Bir Arkadaşa Saydırıp Çıkacaktım


27 yaşına geldikten sonra 40 küsür yaşında üvey kardeşe sahip olmak,

Bu üvey kardeşin, üveylik vasfını kazanmasını sağlayan ortak baba üzerinde her hakka sahip olması, gel gelelim benim ise bu aile hakkında konuşmaya hakkımın olmaması,

Sülale denen olguyu, her biri sana söven, seni aşağılayan, yaklaşık 60 kuzen ve bir o kadar eş dostla kabullenmeye çalışmak, 

Her gece kuzey batıya dönüp kırk kere "yaşam gücünü olumluyorum, evreni içime çekiyorum, evreni seviyorum, kendimi seviyorum, ebemi seviyorum" diye mantra okumak ve olumlama yapmak,

Bana gelince "kısmet kısmet, kısmetse olur o, demekki hakkında hayırlısı buymuş" diyen, hayatlarında bir kere kaderle, kısmetle aynı sofrada oturmamış kişiler,

"Naz evi" olan ve lakin başka da bir iş yapmayan, zaten yapası da olmayan "kız evleri",

Farklı görüşlere saygı duymayı sadece, bir taraf görüşlerini ifade ederken sesini çıkartmamak ama o sustuğu anda kutsal bildiği, benimsediği ne varsa ana avrat düz giderek eleştirmek diye zannetmek,

"Siyaseten anlaşamıyor olmamız, sana saygısızlık edilmesini gerektirmez, iyi çocuksun" yalanını atan, aslında "sana saygı duyuyorum ama tenhada yakalarsam ağzına mıçarım" demeye çalışanlar,

Bir sanatçının, komşunun, hısmın akrabanın, siyasi görüşlerini öğrenince "zaten babasını sevmezdim şerefsizin" diyen, bir şekilde kendisiyle aynı görüşe dönünce de "babası da iyi adamdı rahmetli" diye çeviren orta malları,

Bir sıkıntımı paylaştığım zaman "ulan şimdi konuşturma beni" diye lafa girip benim sıkıntılarımın zimilyor katını çektiği halde yine de üff demediğini tevazu ile anlatanlar,

Lise yıllarında başlayan;
-Ayy 86.364687 puanım var, acaba cehennemin dibini tercih etsem atanır mıyım?
-Cehennemin dibi geçen sene 86.364686 ile kapatmış, bence şansını zıkkımın pekinde dene, hem orası doğu hizmeti sayılıyormuuuşş...
ve benzeri bilumum puan, atanma, sınav vs. muhabbetleri,

Ben evlenmeden evvel evlenen benden küçükler,
Ben evlenmeden evvel evlenen, boşanan ve "o zamanlar toyduk" deyip "yeni ve daha sağlam temellerle" bir daha evlenenler,
Evlenip de naapacan diyen evliler,
Evlenip de naapacan diyen, evlenmeden, evliymiş gibi, evilik dışı yaşanabilecek her türlü fantaziyi yaşayan bekarlar,
Her hangi bir yaşta, birden fazla sevgili edinip, sanki kuantum fiziği üzerine ihtisas yapmış gibi kasılanlar,

Sağ taraftan çıkıp duran, tıkladığımda bilumum uzuvlarımı kaldırmayı vaat eden, popo demeye bin şahit ister reklamlar...



Bunlar bana göre değil.
Hem de hiç, hiiiçç, hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiççççççç değil!!!!!!

-------------------------------------



Kan hısımlarımla aramızdaki ilişkilerin empirik bir yorumu

 

Notenzigen: Küfürlü konuşmayı öğrendim, 27 yıldır "ülen" bile demeyerek meğer ne çok şey kaçırmışım.
Sonra vay majör depresyonmuş, aman bipolar bozuklukmuş, yok hastanelere düştümmüş... Düşersin tabii vurgun yiğin gelesice, hastaneye de düşersin, her bi herzeye de düşersin!
Biriniz de çıkıp demediniz la bi söv say, bi saç savur, bi sıç sıva diye, alacağınız olsun.

Anlamlandıramam - 2. Kısım


Çıkan kısmın özeti:

Geçen bölümümüzde Syrano başta kendi olmak üzere pek çok şeyi anlamlandıramamış, bunların bir bölümünü okurcan ve okursularla paylaşmış, fikir teatilerine, beyin fırtınalarına, zihin kasırgalarına, kardiyovasküler tufanlarına gark olmuştu.

