Olmayana Ergi, Yalnızlığa Sövgü

Düşünsene,

İçin kıpır kıpır böyle şarkı seni uçuruyor koparıyor, çoşku tutku gırla.

"Ya var ya..." diye cümleye giriyorsun, sonra bir bakıyorsun yanında kimse yok.

Neyse ya diyor kendi içinde esip coşuyorsun.

Başta pek farketmiyor nasılsa zaman çok, hayat uzun ve ihtimaller sonsuz ama bir yerden sonra on değil, yüz değil, bir milyonuncu kere aynı şey olunca,

E mal gibi kalıyorsun haliyle.

Eee ne anladık dinlediğimiz şarkıdan, yaşadığımız coşkudan, bir mirilyoruncu keredir kimseyle paylaşamadıktan sonra.

Ve farkındasın ki sorun şarkıda değil,

Sende de değil!

Diyorsun ki sonra kimseyle paylaşamadıktan sonra çok afedersin hay taharetleneyim ben böyle şarkının içine...

Rock festivaline gitmiş Bülent Ersoy gibi kalıveriyorsun ortada haliyle...

----------------------------------------

Sonra bir filmde inanılmaz bir detay yakalıyorsun, yönetmenini yerin dibine sokacak yada oskar ödülünü utandıracak türden.

Ama anca onu farkettiğinle kalıyorsun.

Kimseyle paylaşamıyorsun çünkü.

Diyorsun ki sonra kimseyle paylaşamadıktan sonra bilmemne yapayım afedersin ben böyle detayı da film de...

Kapadokya gezisinde fotoğraf makinesiz kalmış Japon Turist gibi kalıveriyorsun sonra haliyle...

----------------------------------------

Derken Birleşmiş Milletleri acil durum toplantısına çağıracak kadar önemli bir görüşe, Marx ve Engels'i mezarlarında ters döndürecek kadar büyük bir ideolojiye yada ne bileyim mazallah dünya barışına filan sebep olacak bir fikre sahip oluyorsun.

Anlatasın geliyor böyle anlatamazsan ya dilin patlayacak yada insanlık mutlak kurtuluştan falan mahrum kalacak yoksa...

Ama anlatamıyorsun.

Neden?

Yanında kimse yok çünkü.

Eee bıyığı kesilmiş Hitler gibi kalıveriyorsun ortada haliye...

----------------------------------------

Butiklerin, mağazaların önünden geçiyorsun.

Başta utanıyorsun da gel zaman git zaman artık çok da fifi olacağı için dikiyorsun gözü sağdan ikinci abiyeye.

Ölçülerinin tam olması muhtemel ancak esasen asla orada olmamış birini, ten rengine, saç rengine hatta ses tonuna kadar kafanda tasarlayıp giydirdiğini düşünüyorsun.

Onun yanında en iyi hangi elbise gider diye bir de orada olan tek kişi olarak kendini tasarlıyorsun planlıyorsun.

Sıra bunu nerede giyeceğini tespit etmeye gelince sormak istiyorsun.

Ama soramıyorsun.

Neden?

Asla orada olmayan birini tasavvur ettin çünkü be canına yandığımın hödüğü.

Bir de salak salak abiye, döpiyes, pile, bluz, korsaj, roba gibi kelimeleri öğrendin.

Hayır öğrendin de ne oldu?

O sana aşırı çekici gelen "palto" dediğin şeyin adının aslında "Trenchcoat" olduğunu öğrendin de ne oldu?

Çekici gelen şey seni çekip geldi mi?

Cemil İpekçilere gelesice...

----------------------------------------

Sümerlerin kanatlı tanrılarını karizmatik buldun, Gılgamış Destanında Nuh Tufanını keşfettin, Hindu metinlerinde Hz. Muhammed'in izine rastladın, İncili okudun, Tevratı bitirdin, Süryani Kilisesi ile Kadim Süryani Kilisesi arasında ne fark olduğunu hayretler içinde keşfettin...

Ne oldu?

Evliya mi oldun, peygamber mi?

Tanrı gelip "vay benim aslan kuluma, gel bi öpem seni" mi dedi?

E haliyle kendine müslüman oluyorsun, lök gibi kalıyorsun ortada ...

----------------------------------------

"Abi şu taş işçiliğindeki mükemmeliğe bak" cümlesinde o abi, kim o abi?

"Oğlum adam tablo yapmamış bildiğin fotoğraf çekmiş" derken ki kim o oğlum?

"Altın yüzük mü,gümüş yüzük mü, taşlı yüzük mü, Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzük mü?"

----------------------------------------

Bugün iş yerinde ne mi yaptım?

