Tavsiyem Geldi

Selam, saygı ve bilumum sevgi belirteçleri upon you...

Einstein'den hallice, gözlerinden biri şimale, biri cenuba çevrik,  cümleleri devrik ve hunisi sivrik Bay Dr. Doktor'un dediğine göre majör depresyondaymışım 4 yıldır ama bu ocakta (şu ay olan hani) iş artık tahammül edilemez hale gelmiş benim için.

Ben de nasıl oluyor bu işler diyordum, böyle oluyormuş demekkine...

Artık ileride saçma sapan bir iş yapıp herşeyi berbat edersem "aha müdür bu, al buna gonuş" diyebilme hakkını avucuma veren kapı gibi de raporum oldu.

Neyse okurcanlarım, okurgüllerim, okurberklerim ve okursularım,
Eğer hala aklınızın bir yerlerinde kalmışsam, ahan da çıktım oradan, geldim burnunuzununuzun dibine. 

Bana neler oldu neler bitti? 
Oradan aşağısı başka yerin konusu.

Şimdilik size güzel mi güzel şeyler tavsiye edeyim de "hmmm acaba bugün ne izlesem, ne dinlesem, ne oynasam, du bakiim Syrano biliyordur birşeyler" dertlerinize derman olayım.

-------------------------------
  • İzlenmesine:

Nadide Türkçemize "Siz Beklerken Sizi Bekleyenler" olarak da çevirebileceğimiz bu filmi, izleyin anacım, babacım, kayınçocum, görümcecim ve elticim.

Bu filmde emin olun Cenifır Lopez'in kalçalarından, Kemırın Diyaz'in fettan yeşil gözlerinden, Annah Kandırık'ın "Tıvaylat'taki Afet" olmasından çok daha fazlası var. 

Evliyseniz muhakkak izleyin izlemesine de,
Bekarsanız daha bi izleyin!

Başınıza gelecekleri görün, anlayın, ona göre karar verin.

Tabii sevgilinizin, müstakbel eşinizin, karınızın, gacınızın yada bunların er kişi karşılıklarınınızın halini de anlayın. 

Bu filmi benim gözümde bu kadar harika yapan şey, bebek yapma faaliyetinin erotizmin doruklarından bir geceden çok daha farklı boyutlarda incelenmiş olması, hatta bence işi o açıdan irdelemeyen tek film olması.

Burada seks, kıç, o yeah ve lanet olsun yok veya "yatakta partnerimin nasıl pekmezini akıtabilirim" falan da yok, hele nasıl daha iyi bir baba, eş, koca, herif olabilirim de yok. En önemlisi "aman tanrım hamileyim, şimdiden kendimi kutsal ve eşsiz hissediyorum" hiç yok.

Ne var?

Hamileliğin öyle sandığımız kadar kolay ve bulutlar üzerinde hissettirici değil "Aman tanrım hamile olmak ne korkunç, resmen karnım pörtledi" boyutu var, küs aşıkların barışması sosyolojisi var, sorumluluk almak isteyenler var, evliliğin nikah akdinden daha fazlasını içerdiği inancı var, kimsesiz çocukların da bir aileye dahil olma hakkı var, hamile kadınların biz erkeklerin asla anlayamayacağı duygusal patlamaları var, "düşük" kelimesinin bile ne kadar sevimsiz olduğu gerçeği var.

Romantik komediden girip arada drama bulaşan, "film lan işte olur mu öyle şeyler" dedirtmeden birşeyler anlatan, aşka, ilişkilere, aile kurumuna dair epey birşeyler bulunası filmdir, arz ederim.


 

Evet, true eventlerden inspire edilmiş.

Bizim zamanımızda true event dediklerinde zengin kız fakir oğlanı sever ancak Önder Somer ile evlenmek zorunda kalırdı yada araba çarpınca hafızasını kaybeden elemana bir araba daha çarpınca hafızası yerine gelirdi.

Bu öyle değil abicim.
Huzurlarınızda aslı ve sureti

Birbirilerine kozmik dengeleri şaşkaloz edercesine aşık Kim ve Krickitt Carpenter çifti trafik kazası geçiriyorlar. Öldürmeyen Allah öldürmüyor ve lakin esas kızımız hafızasını zayii ettiğinden hükümsüz oluyor.
 
Hanım kızımız hayatına son hatırladığı andan devam ettiği yerde, esas oğlanımızın esamesi okunmuyor malesef. Ama esas oğlanımızın, bu ecnebilerin rahip önünde ettikleri "Vow" dedikleri evlilik yemininden caymaya niyeti yok.

Tüm film boyunca "hakikaten bir aşkı bu kadar savunmaya değer mi"den "bırak lan sana başka kız mı yok"lara, "bu süslü burjuva ne halt etmeye bu çocukla evlendi madem"lerden, "ben olsam çooooook farklı davranırdım"lara geniş bir yelpazede yellenip duruyorsunuz.