Bu kısımda da başınıza gelecekler aynı, hağzır olun.

Ha bir de ara sıra popo diyeceğim, belki memiş, bazen biraz da lanet olsun adamım falan diyeceğim, azıcık da edepsiz kız ve kaka çocuk resmi koyacağım, sonra "Anaaaaa Syrano popo dediiii" diye kızılmasın, uyardım, +18 bilem dedim bak!

------------------------------------

Orta Parmak Göstermenin Karşı Konulmaz Cazibesi

Türk okçuluğunda "metçik çekmek" olarak bilinen, halk arasında "meççik", "cüççük" gibi versiyonları bulunabilen, günümüzde "NIIIAAAAAHHHHHH" hareketi olarak bildiğimiz hareketin ecnebicesidir bu orta parmakgiller.

Kısaca "gerçekleştiremediğim ve/veya katılamadığım için üzgünüm, onun yerine sana bu orta parmağımı veriyorum, bunu mevzu bahis konuda istediğin gibi kullanabilirsin" hareketi olarak değerlendirilir.

Ancak neden sürekli değerlendirilir?

Yani neden vara yoğa gösteriliyor bu orta parmak? Bu kadar ucuz mu? Tek suçu en uzun parmak olması mı? Yüzük parmağının tendonlarının kendisine bağlı olması, biri oynamadan diğerinin oynayamaması bununla alakalı mı?

Avril Lavigne'den İbrahim Tatlıses'in oğluna, hala kızı Rihanna'dan, köyümün güzeli Eminem'e, eski mista presidınt Wolkır Bush'tan, Kraliçe İkinci Elizıbıt'ta, örnek insan Okan Bayülgen'den, o kadar da örnek olmayan insan Muhtar Emmi'ye...

Bir önü alınamaz vak'a, bir gereksiz uğraş!

Aslanlar gibi "Meççik"imiz dururken ne münasebet ayrıca elin ecnebisinin midıl fingırı hem?





 ------------------------------------ 


Acı-Sıkıntı-Vurgun ve Eş Değerde "Metanet" Yarıştırmaca

Bakın bunu çok güzel açıklayım size,
Çünkü sıkıntılarımı açtığım her bir kişinin yarısında bunu gözlemledim ben.

Örneğin, böyle ender rastlanan bir kaza olarak, yolda bir kakalak ezmişimdir yanlışlıkla ve bu durum beni ziyadesiyle üzmüştür.

Yaşadığım vicdan azabı dayanılmaz bir hal alınca gitmişimdir bir arkadaşıma, hüngür züngür anlatmışımdır bu vahim faciayı.

Veeeeeeee, ta ta ta taaaammmm:
-Ya abi bak ben de kakalak ezdim, üstelik eşi ve çocuklarının gözü önünde, hatta kakalakın abi yapma etme, çığlıklarını bile dinlemeden. Ama bak ben hiç ağlıyor muyum,hiç zırlıyor muyum senin gibi?

Vs... vs... vs...

Haydi kakalak ezmek ender bir durum, insanın başına hayatında 1000-2000 kez falan gelir.

En akla hayale gelmedik ailevi sorunlar da bile böyledir bu.

Babam mı hastadır? Muhakkakki anlattığım kişinin de babası zamanında çok hastadır, hatta onun bir arkadaşının babası hâlâ hastadır ama bir bakayımdır, hiç yıkılıyor mudur? Hiç üzülüyor mudur?

Taşıyamadığım bir zirilyon tane sıkıntı beni ilaçlara bağımlı hale getirmiştir ve bunu paylaşma gafletinde bulunmuşumdur. Hay bulunmaz komaz olayımdır!

Bak onun da kayınçosu geçenlerde Bipolar bozukluktan tedavi görmüştür, şimdi turp gibidir. Hatta kendisi de bir dönem Abuzittinci Dereceden Şizofreni yaşamıştır ama bu iş ilaçla olacak iş değildir, irade işidir, bilek işidir, yürek işidir!

Hatta ve hatta bunun bir üst boyutu da vardır ki ona tıp dilinde "Bak Şimdi Konuşturma Beni Sendromu" denmektedir.

Bir bak şimdi beni konuşturma müptelası günde en az 1000 kadar dertle böyle başa çıkabilmektedir.

Bu arkadaşlar, en duyulmadık dertlerde susmuş, en çekilmedik acıları çekmiş, en umulmadık vurgunları yemiş ve fakat hiç laf etmemiştir.