Babasına kerkinen bi piç kurusunu usulüne göre yargılanmak üzere adaletin şefkatli kollarına teslim ettim. Bir de teselli ettim korkma bir cahillik etmişsin üzülme diye...

Karşı cins olmadığı için ensest bile sayılmayacak ve büyük ihtimalle basit bir uzaklaştırma verip salıverecekler.

Nasıl mı? Anlatayım.

Şimdi hayatım...

Hayatım?

Hangi hayatım?

Rezalet bir iş gününün olanca saçmalığını kiminle paylaşıyorsun?

Hatta "boşver beni asıl sen neler yaptın" diyerek konuyu bile değiştiremiyorsun.

Neden?

Çünkü açılmış bir konuda karşılıklı fikir teatileri yapabileceğin herhangi bir "hayatım" yok karşında.

Çölde su ararken cep telefonu faturası bulmuş Tikky gibi kalıyorsun ortada haliyle...

----------------------------------------

Uzun yürüyüşlerde ellerin sürekli olarak ve gayri ihtiyari ceplerinde.

Farkettiğin zamansa hep yumruk yapmış olarak yakalıyorsun kendini.

Tırnak izlerin falan avuç içine işlemiş hatta nasıl sıkmışsan.

Tatlı bir tenin sıcaklığını hissetmek varken ne gerek var böyle şeylere değil mi?

Değil!

Yada her sabah uyandığında yarısı ağzına dolmuş yarısı da yatağına sıvaşmış olan saçların, çoktan beyazlamakla kalmayıp artık dökülmeye de başlamış olan kendi saçların iken, neden yanındakinin saçlarından öpüp koklayarak kalkmıyorsun o yataktan?

Belki bir kaç dakikalık bir de sabah kaçamağı?

Hoş olmaz mı?

Olmaz!

Neden?

Tahmin et ;)

Aşk hayatı en fazla patates bitkisi kadar hareketli biri olarak, afedersin kışın ortasında açıkta kalmış bekçi bilmemneysi gibi kalıveriyorsun ortada haliyle...

----------------------------------------

Ulan iyi ki şu günüm de oldu beeee diyeceğin,

Şunu da yaptım ya yeter bana diyebileceğin ne var?

----------------------------------------

S.S.S.
(Sıkça Sorulan Sorular aka Sıfadını Sevdiğimin Salakları)

-Niye bu kadar yaşlı gözüküyorsun?
+ Seni daha iyi yiyebilmek için yavrum.

-Niye 15 yıllık memur gibisin, biraz bi canlı dur ya.
+Abi insanda yaşama hevesi mi bırakıyorsunuz da?

-Eee hacı ne zaman pilavını yiyoz? Yaşlanacan elimize kalacan len, kehkeh.
+Kısmet müdürüm, olucak inşallah.

-Ya çok afedersin de gerçekten bu yaşa kadar neden hiç evlenmedin? Bak böyle bekar hayatı yaşamak hiç doğru değil! Ayrıca da günah!
+Bayılıyorum bilsen, özel bir çabam var. Bir de ben günah sevmem ama günah beni çek seviyor, uuu ateş beni çağırıyor bebeğim, Lucifer mi o?

-Kusura bakma ama hata sende, kalk biraz çık dışarı gez, iki insan gör, hayat sadece işten ibaret değil.
+Ne kusuru abi estağfurullah. Bu kadar gezip tozacağına çalışsaydın şimdi evini de arabanı da almıştın diye zorla işe sokan da rahmetli Zeki Müren'di zaten. Bir de kusura bakma sevgilin yok alınırsın diye çağıramadık diye yüzüme yüzüme vurduğunuz arkadaş toplantıları neydi sahi?

-Hacıı düğün diyoz, pilav diyoz, hadi gayri la bak tohuma kaçtın iyice, kahkahkah...
+Müdürüm... Kısmet...

-Bize bulan mı oldu oğlum, biz de kendimiz aradık bulduk.
+Mesela sizi ben tanıştırıp evlendirdim desem?

-Yeterince çabalamıyorsun.
+Şınavla barfiksle yada KPSS A-B-C-ÖAB-AÖT kitaplarıyla mı çalışayım napiim daha?

-Ay genel kültürün çok iyi nasıl öğrendin bu kadar çok şeyi? Ne gerek vardı ki hem?
+Sizin gibi kültürlü kızların karşına mal mal çıkmayım diye kendimi geliştirmek istemiştim, yoksa başka ne derdim olacak...

-Alooo hacııı...Bi pilavdan bu kadar mı kaçılır laaa hadi gayri laaaa, kihkihkih...
+Ulan müdürüm... Kaşığını kırdığımınının pilavını alırım var ya...