Bir de Reyçıl MekEdıms'ın "aman ne kadar da tatlı ve çıkık elmacık kemiklerim var, bari bunu renkli gözler ve kulaklara kadar gülümseyen kapalı bir ağızla taçlandırayım" mimikleri başka hiç kimseye bu kadar güzel gidemez.

Filme dair ipuçları vermek istemiyorum ama dayanamiyciim:

Filmde sadece mutlu son var, ama o kadar yani. Mutlu biten bir sondan söz edebiliyorsunuz hepsi bu.

Ama hiçbirşey düzelmiyor malesef, beklediğimiz şey gerçekleşip "aha kafası yerine geldi" diyemiyorsunuz.

Lakin bin mutlu sona bedel bir son ile "eeee gerçek aşk da kafaya küfeye bakmaz zaten arkağaş" diyorsunuz ister istemez.

Bu filmi, aranızda ufak tefek sorunlarınız varsa yareninizle seyretmeyin derim. Bizim milletin "en gereksiz zamanlarda kendine paye çıkarma genleri" yüzünden tartışma yaşayabilir "Syrano'nun tavsiye ettiği edeceği filmin ben taaa recisörünü" diyebilirsiniz, aman.




 

Evet, malesef herşey aşkla, meşkle, öpüş koklaşla çözülemiyor ve dünya da porselen bebek güzelliğinde insanlarla dolu değil.

Bir de hayatımıza giren sadece demokraağsinin şefkatli kolları değil Rus komonizmasının çekiç sapı da olabiliyor bazen.

Bu bir dönem filmi değil efendim, bir "günleriiin bu gün getirdiğiii, baskıııı, zulüm ve kandıııııırrrr" filmi de değil, "yaa işte anarşik olun da ananızı bacınızı böyle kamulaştırsınlar" da değil.

Sadece zıkkımın kökünden çıkan bir savaşın ardından çöken aile yapısı; hayatta hiçbir çıkar yolu kalmamış, üstüne bir de karların hak ortasında yavrulayıp sabi sıbyanla başbaşa kalmış bir anne-oğul ile hayatlarına öküzleme dalan ortadoğu, balkanlar ve trans-sibiryanın en adi kart zamparası ile ilgili bir film.

Belki de bir insan nasıl kullanılır, umutları nasıl yıkılır ve sonra nasıl mendil gibi fırlatılıp atılırın Rusçası.

Kadının yol ortasında doğum yaptığı sahneden son sahneye, aralarda ender olarak giren bir kaç mutlu andan, elinde avuçlarından büyük bir tabanca, annesinin kol saati ve yırtık bir Stalin fotoğrafıyla ortada kalıveren 6 yaşındaki o çocuğun çaresizliğine, her anında, her saniyesinde boğazımda bir hıçkırıktan çok beni gırtlaklandığım hissine sokan eşsiz bir filmdir efendim. 


-------------------------------
  • Dinlenmesine:

 Nil Karaibrahimgil - Kırık:
Tamam aradan geçen 3 yıla rağmen ben yeni keşfettim ama bu, şarkının adamı aort damarlarından yakalayan etkisini azaltmıyor. 



Norrda - I Know:
İşte sonunda bunu da yaptım, ellerden günlerden, dillerden dimağlardan sakladığım bir şarkıyı da gün yüzüne çıkardım.

2007 yılından beri artan oranlı vergi tarifesi nispetince sevdiğim, gel gelelim tek albüm çıkartıp kayıplara karışan, adına sanına, diline dinine aldanmadan, gayet Türk bir gruptu Norrda.

Solistimiz Selen Hünerli şu an Nada'da Miray Kurtuluş ile gayet güzel işler çevirse de ne Selen'in Norrda'sının, ne de Miray'ın Mira'sının yerini hiçbirşey tutmuyor anacım.

Eski İstanbul fasılları havasına dikkat... 


Hayko Cepkin - Paranoya:
 

Ve Hayko Cepkin delirir. Ben böyle aşkın ızdırabını... deyip bir albüm çıkarır, hem ses tonuyla, hem oyunculuğuyla, hem de benim diyen edebiyatçılara taş çıkartan üslubuyla, aşkın insanı nasıl paranoyaklaştırdığını böyle anlatır.



OK Go - This Too Shall Pass
 
Grubumuzun adı "Gah Gidelim" lakin kalkıp gitmeyin, bence oturup dinleyin bi.

Görsel olarak yetenek yarışması yada icat fuarı gibi bir yerlerden çıkmış gibi gelen grubumuz her klibinde birbirinden oricinıl fikirlerle arz-ı endam etmekteler. Bu yüzden klip seyretmekten şarkıyı dinlemeye fırsatınız olmayabilir.

Yalnız bağımlılık yapıyorlar resmen.


-------------------------------
  • Oynanmasına:
Botanicula:
  Oyunda sürekli bir cennet bahçesinde geziniyormuşsunuz hissi var. Bahçe zillerinin hafif tatlı tınıları, sanatsal böcek vızıldamaları, rüzgar sesi, ağaç köklerinin derinliklerine kurulmuş kadim medeniyetler ve birbirinden şapşal ve sevimli beş ana kahramanımızla, kutsal ağaçlarını kurutan örümceklerden ağaçlarının son tohumunu kurtarmaya çalışıyorsunuz.