En önemlisi de tamamen haklıdırlar.
Ve buna rağmen susmuşlardır.

Bu nedenle siz, yada en azından konu itibarıyla ben, susmalıyımdır, dert çekmemeliyimdir, zaten çektiğim de dert falan değildir, *ok yemekteyimdir, kimimdir ki zaten ben?

Aslında gerçekten de eşeklik bendedir, ne diye anlatıyorsam derdimi el aleme!

Hıhhh...





------------------------------------ 

Şaapma Sahnesi Olmayan Film & Klip & Görsel Olmaması

Tamam anladık, cinsel özgürlükten yanasınız.

Peki peki anladık, yeni nesil yeniliklere açık, cinselliğinin farkında, ürkek, çekingen, olmayan, icabında malı vurdu mu veya kutuyu açtı mı yeri göğü inleten bir nesil olmalı.

Elllbette ki ona da okey, çocuklarımız neden cinselliklerinden korksunlar ki canııım? O da hayatın yemek, içmek ve dahi sıçmak kadar doğal bir eylemi değil mi?

Yalnız işte konu anlamlandıramam olunca, mazur görün anlamlandıramadığım bir şey var.

Neden bir kemancının hayatını izlerken, hatunun kemanın yayıyla kendi kendine hallendiğini görmek zorundayım?

Neden esas kız ilerleyen sahnelerde bebek sahibi olacak diye, 23 dakika 48 saniye boyunca en soprano seslerle ve en erotik kaslarla, çocuk yapım aşamasını görmem gerekiyor?

Yengem Fas'ın birbirinden ulvi ve sufi sokaklarında kaybolmuşken neden ilerleyen bölümlerde karavanın birine dalıp, tanışalı 16 saniye olmuş bir başka yengemle, hiç olmayan uzuvlarıyla, sanki varmışçasına operasyondan operasyona koşmak zorunda?

Yani mesela köle kız Genelva, efendisinden sağlam bir tokat yeyip, yarın sabah da arkadaşlarına "sahip Tommy bana tecavüz etmek, benim de hoşuma gitmek, ben var bulutlarda uçmak" dese, başından geçen acı deneyimin ne olduğunu ve intikamının sebebini bir izleyici olarak ben anlayamacak mıyım?

Tecavüzü çelik-çomak oynamak yada portakal soslu pekin ördeği yapmak mı zannediyorum acaba ben? Ya da biz?

Mesela değil 40, 80 yıl da düşünsem o işin "burun" sokarak yapılabileceği aklıma gelmezdi benim.

Yapılıyormuş demek!
Ufkum açık havada 20 kilometreydi, o sahneyi izledim ve rahat bi 30-40 kilometre falan oldu valla.

Öpüşmeyi koklaşmayı falan tamam artık istesek de istemesek de kabul ettik. Ama ille de sevişme... Paldır küldür hem de! Ayrıca ona da sevişme denirse artık!





Yani bin yılın filmi Rüzgar Gibi Geçti'deki aşk sahnesi aşk değil, o kadının şerefsizliği şerefsizlik değil, o film ezik, salak, çocuksu... Ama Antichrist'deki aşk (!) sahnesi mesela tam olması gerektiği gibi. Zaten işi cinselliğe indirgediğimiz için anlayamıyoruz biz meseleyi, yoksa orada önemli olan Dafoe'nin poposu değil, kadınlardaki varoluşsal groteski eleştiriyorlar, iz düşümsel paradigmalar endoplazmik retikulumumuzu pozitif etkiliyor dikkatle izlersek bak, göremiyoruz yoksa!

Ahhh biz eski kafalılar yok muyuz zateeeeennnn!!!!

Memeyse meme yani.

İyi, anladık, memen var, benim kafamdan da büyük, aferim. Aman da ne güzel cinsellik, pek güzel şey cinsellik, baba bana cinsellik al, ben bugün cinsellik gördüm, Oya evde bana cinsellik verdi...

Bu mudur yani?

Bu tip konulara takan bir kendimi gördüm, bir de ecnebi tarikatları araştıran gizli ajanları.

Meğerse o sahnelerde izleyicilere gizli mesaj mı ne veriliyormuş, oyuncular da seks kölesiymiş, film bitince hepimiz CocaCola içmek isteyecekmişiz, zaten kadının şeyinde de İlluminati üçgeni varmış!!!

Yalnız ailecek film izlerken çıkmazsa karşımıza seviniriz. 

