Özgürmüşüm Meğersem...

Bir değişiklik yapayım, rastgele bir grubun albümünü dinleyim, içlerinden şarkıları eleyip istediğimi alayıp, beğenmediğimi sileyim dedim.

"Korn - Untitled" denk geldi.
Hayranı olmasam da sevdiğim bir kaç şarkısı vardır, dururlar öyle yıllardır. (ovvv vat e biytifıl kafiye)
55 dakikada hepsini bir kere dinledim.
Yok dedim, olmamış dedim, eh dedim, tüh dedim.
Canım ne isterse dedim.
Starting Over, Kiss, Hold On kulağıma hoş geldi; diğerlerini eledim.

Altı üstü müziktir bu ya, dinlemiş olmam dışında hayatıma zerre kadar bir yararı olmayacak. Hatta yarın öbür gün evime ekmek götürme derdine düşünce ne kadar "özgür" olabileceğim konusunda derin şüphelerim de var ama...

Ne bileyim ilginç geldi bugün bu iş bana.
Kendi zevkimi belirleyebildim lan!
Aboooo, büyümüşüm de adam olmuşum, istediğim şarkıyı dinler, istediğimi eler, siler olmuşum, vay yavruuuğğğmm vağy :)))

.: Cemaziyülevvel - 1. Bölüm :.

