türk Polis Teşkilatının 174'üncü Kuruluş Yıl Dönümü

Şeref duyduğum mesleğim için, bugüne kadar duyduğum en güzel sözlerle başlayım:




----------------------------

Aman yanlış anlaşılma olmasın, bu sözler benim eşime ait değil! Polis olan bir başka arkadaşımın eşine ait.

Benimkisinin yemenisi bende kalmış onu geri istedi bugün.

----------------------------

Yavrum bak cenazelerimizin ardı sıra yürümeyin, cidden istemiyoruz, ana babamızdan başka kimsenin gerçekten umurunda değil, olmasın da zaten, kimseye eziyet olmak gibi bir derdimiz yok.

Yaşarken yeterince eziyet olmuşuz zaten size, yok ceza yazmışız, yok kimlik sormuşuz, yok gaz atmışız falan.

Gerek yok yani...

Posta memurluğunun bir tık üstü, tuvalet temizleyiciliğinin iki tık altıyız.

Bir de bazen vatan bölünmesin diye bizim yuvamız bölünüyor, analar ağlamasın diye bizim anamız ağlıyor, onlar uyusun diye biz uyumuyoruz o kadar!

Öyle işte...

Bir Hadise Var, Kimse Bilmiyor

Kalbim öyle bir yanarak, öyle acı bir hisle uyandım ki bu sabah.

Rüyamda eşimin düğününe gidiyormuşum.

Onlarca metre uzunluktaki masanın bir ucunda ben,annem ve babam, bir ucunda eşim ve onun ailesi oturuyormuş.

Eşimin, kocasıyla içeri girip ilk danslarını yapmasını izliyor, bir yandan da elimde telefon, video çekmeye çalışıyorum.

"Mabel Matiz - Bir Hadise Var" çalıyor ilk danslarında.

Eşimle ben sürekli göz gözeyiz ama o yeni kocasının kollarında.

Benden daha kısa boylu, kirli sakallı, gençten biri...

Allahım o nasıl acı!

O nasıl bir kalp ağrısı!!

Uyanık halimle ben o kadar ızdırap çekmemişimdir herhalde.

Yüreğim hiç bu kadar katılmamıştır.

Telefonu masaya bırakıp dayanamayıp gidiyorum.

Dışarıda yüzlerce kişilik tek bir sıra halk oyunu ekibi, halayımsı birşeyler yapıyorlar.

İçlerinden babamı alıp gitmeye çalışıyorum, babam oynamak istiyor.

Biri "bırak oğlum baban da oynasın âdetlerimizi falan izlesin" diyor, "yok amca babam çok rahatsız şimdi" deyip tekerlekli sandalyeye oturtup gidiyorum.

Allahım böyle bir yürek yanması yok, uyandım uyanalı da hâlâ aynı acı, aynı hüzün, aynı tatsızlık, aynı mutsuzluk...

------------------------------

Ne olur bitsin artık bu kabus.

Yeter artık, yıllarca çektiğim yeter olsun diye girdim bu yola, ne olur yeter olsun, takatim kalmadı artık.


------------------------------



Vurgunum sana bir mahkum gibi
Uykular haram bir zehir gibi
Aşığım fakat hasretin deli
Ezelden beri

Ve Sovyet Rusya Dağılır...

Boşanıyorum.

Daha doğrusu o boşandırtılıyorum.

Benim de 3 aylık evliliğimin 1 ayını zaten terkedilmiş olarak, evvelki 2 ayının da sadece hafta sonlarını birkaç saatliğine eşim olduğunu hatırlayabiliyor olarak geçirmek suretiyle 16.11.2018 tarihinde başlayan en büyük savaş cephem de böylece kapanmış oluyor.

Yayında ve yapımda emeği geçen herkesin ve herşeyin Allah bin türlü belasını versin... 

------------------------- 


Son Sovyetler Birliği Bayrağının Törenle Gönderden İndirilişi
25/12/1991


Barbarlar Dünyasının Centilmen Lordları

Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.