Diyemiyorum yaaa.

İstiyorum ama diyemiyorum onu ben işte.

Ben en yakın arkadaşının babasının mesleğini tanışmamızdan 8 sene sonra, adam emekliye ayrılacağında öğrenmiş biriyim.

Kimsenin anası kaç lira maaş alır, evleri kira mı kendilerinin mi hayatta merak etmiş değilim.

Lakin milletçe pek severler bu konuları.

Böyle adama ters yapar gibi en sevmediği konuları dikine dikine dayatırlar adama.

Ne yapayım abi?

Dama mı çıkayım?

Kafama mı sıkayım?

Ne diye sorup sorup duruyonuz?

Hayır cevap da bekliyonuz bir de. Yani konuyu açmanız yetmediği gibi bir de zar zor kafamı toplamış, yatıştırmışken yine ıkınıp sıkınıp bir cevap bulmak zorunda bırakıyorsunuz...

Varmadınız kızım işte. Eğlenilecek herif değil bir ömür yaslanılacak omuz aradınız, omuz olduk yaranamadık.

"El değmemiş kız istiyorsan el değmemiş erkek olacaksın" dediniz elimize dişi sinek kondurmadık, tuttunuz "bu yaşa kadar doğru dürüst bir ilişki yaşamadıysa kesin bir bokluk vardır bunda"  dediniz terkettiniz.

"Bana tapacaksın" dediniz taptık, "oha lan harbiden taptı git len manyak mıdır nedir" diye yine terkettiniz.

Kiminiz kaybettiğiniz babanızı gördü bende, kiminiz asla ulaşamayacağı mutluluğu buldu. Sonra ben baba değil koca istiyorum dediniz, asla ulaşamayacağım çünkü ulaşılırsa değeri kalmaz öptüm kiss bye dediniz yine terkettiniz...

"Hayatta herşeyi kendin için yapacaksın, asla kendini birileri için şekilllendirmeyeceksin" dediniz, "hayatının merkezinde ben olmayacaksam, kararlarını beni düşünerek vermeyeceksen yürümez bu iş" dediniz yine terkettiniz.

Ulan herşey fıstık gibi yürürken, kahkahalarımızın desibel miktarı bile birbirine eşitken "fikir uyuşmazlığımız" var diye bile terkettiniz.

Elin öküzlerine, hödüklerine, daha alfa parçacığı nedir bilmeyen cahillere vardınız, karnınıza bebeği koyup kapı dışarı edince vay kıymetini bilemedik, yok bu saatten sonra bana baksan baksan bir sen bakarsın dediniz anca. 

----------------------------------------

Sakın demeyin ha "dur lan şunu bi seveyim bakarsın mutlu falan oluruz" diye, demeyin sakın.

Çükünüz düşer sonra bak mazallah!

Ne bileyim memeniz işte yada, ne haltınız varsa artık. Şu hayattaki tek fazlalığınız onlar, anca onlarla övünebiliyorsunuz çünkü...

Sormayın da neden bu kadar üzgün olduğumu,

Neden 16 yaşımda saçlarımın beyazladığını,

Neden 2 yılda bir 110 kilo olup tekrar 80'e inip durduğumu,

Neden gözümden uyku aktığı halde akşam saat 9 'da yatağa girip gece 1'e kadar yatağın içinde dönme dolap gibi döndüğümü,

Bu akşam ne yapacağımı da sormayın, bilmiyonuz sanki evden başka bir yere gidemeyeceğimi, hele de şu canına yandığmın memleketinde.

O kızın oğlanı sevdiği filmdeki oyuncunun adını da sormayın, gelip benimle izlemeyecekseniz. Araştırın bulun.

Şarkı da sormayın, kadir mevlam Shazam diye birşey yaratmış dinletin bulun bana ne.

Çok kötü küstüm lan. Valla billa küstüm.

Sevgiyle kalın diyerek bitireceğim de dikkat ediyorum sevgiyle kalamayan bir ben varım zaten. Siz bana deyin asıl sevgiyle kal diye.

Yada sevgiyle git.

Yada nur içinde yat, ne bileyim...

--------------------------


Not: Bak anlattıklarının aynısından benim kaynımda da var diyecekseniz de demeyin kardeşim. Yada kaynınızı çağırın gelsin belki ona da bana davrandığınız gibi davranıyorsunuzdur bi konuşur görüşürüz onunla, o kadar gaddar değiliz yani.

Gerçi bende bu baht varken o kayın olsa olsa kaynana olur ya, neyse...