  • Küçükken, büyüyünce ne olmak istediğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. İşin vahim yanı, büyüdüm ve hala bir fikrim yok. Hayal meyal hatırlıyorum, bir keresinde veteriner, kaptan veya ressam olmak istediğimi söylemiştim. Veterinerliği gerçekten uzun bir süre daha istemiştim ama 10 yaşındaki benim gibi bir velete "veteriner olacak adam köpekten korkmaz" dedikleri zaman "eh peki madem" deyip vazgeçtim. Oysa şimdilerde hamallık da fena gözükmüyor hani.
  • Kendi başıma fatura yatırmaya ya bir ya iki kere gitmişimdir. Güya okuyup da mezunu olduğum bölüm bürokrasinin kalbinde bir bölüm ama bir elektrik faturasını nereye nasıl yatıracağımı bilmiyorum işte.
  • Hayatta hiç bir işime yaramayacak şeylere ilgi duyuyorum. Tarih, dil, anatomi, sanat... Lisedeyken millet şakır şakır test çözerken ben Sanskritçe'yi sökmeye çalışıyordum, kendi inançlarımı çok pekiştirmişim gibi oturdum İncil okudum, kalktım Bhagavad Gita okudum, yan yattım babamın 60 senelik anatomi kitaplarını karıştırdım, amuda kalktım Shakespeare külliyatı okudum. Sonra da neden hayatta bir yerlere gelemediğimin sebebini sorguladım...
  • ÖSS'den, LGS'den, OKS'den, DGS'den LES'ten, TOEFL'dan, KPSS'den ve burada adı aklıma gelmeyen bilumum sınavlardan, başta kısaltmaları olmak üzere onları ifade eden her türlü şeyden, onlara çalışmak için basılmış dergi, kitap ve yazılı-görsel tüm araçlardan, bilhassa da onlar sayesinde mafyalaşan, parayı kıran tüm dersanelerden nefret ediyorum. Aynı nefreti bu puan hesaplarıyla haşır neşir olan, sanki üniversitenin öğrenci işleriymiş gibi çalışan ve sağa sola puanlarla ilgili bilgi veren, sözde öğrenci görünümündeki kertenkelelere de duyuyorum.
  • İdeolojinin her türlüsünden, bilumum "-izm"lerden nefret ederken kendimi ara ara hepsinin içinde buluverdim. Artık hangi "izm"in nere"miz"e girdiğini öğrenmiş oldum ve kendi "izm"mimi yaptım: "Anti-izmizm"
  • Bundan bir iki sene öncesine kadar çok kasardım, söylediğim her sözün altında birilerine bir mesaj, geçmişte yaşanan bir hayalkırıklığı, bir plan, içten pazarlık, vattırı ve vızzırı vardı. Bir şey yazarken ana fikir "acıların çocuğu"ndan ibaret oluyordu. Şebnem Ferah bile artık kısa cümleler kuruyor. Ben de meramımı anlatabilecek kadar uzun cümleler kuruyorum veya konuştuğum kişinin anlamayacağına kanaat getirdiysem konuşmuyorum.
  • Hayatımda hiç yemek seçmedim. Seçseydim neler seçerdim bilmiyorum ama seçme hakkı görmedim kendimde hiç. Önüme ne konursa seve seve yiyorum. Serde asalet olduğundan mıdır nedir?
  • Başkaları benim hakkımda bir kanıya varmadan, ben başkalarının benim hakkımda nasıl bir kanıya vardıklarını tasarlıyorum. Tutuyor mu tutmuyor mu bilmiyorum ama...
  • Israr edilmesinden hiç hazzetmiyorum. Hatta belki anlarlar diye ben de çoğunlukla ısrarcı olmuyorum ki birgün gelip onlar da bana karşı ısrarcı olmasın. Sevmiyorum abi, anlayın işte ne ısrar ediyorsunuz? Yapmaya niyetim olsa siz ısrar etmeden ben yaparım zati, alla alla...
  • Sesimin çok "salak" çıktığını düşünüyorum. O yüzden genellikle "tok sesli adam" imajı uyandırmaya çalışıyorum ama başarılı olduğumdan emin değilim.
  • Saç baş tarama olayına, lise sonda matematik öğretmenimin zoruyla başladım, o zamana kadar öne tarardım mütemadiyen. Şimdi de alından 75 derecelik açıyla geriye tarıyorum o kadar. Jöledir, briyantindir falan tixinirim, kutusuna elimi süremem.
  • Eskiden bilgisayar manyağıydım. Her sabah uyandığımde veri bir sistemde sabit diskte hangi rpm'in verimli çalışacağının hesabını yapardım. Sıra arkadaşım ise hangi puanla hangi üniversiteye gireceğinin hesabını yapardı ama o başka bir mesele. Zamanla sınavdır, dersanedir, vizedir, finaldir derken unuttum gitti herşeyi amma velakin oyunlardan kopamadım.
  • Ben pek adı sanı duyulmadık bir oyun olduğunu düşünüyorum ama bir Cossacks: Europan Wars vardı zamanında. İlk onunla girmiştim bu oyun manyaklığına. GSC Games sağolsun, sayesinde hayatımın dostunu kazandırdı bu oyun bana. Pharaoh, RedAlert, Civilization, Blitzkrieg, serileri gibi genelde strateji oyunlarını çok seviyorum ama No One Lives Forever 1-2'de Cate Archer ile Heybeli'de az mehtaba çıkmadık, Serious Sam ile Kahire'den az adam kaldırmadık hani...
  • Metalci falan değilim, öyleymiş gibi davranıyorum çünkü eğlenceli geliyor. Metal müzikte nasıl olduysa sevdiğim bir iki grup dışında hiçbirini takip etmiyorum. Sevmiyorum çünkü. Kulağıma o anda hoş gelen ne varsa dinlerim yoksa..
  • Genelde sevdiğim grupların ve şarkıların adlarını, eğer çok bilinen şeyler değilse saklamaya çalışırım; paylaşmamaya, bilinmemelerine özen gösteririm. Aynı şey sadece müzikte değil, sevdiğim diğer herşeyde de geçerli. Ama şöyle içlerinden adlarını verebileceğim (çok da merak ettiydiniz zaten dimi?) Rammstein, Otep, Within Temptation, Şebnem Ferah, Portishead, Anoushka Shankar... Daha var birkaç tane daha çok takip ettiğim isim ama özel onlar, söölümem :)
  • Emoymuş, tikkymiş, bohemmiş, geekmiş falan anlamam ben. Hoşuma giderse severim, hoşuma gitmezse sevmem, öyle olmak isteyenlerin de tercihidir karışmam. Bana dokunan veya dokunmayan emo bin yaşasın, benimle dialog kuran veya kurmayan tikky gitsin TDK'ya baş muavin olsun, ırgalamaz.
  • Kedileri severim ve nerde görürsem gider oynaşmaya başlarım. Köpeklerin yavrusundan bile korkarım ama alıştıktan sonra severim. Kelebekleri severim ama öyle üstüme üstüme deli gibi pır pır uçuştukları anda korkudan elimi kolumu sallayım derken etrafta cam çerçeve ne varsa indiririm, hele de şu geceleri tabutlarından çıkıp dünyayı istila edecekmiş gibi görünen güve kelebekleri yok mu... Eskiden millet arılardan köşe bucak kaçmaya çalışırken ben arıları kedi sever gibi severdim, nedense bu aralar onlardan da tırsıyorum. Ama genellikle tek boynuzlu at olsun, dinazor olsun, ejderha olsun severim hayvanları.
  • Mutlu görünüyor, huzurlu duruyor olmam ve size aksi bir durumun olmadığını söylemem her zaman olmasa bile büyük çoğunlukla aldatmaca. O yüzden yüzüm gülüyor diye dertsiz zannetmeyin beni.
  • Zamanında bana yalnızlıktan, efkardan, kederden dem vurup beynimi kurutanların, şimdi parayı ve manitayı (ki zaten bu hayatta bu ikisinden daha geçerli başka bir gaye yoktur) kırmış olmaları, dahası zamanında o kadar bunalım konuşmaları yapanlar kendileri değilmiş gibi davranmaları acayip sinirimi bozuyor. Sırf bu duruma düşmemek için çoğunlukla sıkıntılarımı kimseyle paylaşmak istemiyorum. İnsan dediğin tutarlı olmalı accık.
  • Bir cümle içinde her iki kelimesinden birinde birinin bir yerlerine birşey koyanlar... "Aslında ben neyimki,değersiz vs vs..." deyip deyip küçük dağların mühendislik hesaplarını yapanlar... Küstahlığın, patavatsız espirilerin, kendiyle çelişmenin adını "hazır cevaplılık, zekilik" olarak görenler... Dine sövünce modern ve açıkgörüşlü, Arapça konuşanca "fenafillah" olduğunu düşünenler... Anladınız canım siz onu!!!