Bir umut Noah'ı izledik, orada da Emma Watson kızımız kısırlığından mucizevi bir şekilde kurtulduğunu ispat edebilmek için "bakın isteyince nasıl da sevişebiliyorum, çatlayın" diyerek hafif bir girizgah yaptı gerçi, yapmadı değil.

Ama ben salak olduğum için ve sevişme sürecindeki tüm o boğuşmaları ve çığlıkları da duymadığım için ikna olmadım, bence arada yastık vardı, evet, hıı hıı!!!

Aman canım neyse peygamber hayatı izleyeceğiz diye cinsellikten mahrum kalacak değiliz ya...


Neyse, burun iyidir iyi, yazdık bir kenara.



Kastettiğimiz bu olmasa da...


------------------------------------ 

Yukarı Tükürsem Lezbiyen, Aşağı Tükürsem Gay Çıkması

Sırf bu yüzden tükürmeyi bıraktım ben arkadaş.

Artık dizini kırıp örgü örmeye başlayacak, iki ters bir düz gidecek yaşa gelmiş Jodie Foster teyzem bile üşenmemiş kalkmış bir kız arkadaş bulmuş, nikahı da basmış. Biz erkek halimizle şu yaşta bulamazken!...

Artık lise zamanlarında Tiziano Ferro dinleyerek hallerden hallere giren kız arkadaşlarımıza hiç değinmiyorum bile. "Vay bilmemnenin çocuğu" diyerek orijinal cd'sini kıranını gördüm. Bari cd'yi kırmayaydı iyiydi.

Bak az önceki film mevzuu burada da devreye giriyor.

Öpüşmeyi anladık.
Yamışmayı kabul ettik.
Kakışmaya bile "lanet olsun tamam peki" dedik.

Bu sefer bize fizik derslerinde öğrettiklerinin aksine zıt kutupların değil, aynı kutuplarında birbirilerini çekebileceklerini öğrendik.

Ki bu hususta The Family Stone (2005) filmini tek geçerim.Konusu aşağı yukarı şöyle:

Merhaba biz kelli felli, yaşını başını almış eşcinsel bir çiftiz. Hâlâ anamız babamızla yaşıyoruz ama eşcinseliz yani.

Filmde ailemize yeni bir gelin katılıyor ama ailemiz onu pek uygun görmüyor, çünkü onların ki normal bir birliktelik. Ama bizi kabul ediyorlar çünkü biz eşcinseliz.

Ara sıra kayıp düşerek komiklikler yapıyoruz, annemiz de kanser hastası ve bu bir melodram ama biz eşcinseliz.

Aslında filmin konusuyla uzaktan yakından alakamız yok. Yönetmen sansasyonel olsun diye eşcinsellik ögesi koymak istemiş, koymuş.

Sahi eşcinsel olduğumuzu söylemiş miydik?

Yani Offenbach'ın o dillere destan, insanı dünyalardan dünyalara sürükleyen ve fakat lezbiyen temalı Barcarolle'si sıradan, etkileyici değil, duygusal açıdan boş, sansasyonel değil.

Ama Blue Is the Warmest Color, çok iyi, çok şahane! Bir genç kızın cinsel kimliğini tanımlaması en iyi böyle anlatılır. Hepimiz mavi saçlı kızlara aşık olup,sinema tarihinin tek planda çekilmiş, kesintisiz en uzun lezbiyen sevişme sahnesi rekorunu hiiiç de öyle hallenmeden izlemeli ve sonra uzuuuun uzuuun psikolojik analizler yapmalıyız.

Aksanını sevdiğim, kısık gözlerine yandığım, farecik burnuna öldüğüm, minyon minyon tiplerine ekmek bandığım Björk'üm. Anladık, aşk dolusun, All is Full of Love'sın, hatta böyle robotiksin, teknolojiksin.

Ama neden robotların lezbiyen? Neden yani? Fabrika ayarlarıyla mı oynadılar, kablolarından hidrolik yağı yerine östrojen mi akıyor, nedir yani?

Voltran da gay mı yoksa?
 
Ama şimdi de eşcinsel arkadaşlar çıkacak beni hadım etmekle veya madam etmekle tehdit edecekler, homofobik, zomofobik, fobofobik belleyecekler. Peşinen söyleyim, hiç birisiyle zerre kadar sorunum yok. "Bakın benim de eşcinsel arkadaşım var, hatta komşumuz var o eşcinsel mesela" diyemeyeceğim özür dilerim, ama bir sorunum da yok yani.