Film Olacaktı Aşkımız, Senaryo Bitti, Şaşkınız

One Night With The King



Aşka inandıran, sağlam temellere dayandıran, ne tanrıyı kızdıran ne kulunu küstüren, esinlenilmiş değil direk yaşanmış bir olay.

Adına bakınca "Ooo Kralla Bir Gece, o zaman Kraliçeyle Her Gece BwaHaHaaa" çağrısı uyandırsa da olay hiç de öyle değil.

Olayı nedir?
Tevrata "Ester Kitabı" olarak dahil edilmiş aşk, savaş, iman üçgeni arasında bir yerlerde, rüya gibi bir film.

Xerxes dönemindeki Pers İmparatorluğunda yaşayan Hadassah adındaki esas kızımız dinine ve ailesine sıkı sıkıya bağlı, genç, güzel, kıpır kıpır, akıllı bir Yahudidir.

300 Spartalı filminin aksine, hatta çoğu meslektaşının aksine mütevazi, yakışıklı, halkı tarafından çok sevilen Xerxes ise, her kral gibi yalakalarının cenderesi arasında sıkıştırılan, komplolar arasından sağ çıkmayan çalışan, sadece ekmeğinin peşinde bir kraldır.

Game of Thrones'da veya Birzans entrikalarında göremeyeceğimiz türden bir komplo ile, Xerxes ile kraliçesi Vashti'nin arası, yakında çıkacak savaş yüzünden açılır ve Vashti açık açık krala posta koyar.

Eli kolu bağlı kralcağız da çozümü 1000 yıllık protokole uymak zorunluluğuyla kraliçesini boğdurup yerine yenisini almakta bulur.

Hadassah, Susa şehrinin zorla kamulaştırılan bekar kızları arasından güzelliği, okuma yazma bilmesi ve alçak gönüllülüğü ile sıyrılır ancak Yahudiliğe olan bakış açısından çekinerek kendine Esther (İştar) adını alır.

Hiç de öyle kişiler olmamalarına rağmen göstermelik gurur oyunlarından ve "Kralım lan ben" gösterilerinden sonra Xerxes Esthere ölür, Ester de Xerxese biter.

Ohhh aşk meşk öpüş koklaş derken bir anda Yahudiliğe düşman, anti-semitist, ırkçı, faşist, nazi yanlısı, Yeşiller Partisi üyesi Haman olaya dahil olarak Kraliçenin gerçek kimliğini açığa çıkartmaya, Yunanistan'a savaş ilan etmeye, kral olmaya, sonra kısmetse dünyanın anasını ağlatmaya yeltenir.

Genç aşıklarımızın tahtları ve aşkları gerçeğin gücü ve şerefsizliğin kudreti karşısında teste tabi tutulur.


Neden seviyorum? 
  • Pers kültürünü kıyafetleriyle, binalarıyla, günlük yaşantılarıyla çok güzel işlemişler. 
  • Olay yaşanmış, gerçek, tarihi bir olay.
  • Tadında ve ince siyasi eleştiriler içeriyor.
  • Oyuncu karakterler neredeyse o rol için yaratılmışlar.
  • Ömer Şerif'in son filmlerinden.
  • Oyuncular Hollywood plastiksiliğinden uzak.


 Yalnız kız çok ağladı film de ya.
Mutluluktan da ağladı mutsuzluktan da ağladı, kıyamam...

----------------------------

Gone With The Wind



Sen tut 1936'da çekilmiş bir film için, kendi koca göbeğine bakmadan, yaşını başını ölçmeden laf söyle...

Film kısaca tüm otoriteler tarafından tartışmasız tüm zamanların en iyi filmi kabul ediliyor epi topu o kadarcık...

O kadar efsane ki, filmin belgesi çekildi, hatta filmin çekimlerini konu alan bir film bile çekildi.


Olayı nedir?
Margaret Mitchell hanımannemizin Amerikan İç Savaşı yıllarına dair aşk, savaş, ırkçılık, kölelik, irade ve insanlık onuru başta olmak üzere her telden Amerikayı irdelediği (genelde Güney Eyaletlerinin bakış açısıyla ama yine de tarafsızca) aynı adlı romandan sinemaya uyarlanmış.

Yaşça Aleyna Tilki'nin kızı olacak yaşta ama ego açısından 10 kaplan gücünde olan Scarlet O'Hara aşkı oyuncak olarak gören, pek de akıllı olmayan, paraya tapan, ilgiye aç, hayatın h'sini bilmeyen, gününü gün eden hoppa, züppe, güzel, zengince bir haspadır.