Steampunk tarMachinarium'un yapımcıları naturalizme girip yine harika bir iş çıkarmışlar.

Oyunu bu kadar orijinal yapan şey ise, bulmaca yöntemleri. Şuraya buraya tıklayıp onu aktive edip bunu kırmak dışında...

Mesela bazen hiçbirşey yapmamanız gerekiyor, naapcam neetcem ufff çözmedim demek yerine iki saniye öylece bekleseniz çözülüverecek yada fareye abanıp deliler gibi tıklamanız, bir böceği sündüre sündüre dalından koparmanız gerekebilecek.

Yeni ve farklı birşeyler denemek isterseniz yada zombi kesmekten, zavallı Amerikalıları Rus, uzaylı veya Justin Bieber işgalinden korumaktan bıktıysanız alınası, oynanası, hayran kalınası bir oyundur.


Super Meat Boy:
 

Essaslı Et Oğlan, acımasız Doktor Fetüs tarafından kaçırılan sevgilisi Bandaj Kızı kurtarmak için yardımıza ihtiyaç duyuyor.

Bol etli, kıymalı, kuşbaşılı, antrikotlu bu oyunda Super Mario gibi oradan oraya koşturuyoruz.

Oyun temel olarak kendi konusuna sahip olsa da esasen oyun tarihine göndermelerden müteşekkil ayrı bir oyun. Gish, Machinarium, Super Mario (e adı üstünde) gibi adını duyurmuş pek çok kahraman Kıyma oğlanımıza eşlik ederken, müzikleri hatta yer yer görselleri 90'lı yılların SEGA'larını, MicroGenius'larını hatırlatacak cinsten (kısaca retro diyelim de biz). Tabii bir de Marvel çizgiromanlarını okuyormuşsunuz gibi işlenmiş bir olay örgüsü...

Oyunun temel kısımlarını yeterince kanlı ve cıvık bulmayan arkadaşlarımız Silent Hill misali, aynı dünyanın dehşete bürünmüş alternatif hallerine geçerek dev hızarlar, hastalıklı ve kırık şırıngalar (eeyğğykk Saw IV geldi aklıma) ve zebani tipli bosslara kavuşabilirler.

Botanicula neyse ne de, bunu çoluğunuza çocuğunuza oynatmayın, yengeden bir ton laf yersiniz sonra. 

-------------------------------

Bakın aranızda hala yormuyorum aparatını kullanmayan bazı arkadaşlar var. O aparatı her boş geçişinizde kazların tüyleri dökülüyor diye sizi kaç kere uyardım arkadaşım yapmayın etmeyin!

Burada yok idiysek, öldük de demedi idik, edik, büdük vs...

Bu arada tavsiyelerimizden faidelenen arkadaşların sorumlulukları kendi tüzel kişiliklerinin elindedir. Sonra Botanicula oynayıp kendini salyangoz zannedenler, pikachu olup damdan atlayanlar yada Dikkat Bebek Var seyredip de bir anlık gaza gelerek çocuk yapanlar kapıma dayanıp "Syrano bize bahmiir" demesinler.

Bağale,

Sevgiyle kalın.
(^_^) 


------------------------------- 
 

Şair burada hayatın geçiciliğine değinmiş.

3 Yormuyorum:

yeşimm dedi ki...

The thief'i izledim.içim acıdı çocuğa :( bu arada hayko cepkin'i ben de severim.şebnem ferah ve rammstein da dinlerim.ağır uslu olup bunları dinliyor olmamız da ilginç dimi :))

Syrano dedi ki...

Hayko, Şebnem, Rammstein ve Otep benim mahşerimin dört atlılarıdır.

Ve evet,
Uslu atın çiftesi de pek olur ;)

O değil de şimdi ben merak içindeyim, öyle çok aranası bulunası yazılarım, hayranlarım falan da yok, blogum da çok eski bir blog nereden buldunuz nasıl buldunuz beni :))

Bir de canım çekti yaron Thief'i tekrar izleyip biraz ağlayım :)

yeşimm dedi ki...

Valla ben akrebim ama hafızam tam bir balık :)) ne ararken denk geldim hatırlamıyorum ama güldüğümü hatırlıyorum çok..sonra baya bi yazınızı okudum .kendinize haksızlık etmeyin lütfen.yeteneklisiniz ve espri anlayışınız da çok hoşuma gitti:))
Nerde gördüm bilmiyorum ama biri ıvır zıvır enstitüsünün başörtüsü konulu yazısına yazdığınız yoruma çok güldüğünü söylemiş.bir başörtülü olarak merak ettim ve arayıp buldum ben de güldüm baya.(bu arada ıvır zıvır enstitüsünü de beğendim abone oldum ona da)ayrıca tüm yorumlarıma cevap yazmışsınız teşekkür ederim.ben fırsat buldukça yazılarınızı okumaya devam edicem.şimdilik hoşçakalın