Kendimi fazla mı tekrar etmeye başladım, dert dökme isteğimi mi kaybettim bilmiyorum ama bu Haziran ayı (evet, ayı anlamındaki ayı) tek kelime etmeden geçmesin istedim.
Geçsin istememiş de olabilirim, ner heyse işte...
----------------------
Yeniden umut dolu bir rüyaya dalıp, "bana da bir şans tanıyın artık" diye haykırarak uyandım her zamanki gibi... Yada yok uyanmadım, uyumaya devam ediyorum. Geçen bi rüya gördüydümdü, uyan uyan bitmiyordu vs...
Hani şu vara yoğa felsefişik yorumlar yapan ve benim sebepsizce gıcık olduğum gizli bir örgüt var ya, şöyle buyurmuşlar bir kere daha, yoksa kusur kalacaklarmış gibi: "Hayatta hiç keşkeleriniz olmasın, siz siz olun keşke sözcüğünü kullanmayın hiç, pişmanlıklarınız da olmasın".
Oooooooldu bebişim, sen tel. bıraq ban sni ararım demek istedim onlara...
Çeyrek asırlık diyerek kendimi bir halt zannetmemi sağlayacak bu neredeyse 25 yıllık ömrümde bir tane de kendi alın terimle kazandığım keşkem olmadı!
Keşke şunu yapsaydım veya yapmasaydım dediğim şeyler incir çitleğini bile zor dolduracak şeylerdi hep.
Keşke bunu bana yapmasalardı dedim bildim bileli, keşke böyle davranmasalardı bana; keşke bir de bana gelselerdi, bana sorsalardı dedim...
Dedim ya hiç ben kaynaklı keşkelerim olmadı.
----------------------
Bana azıcık değer verenler, belki sırf ben üzülmeyim diye, belki sırf benden daha büyük olduklarını ispatlayabilmek için, belki de her nedense işte, beni teselliye çalıştılar hep.
Ama lakin fakat ancak,
Herkesten evvel, ben kendi kendime telkin ediyorum inancını yitirme, sabret, kendine hakim ol diye de...
Yahu, zaten inancımı yitirsem ne olacak?
Sabretmesem mesela?
Hakim olmasam kendime?
Hegigeten pek merak ediyorum ne olacak yani?
Sabretmeyip de ne yapacağım?
"Dur yav, bugün bi sabretmeyim bakiim" desem değişen ne olacak ki?
Eveeeet, bu olayla birlikte sabrımın sınırına dayandım desem mesela, artık nasıl olacaksa o, ne olacak sonrasında?
Dünyayı mı yakacağım, insanları katletmeye mi başlayacağım, inandığım değerleri ateşe mi vereceğim, ne olacak yani?
El mahkum zaten, eşek gibi de sabredeceğim...
Ama hani diyorum,
Bazen bir teselli vermekten fazlası olsanız?
Mesela bir teselli olsanız?
Sağolun, beni harika biri olarak gördüğünüzü söylediğiniz de oldu, bana hayran kaldığınızı da.
E o zaman neden, buna rağmen hala arkadaştan fazlasını ifade edemiyorum sizin için?
Fazla mı iyi miyim?
Yada fazla iyi olmak nasıl gerizekalıca bir tabirdir biri açıklayabilir mi? Az iyi, kısmen iyi, çok iyi, ip iyi gibi alt türleri mi var iyi olmanın?
Evrim süreci hakkındaki "madem insanlar maymundan gelmiş, neden hala maymunlar var o zaman" anti-tezi belki bazı çevreler için basit kaçıyor olabilir.
Ancak benim de hayata dair bir tezim var:
"Madem ben bu kadar iyiyim, harikayım, şöyle iyi, böyle güzelim, o zaman neden bana aşık olmuyorsun?
Madem bana arkadaş gözüyle bakıyorsun, o zaman neden aşık olduğun o kişiye de arkadaş gözüyle bakmıyorsun?"
O kimlere kimlere ezdirdiğini sanki Normandiya Çıkarmasından gelmişçesine anlattığın kalbini, kıymetini bileceğine inandığın birinden niye sakınıyorsun a güzelim?