Kendinden yaşça çok büyük evli bir adama aşıktır. O adam da salaklık derecesinde saf ve iyi niyetli bir başka kadına. O kadar saftır ki cümle alem bunları iş üstünde yakalamışken yine yok yok niyeti öyle değildir falan demektedir.

Aşk üçgeni yani.

Derken olaya tam bir aşk adamı, karizmanın ete kemiğe bürünmüş hali, inanılmaz zengin ama paraya zerre değer vermeyen, azıcık ukala , birazcık hergele, şerefli, namus timsali, her açıdan hâzâ bir beyefendi olan Rhett Butler girer. 

Derken bir iç savaş çıkar ve kan gölünde aşk pazarı, şeref haysiyet sorgusu ve bilumum dış mihraklar devreye girer.

Bir de rekoru Spartacus filmiyle 1960 yılında ancak kırılabilmiş "Tek Sahnede En Çok Figürasyon" özelliği olan Gettysburg Savaşı Sahnesi vardır ki dillere destan:



İzlemek için tık eyleyiniz:


Neden seviyorum?
  • Rhett Butler her erkeğin olmak istediği adamdır.
  • Scarlet O'Hara iş işten geçtikten sonra akıllanan bir kevaşedir.
  • Bu filmi hoşlanmadığım kızlara izletirdim. Yorumları inanılmazdı. Scarlet'i eleştirirken onun yediği hatları kendilerinin bok olarak yemekte olduklarının farkında değillerdi. 
  • "1939'da çekilmiş bir film. Çocuksudur, yapmacıktır, ne kadar şahane olabilir ki" diyenlerin suratına tokat gibi çarpacaktır.
  • Dönem şahane yansıtılmış ancak aynı zamanda her kuşağa, her çağa hitap edebilir.
  • Müzikleri abartı derecede efsane.
Asırlık ağaç, iki kişi ve bir malikane ile açılan film,
aynı sahnede kuru ağaç, yalnız bir kadın ve loş bir konak ile sona eriyor.


----------------------------

Dr. Zhivago


Ruslarla aramızda çok ortak yan var aslında.

İki rakip ülke olarak çok didişimişiz yıllarca ama aslında Ruslar da en az bizim kadar acı ve sıkıntı çekmiş.

Bizim Sarıkamışımız onların Leningradı,
Bizim Çanakkalemiz onları Stalingradı,
Doğudan batıya açılan kapılar olmamız,
Kıtlık ve sefalete karşı inanılmaz acı çekme kapasitelerimiz,
Nerede yeni bir ideoloji, dini akım yada yıkıcı bir güç varsa ilk bizim üstümüzde denenmesi... 

Olayı nedir?
Boris Pasternak emmimizin romanından uyarlanan filmimizde naif bir delikanlı, genç bir şair aynı zamanda da tıp okuyan bir öğrenci olan Yuri Zhivago'nun tek suçu o an orada olmaktır.

Sosyalistler ve Çar karşıtları için sabır taşmıştır ve ihtilâl yakındır. 1. Dünya Savaşı koptu kopacaktır. Elitler ve halk karşı karşıya gelmiştir.

Çocukluk aşkı Tonya ile evlenmesine ramak kalan Yuri, günümüzde "piç" tabir ettiğimiz, üst düzey, para babası, sanat ve siyaset aleminde etkin, playboylukta yetkin Viktor adlı bir şerrrrrefsiz tarafından kirletilen kenar mahalle dilberi Lara ile tanışınca feleğini şaşar.

Bir kalbe aynı anda iki aşkı sığdırabilecek genişlikte yüreğe sahip Yuri kardeşimiz Rus tarihini derinden etkileyecek Sosyalist İhtilale, 1. Dünya Savaşına, Rus İç Savaşına, Beyaz ve Kızıl ordulara, açlığa, sefalete göğüs gererken, lanet olası garip tesadüflerle kendini en olmadık yerlerde bulur.

Film özünde aşk filmi gibi görünmesine rağmen, çoğunun aksine aslında hiç sıkıcı sayılmayacak siyasi bir filmdir de.

Sosyalist görüşü destekleyen veya ondan nefret eden, iyi niyetle başlayıp yozlaşan ve ihanete uğrayan ihtilâli incelemek isteyen, "lan acaba buralarda da devrim olsa nasıl olurdu" sorusuna" cevap arayan, hatta "Aşağılık komünistler bacımızı mı kamulaştıracanız lan, Goministler Moskova'ya" inancını bile taşıyan herkes, Lara'nın idealist hayalperest komünist nişanlısı, sonradan adını Strelnikov olarark değiştiren Pasha Antipov karakteri üzerinde aradığı herşeyi bulabilir.

Hatta bence sırf Pasha karakteri üzerinden bile başlı başına bir film çekilebilir o derece derin bir karakter.