------------------------


Tabii ki Kontinyut...

------------------------





Cemaziyülevvel: Daha önce hiç, Cem Karaca'nın da albümlerinden biri olan ve "Ben senin Cemaziyülevvel'ini bilirim" şeklinde söylenen bir atasözü duymuştunuzmuydu? Hikayesi çok eğlenceli ve anlamı da az önce yukarıda kendimle ilgili sırları yazdığım satırlarda gizli...

Kişisel Birey

Hiç bir şeye zorunluluk hissetmediğim, yapmaya zorunlu veya yapmamaya zorunlu olmadığım, en büyük zorluğun rafın üstündeki kavanoza erişmek olduğu o zamanlarıma geri dönsem...

Kimseyi tanımasam, kimse de beni tanımasa.
Sosyal hayat derken, eskisi gibi sırf aynı parkta oynadığımız için hasbel kader tanışıklık yaşadığım o kısa ilişkilere geri dönsem; kimse için birşey ifade etmeye, kimseye de bir ifade yüklemeye gereksinim duymasam.

Diğer insanlardan için aman şöyle yaparsam kırılır mı, aman böyle yaparsam gücenir mi diye kendimi paralayıp kafayı yemenin sınırlarında dolaşmasam.

Aşk keşke o zamanlardaki gibi el tutuşmaktan ibaret olsa.
Duygularımı açıklayabilmek için savaş planları hazırlamaya gerek duymasam veya karşımdaki kişi benim duygularım karşısında Maginot Hattı inşa etmese. Taarruz için ben de arkasından dolaşmaya çalışmak zorunda kalmasam.

Hayattan beklentilerim sadece çizgifilmin zamanında yayınlanması ve akşam anne babam eve geldiklerinde o gün boyunca neler yaptıklarını öğrenebilmek olarak kalsa.

Birilerine birşey ıspatlamak zorunda kalmasam.
Kimse de kendi ıspatlamak için benim sinirlerimi zorlamasa.

Çökmesi iki gün bile sürmeyen ideolojiler yüzünden insanlar beni bencilce yaftalayamasalar...

-----------------------

Gayet mümkün aslında, yani keşkelerle, ah vah'larla hayıflanılacak bir durum yok ortada.

İleride bir gün yalnız başıma kaldığım zaman ağzıma iki lokma yengeç bacağı, küçücük bir tabak altın kaplamalı börek dilimi veya ne bileyim, Beluga havyarı koyabilecek kadar kendi geçimimi sağlamayı başardığım zaman tek amacım eskiye dönüp büyümüş olmanın verdiği sıkıntıları bertaraf etmek olacak.

Hoş, insanı da tüm bunlardan alıkoyan şey geçim derdi değil mi!

-----------------------

Sevgiyle kalın gözünüzü seveyim, bir de aklım sizde kalmasın
(^_^)

-----------------------