Benim sorunum süpriz yumurtadan kurşun asker değil lezbiyen çıkması, ünlü sanatçının şarkısını tersten dinleyecek olursam birden gaya dönüşmem, hele hele pH değeri belli bir orandan yüksek su içecek olursam doğrudan biseksüele dönüşecek olmam tehlikesi!

Eskiden böyle değildi, dutluktu hep buralar, topumuz inşaata kaçmazdı, kaçarsa da gider alır gelir oyuna devam ederdik. Gaylik veya lezbiyenlik olgusu üvey babamızdan ve üst sınıftaki azgın ablalardan aşılanmazdı bize.

Ha kızlar pantolon giyerlerse veya soğuk taşa otururlarsa büyüdüklerinde erkek gibi olma, erkekler de çok sakız çiğnerse veya renkli boyalarla fazla haşır neşir olursa kız gibi olma korkusu taşıyorlardı.

Bir de gökkuşağının altından geçen kız erkeğe, erkek de kıza dönüşüyordu.

Ama hepsi o kadar!!!

Şimdi elektrik prizine baksak cinsel haz alıyoruz, cinsel tercih olarak değil, politik duruş olarak transseksüelliği seçiyoruz (nasıl oluyorsa artık), bir gayın selamını almazsak gay çok kırılıyor, bir de erkekler malum sitelerde özellikle lezbiyen videoları aratıyor, hatta kız arkadaşlarından da aynı performansı istiyorlar.

Gerizekalıca bir şey söylüyor olabilirim ama sevgilisinin lezbiyen olduğunu söyleyen erkek, nasıl bir muamele bekleyebilir ki? Arkadaş, kızın ilgisi sana değil bir kere, artı o lezbiyense senin nasıl sevgilin, sen erkeksen o nasıl lezbiyen!!! Ne o öyle??

Zaten duyduğuma göre, Sodom'a da yanlışlıkla meteor düşmüş, bütün olan biten buymuş. Yoksa tanrı manrı falan yokmuş işin içinde. Bizzat kendisi söyledi bana yaaaa!!! Meteor yani, tanrı değil ihi ihi :)



Polis Akademisi Serisinin efsanevi Blue Oyster Bar'ı.
Bir o kadar efsanevi El Bimbo dansı.
Ve hemen ardından, yaş kemale erdiğindeki
"Anaaa, meğer o iri yarı adamlar şöyle böyleymiş laaaan" keşfi.
Ne bilelim bea, çocuktuk daha :)


------------------------------------ 

Herkese ve Herşeye Rağmen, Fütursuzca Siyaset  

Direk örneğe girmek istiyorum, kendimi tutamayaraktan.
Tek bir örnek vereceğim ama siz bunu yan yatmış sekiz ile çarpın.

Annemle alışverişteyiz ve benden 5 yaş küçük ancak hayata da benden çoooook erken atılmış bir öğrencisinin dükkanına gidiyoruz.

Annem çocuğun halini hatrını ve mütakiben geçimini meçimini soruyor ve çocuk da sanki yıllarca bu cevabı verebilmek için kendini hazırlamışçasına cevabı yapıştırıyor.

- Nosssun be öğğrtttmenim yeaaa, bu başımızdaki şerefsizler çalıp çırpaken bize ekmek düşer mi hiiijjj???

Biz patronu sanıyoruz ve fakat hayır, değil, bildiğin hökümat!

Mesele hükümet hakkında onun düşündükleri değil, hükümet hakkında öğretmeninin düşündükleri de değil, aynı görüşte olup olmamaları da değil!

Mesele, benim bile kendi annem, babamla, böyle bilmemneyimi sallaya sallaya siyaset atıp tutamayışım. Kaldı ki öğretmenimle!

Ki fakültesini de seve seve okuduğum bir merettir bu siyaset!

Ancak ben,evet ben,

Daha ilkokuldayken kara sakallı dede Hasan Nasrallah ile, ortaokuldayken ak sakallı dede Karl Marx ile haşır neşir olmama rağmen,

Lisede ve üniversitede bilumum orijinal ve marjinal gruplar tarafından içine atılmadığım karambol kalmamasına rağmen,

Değil herhangi bir öğretmenimle, değil en yakın arkadaşımla... 

Daha annemle babamla bile daha bir kere tartışmış değiliz diyalektik materyalizmin kuramsal sorunlarını.