Neden seviyorum? 
  • Bir kere Rus edebiyatı deyince oturup düşüneceksin abi!
  • Uzun ve detaylı karakter tahlilleri, Rus edebiyatının vazgeçilmezi.
  • Çarlık Rusyası ve erken dönem Sovyetler tarihi ve kültürünü mükemmel yansıtıyor.
  • Yuri karakteri çok naif ve gerçekten hayatına giren o iki kadını da seviyor. Gerçekten seviyor.
  • Filmin büyük kısmı kış manzaralarıyla bezeli. Kartpostal seyretmek gibi birşey.
  • Özellikle 13 günlük Varykino yolculuğunu izlemek başlı başına bir keyif. Her izleyişimde sanki o yolculuğu ben yapıyorum.
  • Siyaseten destekleyin veya desteklemeyin ama o "sosyalist heyecan" içinizde bi kıpırdanma uyandırıyor.
  • Ömer Şerif sen nasıl müthiş bir canlısın böyle yaaa...
  • Geraldine Chaplin, iskeletor olmadan önce tanrıça olarak çalışıyormuş.
  • Julie Christie, titttttrrreettttiniz efendim...
  • Müzikler insanı aynı anda hem hayatla dolduruyor hem intihara sürüklüyor, uyarmadı demeyin.

Bunları biliyor muydunuz? (İzlemediyseniz tabii ki bilmiyordunuz,hıhh!)
Aynı erkeği seven ve farkında olmadan birbirileri üzerinde büyük etkileri olan Lara ve Tonya karakterleri film boyunca hiç bir araya gelmediler, hiç karşılaşmadılar.
Kamera arkası hariç, hahaha...

Pasha Antipov'un devrimci olup kimlik değiştirdikten sonra dönüştüğü kişi olan Komutan Strelnikov, kişiliği, yaptıkları, yaşadıkları ve uğradığı hayalkırıklıkları olarak, hatta en başta görünüş olarak da Rus besteci Dmitri Shostakovich'e fena halde benziyor, tesadüf olamayacak derecede.

Pasha / Strelnikov
(Oyuncu: Tom Courtenay)

 Dmitri Shostakovich


Ve filmin en acı günlerinin geçtiği muhteşem Kış Evi.
Varykino



----------------------------


 500 Days Of Summer


Her film karakterini sever, benimser, ondan nefret eder, özenir yada kınarım da...

Hani Erol Taş'ı film çıkışında tokatlayan kadın gülünç geliyor ama...

Zooey Deschannel'den aşırı derecede nefret ediyorum.
Çok ciddiyim öyle böyle değil.

Bu film yüzünden sanki gerçek hayatta bir düşmanlık yaşamışızcasına nefret ediyorum.

Diyebilirim ki keşke Brittany Murphy öleceğine bu sürtük karı ölseydi.

Film milm anlamam şimdi, Allah bin bir belasını versin. Oynamayacaktı o zaman bu filmde, madem o kadar masumdu, savunmayın bana!

Yani doğru!
Bu film kesinlikle bir aşk filmi değil, o kadar öfkemi kaldırdığına göre!!!

Olayı nedir?
Olayı ne midir?
Olayı size sabahtan beri ballandıra dillendire bitiremediğim aşkın aslında ne menem birşey olduğunu göstermesidir.

Yoo aslında aşkın değil.

Sevildiği zaman bir tarafı kalkan, aşkı oyun zanneden, aslında masumane şekilde (!) kafası karışık olan bazı Orrrrrospu Ç**'larının (çocukları sansürledim ki rencide olmasınlar) iç yüzlerini gözler önüne seren bir filmdir.

Ne Hitler, ne Korkunç İvan, ne Freddy Krueger insanlığa bu kadar zulmedebilmiştir kendini bir bok zanneden bu kadın kılıklı sevgi teröristlerinin yanında!

Hacı bak yeminle sinirim kalktı yine yaaa!
Dur bi su içip geliim sakinleşmem lazım klavyeye dalacam şimdi...

Heh.. Geldim.

Aslında olay çok basit.
Sempatik, kendi hayatında işinde gücünde esas oğlanımız, kafası çok da basmayan, görsel olarak güzel olup da ruhsal olarak renk vermemeyi bir oo çok gizemliyim lan zanneden, ilişkiler konusunda kafası çoooo.....k karışık bir kızdan hoşlanır.

Derken her insanın hayatında en az bir kaç kere yaşadığı şey gerçekleşir;
Aşk.

Gel zaman git zaman her insanın hayatında yalnızca bir veya iki kere yaşayacağı şey gerçekleşir;
Doğru kişiyi bulmak.