Moskova'nın burnunun dibine kadar sokulup da vazgeçip Stalingrad'a gitmeye karar veren Hitler misin sen?
Hani aşkı savaş olarak görüyorsun ya madem...
----------------------
Keşkelerim olmaması için dile getiriyorum bunları.
"Keşke bir kerecik bile olsa dile getirseydim" dememek için.
Bıktığım için değil kesinlikle ama, artık ben de bir arkadaştan, bir dert dinleyiciden fazlası olmak istiyorum.
Ben de arzu edilebilir, aşık olunabilir biri olduğumu bilmek istiyorum artık!!
Böyle yaptığım için bazı teknisyenler şaftımın kaydığını, rot-balans ayarlarımın bozulduğunu, platinlerimin meme yaptığını söylemeye başladılar.
Şirinlik abidesi veya kedi yavrusu yada hiç olmadı Muhterem Peder José saflığında yaşamaya azıcık ara verip, bazı şeyleri konuşmaya başlayınca ben de triger kayışımın koptuğunu düşünüyorum bazı bazı, aklıma gelmiyor değil.
----------------------
Ulaşılmaz biri de değilim halbüse.
Elinizi uzatsanız dokanacağınız yerdeyim.
Her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsanız, işte tam da o yerdeyim.
Hayattan beklentilerim de abartı derecede düşük, öyle şu kadar para kazanayım, bu kadar evim olsun, şuram şöyle olsun, buram böyle olsun demem hiç.
Nohut oda, bakla sofa yaşamayı pek severim. Etliye sütlüye dokunmadan güzelce geçinip giderim.
Hatta o eti sütü de ben temin edeyim, olmayanlara da paylaştırayım!
Bana değer veren, beni takdir eden, seven biri olduktan sonra.
Yani aslında teorik olarak, hayattan bir ağaçın beklediğinden fazla şey beklemiyorum. Kesilmeyim, tahta kuruları beni yemesin, ormanım huzurlu olsun yeter bana.
Köklerimle sarabileyim, sarılabileyim, sarıp sarmalayım, bırakamayacağım kadar sıkı sarmalayım; meyve vereyim, meyvelerim yensin, yiyenler mutlu olsun. Kuşlar gelsin gölgemi paylaşsınlar...
Demiyorum ki ormandaki en büyük ağaç ben olayım, dallanıp budaklanayım, dallama olayım bilmem ne...
----------------------
Bazen de düşünüyorum,
Acaba gerçekten böyle olmasını istediğim için mi böyleyim? Yoksa bazı şeylere zorunlu kaldığım için mi, el mahkum olduğu için mi?
Gerçekten böyle kalender biri miyim?
Yoksa aksi gibi olmaya gücüm yetmeyeceği için mi?
Diyorum ya, sabretmeyip de ne yapacağım ki zaten? Etim ne, budum ne ki benim?
----------------------
Hayatta herşey akıp giderken, bu akıp gidenlerin bazıları bir ceylan pınarına, bazıları da pisuvar aracılığıyla lağıma karışırken herkesle birlikte aynı su içinde olmak fakat nereye aktığımı bilememek beni ziyadesiyle yoruyor, üzüyor, hatta korkutuyor.
Tek istediğim o yolda birlikte akacak bir su bulmak. Ondan sonra ister dere yoluna, ister ayak yoluna karışayım umurumda olur muydu hiç!
Uzaktan ve yabancı gözlerle bakan sizler için birşeyler ifade edebilmeyi o kadar çok isterdim ki...
Nacizane,
Tüm bu amaçsız, gereksiz, ancak bir o kadar da samimi zırvalarımı, siz ucundan kıyısından mekanıma yolu düşen meçhul dostlarıma,
Ama en önemlisi de,
Bir kıyıda köşede, benim gibi sümüğünü çeke çeke ağlayan, henüz müşerref olamadığım kısmetime armağan ediyor,
Ve huzurlarınızdan sevgiyle ayrılıyorum efendim.
(^_^)
----------------------
Akıllı erkekler, duruşlarıyla etkilerler, balo kralı olurlar ve en güzel kızı öperler...
Yani muhakkak ki öyledirler...
Öyle olmalıdırlar...
Olmalıydılar...
Olsaydılar...
Offf...