Peki nereden geliyor bu samimiyet?

Bir de savunmaya bak:

-Yea öğrttmenim , o partisini de gördük, bu partisini de gördük, hepsi de aynı malın laciverti değil mi allasen?

Haydi oğlan bu lafı bana dese diyeceğim arada 5 yaş var ama olsun aynı kuşak sayılırız.

Ulan IMF'nin Çocuğu (ayy... ağır oldu bu!) 
Senin koyun gütmüşlüğün kadar karşındaki öğretmenin çoban dövmüşlüğü var lan!

Daha yaşın kaç, boyun kaç, kilon kaç, daha ne gördün ki sen lan domalan mantarı!

Oldu iki masa atalım ortaya da siz rahat rahat kahvehanede vatan kurtarın.

Babanın oğlu mu karşındaki, öğretmenin lan!
Ben kendim konuşmaya utanıyorum, adamdaki rahatlığa bak...

Zamanında multi-demokrat Aysun Kayacı hanımefendileri "Dağdaki çobanın oyuyla benimki bir mi?" diye bir sual buyurmuşlardı.

Ardından über-zeka Erkan Petekkaya beyefendileri "Abi bu adamlar bir de oy veriyorlar yeeaa" diye hayıflanmışlardı.

Esasen ben de annemi yakından tanırım, ondan pek böyle öğrenci çıkmazdı ama...

Aradaki o mega halk adamları böyle böyle ortaya çıkıyor demekki: Terbiyesizliklerinden!


------------------------------------

En başında da dedim bakın, ben zaten tamamen bir anlamsızım, yani iğneyi kendime, çuvalızı kabama, kazığı da kalbime, boynuzu da kafama çakıyorum gerisi kendiliğinden geliyor.

Diğer yandan bu listedekiler de anlamsız işte.
Ya da bilmiyorum belki ben anlamsız olduğum için benimle ilgili şeyler de anlamsız geliyor olabilir.

Mesela spagetti benim için bir yemek, İtalyanlar için kültür, Pastafaryanlar için de kutsal.

Bu çok anlamlı mesela!

Bu canına yandığımın dünyasında herşey anlamlı herşey doğru, haklı; bir ben bozuğum zaten...

Şimdi siz gideceksiniz, ben ajansı seyredecem.

Sevgiye kalın (^_^)

------------------------------------
 
Halimi merak halinde olan arkadaşlara sıpeyşıl not:
Altın Huni ödülümü parlattırıyorum bugünlerde.
Adam dedi "Abi bu altın, parlak zaten, paslanma, kararma gibi bir durumu da yok, metalürjik bir gerçek bu."
Sonra bir daha baktı bana.
"Pardon abi, anladım ben seni" dedi.
Ben anlayamadım ama...

20'ler 7 Beni

Az önce aylardır görüşmediğim bir arkadaşımın "ilk kutlayan" mesajını ve annemin başucuma bıraktığı "akşama iş icat etme, seni doğuracağız" mesajını almamla birlikte hatırladım.

Neyi?

Doğum günümü.

O değil de, hani dünyayı, sağı solu, öteyi beriyi çoktan bırakıp gitmiştim ama...

Yahu ben kendi kendimi ne ara terkettim bu kadar?


Böyle önemli günler ve haftalar şurada bir iki yıl öncesine kadar benim için çok önemliydi. El alemin evlilik yıl dönümlerini eşlerinden önce ben kutlardım, yok doğumları şunları bunları falan...

Hepsinden de pek güzel karşılıklar alarak sepetlendik gerçi ya!

İyi de insan kendi doğum gününü unutur mu ya?

Benim bile başıma geldiyse artık eller günler ne yapmasın?

-----------------------------

Hasılı;
27 yıldır güzel birşeyler olmasını bekliyoruz. İstemek başarmanın yarısıymış, kalan yarısı da başımıza, hayırlısı bakalım.



Hamilemine?

Yok yok ben değil.

Yalnız bu aralar, epey bir tanıdık ettiğim, hem çatır çatır evleniyor, hem de sapır sapır doğuruyor...

Zaten yapın da anacım babacım, güzeldir, mübarektir, iyidir, hoştur, nurdur, nimettir zaten o.

Yalnız bende epey bir farklı izlenimi oldu bu hamileliğin ve dahi ebeveynliğin bu aralar, derdim o.