Veee en nihayetinde filmin esas olayı olan ve beni bu kadar küplere bindiren şey gerçekleşir;
Zooey Deschanel'in aslında ne kadar kaşarlı bir orospu olduğu gerçeği.
Yada filmin anlatmak istediği şekille;
İnsanı aşka, dünyaya, hayata küstürecek ağır bir hayal kırıklığı.

Diyebilirim ki;
Çok az filmde bir karakteri kendimle bu kadar özdeşleştirdim.
Bir an geldi ben mi esas oğlanın yaşadıklarını yaşadım yoksa o mu benden esinlenip bu filmi çekti anlayamadım.

Neden seviyorum? 
  • Film tam tadında hafif espirili bir dille ilerliyor, öyle olmasaydı inanın kimse bu filmi izlemek istemezdi. Hayata küstüren acı anılarını sanki kendisi filme kaydetmişçesine oturup izlemek bir insana film izleme keyfi vermez, acı verir.
  • Film çizgisel ilerlemiyor, bir 123. günden bir de onun karşılığı olan mesela 346. günden ilerliyor.
  • Çok orijinal teknikler kullanılmış. Hele bir "Beklentiler & Gerçekler" sahnesi var ki, orada anlatılmak isteneni başka türlü anlatmak imkansız olurdu. Çok başarılı. Başka hiçbir filmde de görmedim.
  • Hep kızın mağdur olduğu, erkeğinse itlik peşinde olduğu ama sonradan eşekler gibi pişman olduğu ve barıştıkları filmler izledik. Bu ise erkek mağduriyetini irdeleyen tek film.
  • Film her ne kadar romantik komedi gibi durmasa da bir romantik komedi ve hiçbir romantik komedide olmadığı şekilde işi film karakterlerini barıştırmaktan daha farklı, orijinal bir noktada bağlıyor.
  • Joseph Gordon-Levitt çok yakışıklı ve efendi.
  • Zooey Deschanel, lanettullahi aleyh!!!

Yaaa herkes gününü gün eder, bize gelince "kimse kimsenin değil". Hastttrr lan ordan!!!!


Eveet hazır son filmimize de gelmişken işi birazcık daha karikatürize etmek adına;

Filmde geçen şu muhabbetin aynısını periyodik terkedilişlerimden birinde, cesaretimi toplayıp da sormaya karar verdiğim zaman kelimesi kelimesine yaşamıştım:

Oğlan: Kimsenin sevgilisi olmak istemiyordun, şimdiyse evlisin.
Kız: Evet. Bana da sürpriz oldu. 
Oğlan: Asla anlayamayacağım galiba. Yani hiç mantıklı gelmiyor. 
Kız: Birden bire oldu. 
Oğlan: Evet işte anlamadığım da o. Birden bire olan ne?
Kız: Bir sabah uyandığımda biliyordum. 
Oğlan: Neyi biliyordun? 
Kız: Seninleyken asla emin olamadığım şeyi...

Filmin süprizlerini kaçırmamak için daha uzatmayım ama muhabbet bu noktadan sonra yaaa sen sağ ben selamet şekline dönüşmüştü ve oğlan asla beklediği cevabı alamamıştı.

Tabii ben de.

Veeeee;
Başka bir terkedilişimin az evvelinde, bu filmi merak edip de "ayy birlikte izleriz ilk filmimiz olur negsel" kafasıyla indirdiğim günün bir kaç gün ertesinde, 1. haftadönümümüzde terkedilmiştim.

Filmi de yalnız izledim tabii, noolacağıdı ya!


---------------------------- 

Evet sevgili minikler;
Bir zamanlar ilişki hatta birliktelik kelimesini bile ayıp birşey zannederek cümle içinde kullanmaya çekinirken artık cinselliğini para karşılığı hizmete sunan kişi anlamına gelen Or****u'yu bile cümle içinde kullanır oldum.

Ben ki lan bile demekten çekinirken.

Yine kullanmıyorum ama merak etmeyin. Hatta rüyamda bile söylemiyorum. Böyle çok ender. Artık iyice yeri geldiğinde.

Kaka çocuk değilim ben.

Ha bir de üniversite yıllarımda çıkan Issız Adam filmini o günler için ben hariç herkes, gerçi artık bugünler için de ben hariç bütün dünya izlemişken, kendi kendime salak bir yemin etmiştim, ilk defa sevgilimle izleyeceğim, o zamana kadar fragmanına bile bakmayacağım demiştim.

Salak olsa da yemin yemindir ve evet, şu zaman oldu fragmanına bile bakmadım daha.