Bir de yazı sonunda bebek bakımıyla ilgili bir sorum olacak, isterseniz bir okuyun sonra bakın, isterseniz direk bir cevaplayıverin de rahatlayım ;)


-----------------------------------------


Bak mesela, bebek desem kimsenin aklına erkeksi bir figür gelmez nedense, hep böyle kızsı, dişil şeyler çağrışır.

Anneyi anne yapan baba, babayı da baba yapan anne ama işte. Söz konusu bebek olunca iş nedense hep annede bitiyor gibi bir ön yargımız var.

İnkar da etmeyelim, çağlar boyunca böyle olmuş bu. Bak şimdi gösterticem.

Ennnn evvela:

Meryem Ana ve İsa


Üç İbrahimî dinin de (evet, bazı mezheplerinde Yahudilik de dahil) kutsal saydığı annemiz ve mucize oğlu Bebek İsa, büyük ihtimalle en meşhur anne-evlat figürü olmalı.

Çoğunlukla kucağında İsa, yanan kalp, yakınlarında melekler ki genellikle de Gabriel, başında hale ile resmedilir.

İşin ilginci, sadece bebekken değil, çarmıhtan indirilme tasvirlerinde bile, İsa Meryem'in "sol"undadır.



-----------------------------------------


 İsis ve Horus


Emzirir pozisyonda, yavrucağını yine "sol" yanına yatıran İsis, Bok böceği de dahil olmak üzere bilumum zerzevatı tanrı edinen Antik Mısır'ın en gözde annesidir.

Bilumum yerde bulunabilecek bir efsaneye göre ise; oğlunun, hem annesi, hem karısı hem kızkardeşidir. Ensest desen değil, demesen yine değil!

-----------------------------------------

Anne Yasoda ve Krishna


Canı sıkıldıkça insan bedenine girip dünyaya türlü türlü nasihatler verip ortadan kaybolan Vishnu'nun suretlerinden biri olan Krishna yavrumuz, yine analığının "sol" tarafına otururken görünüyor.

Analık diyorum, zira Yasoda teyze Krishna'nın biyolojik annesi değil, taşıyıcı (!?) annesi. Krishna'nın epey destansı yaramazlık nöbetlerine sabredip, bir de flüt çalma öğretisi kazandırması, anneliğin kutsallığına yapılan bir vurgu imiş.


-----------------------------------------

Uttar Pradesh Annesi


Bu millî bir anne. Sadece Hindistan'ın Uttar Pradesh bölgesinin annesi. Yani öyle tüm dünyayı yaratma yada Macarların, Brezilyalıların falan ruh alemiyle ilgilenme gibi bir zorunluluğu yok.

Çocuğu "sol" tarafa yatırma mevzuunu evrenselleştirmesi ayrı güzellik yalnız.


-----------------------------------------

Kuan Yin Ana

Adının anlamı "Dünyanın inlemesi" olan ve Budistlerin yeniden dünyaya gelme inancının en temel kaynağı işte bu teyze. Yine inanışa göre "sol" tarafına oturtmuş olduğu bebek ise biziz, bütün insanlık, doğmuş ve doğacak bilumum insan nesli.

Şöyle ki;
Kuan Yin, evrendeki yeniden doğarak, reenkarne olarak acı çekme, olgunlaşma sürecini tamamlayan tek kişi. Başka hiç kimse, Buddha'nın kendisi bile henüz bu başarıyı elde edebilmiş değil.

Ve yine analık iç güdüsü sayesinde Kuan Yin, biz yardıma muhtaç insanları, bu acı çekme sürecini tamamlayabilmemiz için tekrar tekrar doğurarak, gelişimimize yardımcı oluyor.


-----------------------------------------

Danu 


Keltlerin "Tanrı Emziren"i, toprak anası, İrlanda halkının efsanevi annesi. Bebeğini "sol" tarafına yatırmasına dikkatinizi çekerim.


-----------------------------------------

Eirene - Pax
 

Antik Yunan ve Romalılarca hürmet edilen, barış tanrıçası, "zeytin dalı"nın mucidi, kasıtlı mı bilmem ama bayaa bayaa, hani böyle "taş gibi güzel" tasvir edilen anacağızımız da budur.

Bebeği yine "sol"dadır. Bu solda var bir hayır...


-----------------------------------------

Takvim Tanrıçası Xochiquetza
 

Ben Aztek dilini hiç bir zaman anlayamadım, anlayamacağım da. Okuyamıyorum arkadaş, en kısa isim "Huitzilihuitl" gibi birşey, huzizizuzitululili....

2012'de kıyameti koparacak arkadaşların takvimlerinin tanrısı bu yengeymiş işte. Kusura bakmasın, tutmadı. Yada Mayalardı onlar galiba şimdi tanrıçanın günahını almayalım...

Üstelik bu sefer öyle ulu orta emziriyor hiç öyle kuytuya falan da gizlenmiyor. Ve kızancık yine "sol" tarafta..


-----------------------------------------

Arinna
 


Nihaaayet çocuğu ortaya alan biri çıktı diyecektim kiii... Başka bir tasvirde bu Hitit güneş tanrıçası da çocuğunu "sol"una yatırmış.
 

İçlerinden görmekle müşerref olduğum tek tanrıça (tövbe haşa, ne diyorum ben :) ) da bu. Sen tut, güneşi idare et, ülkeler yaşat yok et vs vs vs... Gelip bir cam fanusa hapsediversinler seni. Nasıl evlat yetiştirdiysen artık o da gelip kurtarmıyor eşek sıpası...


-----------------------------------------

Müminlerin Annesi Amine Hatun


Her anneden bahsedip de ondan bahsetmeseydim kendimden utanırdım...

"Sol" omuzuna yatırdığı, nurlar içindeki Muhammed'i ile, hem kainatların efendisinin, hem de tüm müminlerin annesinin, Amine bint Vehb'in temsili minyatürünü görüyorsunuz. 

Ne tanrılar, ne tanrıçalar, ne de atfedilen tüm diğer şeyler... Amine hatun, onların hepsini yıkacak olanın nurlu anasından başkası değildi...


-----------------------------------------

Hasılı devir ne olursa olsun, inanç ne olursa olursa olsun, şekli nasıl olursa olsun, bu annelik önemli şey arkadaş.

Ben şurada yıllarca azimle gelişen kendi göbeğime tahammül edemezken, bir kaç ayda "iki insan"a dönüşen o annelerin tahammülüne ne demeli?

Sırf bunun için bile kutsal sayılmalarına şaşmamalı!

Şimdiii,
Artık siz cevaplandırabilir misiniz bilmem ama işte sorularım:

  • İslamî minyatürlerden, en pagan inançlara kadar geniş yelpazede, neden bütün bu bebekler hep sol omuza yatırılıyor? Gerçekten öyle midir? Sola mı yatırmak gerek? Bebek gelişimiyle ilgili birşey mi? Yoksa ilginç bir tesadüf falan mı?
 
  • Bu mutlulukları yaşayabilmek neden bana bu kadar olanaksızmış gibi gözüküyor? Yok yok, hamile olmak veya tanrıça olmak istemiyorum... Anladınız siz onu.
 
  • Bu karanlık ve vahşet dolu dünyaya bir çocuk getirmek istemeyenler neden zamanında o haltı yerlerken korunmayı akıl edemiyorlar?
 
  • Bütün doğum yapan ünlüler bebek bakım uzmanı gibi davranmak zorunda mıdır? 

  • Neden bazı yakın dostlar (aslında hepsi de,bazı diyelim) evlenir evlenmez tüm çevresiyle bağlantılarını keser? 
 
  • Arkadaşımın Aralık ayında hamile olduğunu ve Ağustos'ta doğum yapacağını öğrendiğim anda koşa koşa, yok zamanımda, üç kuruşa muhtaçken, güzel anılar hürmetine gidip bebeğinin altınını ve ilk pijamasını alan ben "saygısız ve düşüncesiz" oluyorum da; kocası bir yandan, arkadaşları bir yandan, sırf siyaseten farklı düşünüyoruz diye bana bir cevap hakkı bile tanımadan beni hayatlarından bir çırpıda silip atan,üstüne de bir güzel kalaylayan o "can" arkadaşlarım ve çevresi ne oluyor, onu işte çok ama çok merak ediyorum.

Bir zamanlar her yazımın sonunu aşka, sevgiye, sevdaya bağlarken neden artık hep bir kahırlanma, hep bir "alacağınız olsun" tarzı kapanışlar yapıyorum, bak o işte hayatımın en büyük sorusu oldu artık... 

Olsun be anacım, babacım,
Yine sizin canınız sağolsun,
Sevgiyle kalın.
(^_^)

-----------------------------------------

Onu, yaparken düşünecektiniz diyeceğim ama
neyse ki düşünemiyorlar.
Aç kalırdık yoksa...