Film belki de dünyanın en rezalet, en saçma sapan filmi bile olsa, iş umut etmekten ziyade artık inada bindi.

Bu gidişle böyle de gidecek...

Fok balıkları çok yalnız bir de.

Sevgiler
(^_^)


----------------------------


Bir Takım Hezeyanlar

Omzu yıldızlıgillerden bir Sayın Müdürüm konuşmasında buyurdular ki;

İntihara meyil arttıkça kişide miras bırakmalar artar, badisine, ortağına falan sık sık şaka yollu yokluğunda şunları bunları yapmasını tembihlemeye başlar...

Aman deyim böyle davranan arkadaşlarınızı uyarın, onlara destek olun, Rehberlik ve Psikolojik Danışma Büro Amirliğine(*) sevk edin, bu şakaya gelmez, çünkü zira because intihar oranlarının en sık görüldüğü mesleklerden birindeyiz bla bla..... Gereğini arz ve rica ederim...

----------------------

2012'den 2015 ortalarına en majöründen bir depresyon geçirmiştim.

O zamanlarda da ölüm fikri çok sık aklımdan geçiyordu da, o zamanlar ölümü sanki bir tatilmiş de 11 gün + 4 gün yol izni = 15 gün değerlendirip gelecekmişim gibi düşünüyordum galiba.

Yada ölürsem gideceğim yerin cennet olma ihtimali daha yüksek geldiği için o kadar da kötü gelmiyordu.

En azından o vakitlerde şimdiki gibi kolları bacakları kopan iş arkadaşlarım yoktu, akciğerlerinin sağ lobu stadyuma, sol lobu ekip aracına fırlayan badilerim olmamıştı.

Kucağıma, içi boş görülmesin de şehit ailesi rencide olmasın diye yarısı insan şekli verilmiş toprak doldurulmuş kefenler almamıştım o zamanlarda...

----------------------

En güncel ölme hayalim bundan biraz daha farklı ve daha az "romantik"

Bence bir gün ben itin öldüğü bir yerlerden geçerken, laf olsun diye biri kafama birşey geçiriverecek ve ben de orada yığılıp kalacağım.

Geberme anım en yakındaki tekel bayiinin (Dostlar-2 Tekel Bayii, hadi adını da veriim) güvenlik kamerasının sağ üst köşesinden yarım yamalak görülecek.

Benim hikayemde bu olacak.

En güzel kısmı da, hani şey var ya "ben ölürsem belki akılları başlarına gelir, suçluluk hissederek kahrolurlar, ölümümle intikamımı alırım" bilmemnesi var ya hani,

Hah işte,
Bende o da olmayacak!
Ölümümle bile birşeyler ifade edebilmiş olamayacağım yani.

"Niyazi" tabir edilen, bok yolundan sola dönünce 100 metre ileride ikamet eden arkadaşla müşerref olacağım sonunda.

----------------------

Afrikadaki çocuklar,

Yunus Emre veya Mevlananın sabır cümleleri,

Devrik cümle kurmayı şiir yazmak zanneden oysaki divan edebiyatından haberi olmayan adı sanı duyulmadık şairlerin hayata inat tadında satırları...

Kendisi Ferrari almaya özenirken komşusu tekerlekli sandalyeye muhtaç olan o adam.

"Ulan ben de şunları bunları çektim ama senin gibi zırlamıyorum" diyen metanet teröristleri...

Valla hiç biri teselli olmuyor!

Bilakis gözüme gözüme Mevlanayı sokuyorlar iyice itici gelmeye başladı adam tövbe hâşâ... 

Hayat bir sınav kanka naapcaksın diyenlerin bir tarafına da ÖSYM girsin afedersiniz!

Yok arkadaş,
Ya üzüntümü, sıkıntımı çözün, yada vıdı vıdı etmeyin.

O lanet olası boku biz de biliyoruz!

Evet hayat sınav, evet bu dünya geçici, evet çok şükür bir pipiye sahibim ve işeyebiliyorum, bir popoya da sahibim ve kakamı yapabiliyorum, prostat yada basur olmama gerek yok şükretmek için, anladık o kadarını!..

----------------------

Bir konuda özür dilemek istiyorum:

Bir zamanlar "inancım kalmadı" diyen insanlara iki şekilde kızardım. Velev ki inancı yanlış bile olsa;

Aklıma sadece tanrı inancı gelirdi ve tanrısına ihanet etti diye kızardım, başka türlü inanç şekli bilmezdim.

İkincisi de "yitirdiğine göre demek ki yeterince inanamamışsın, o halde demekki sen başından beri inanmıyordun", derdim.

Lafımı yiyor ve susuyorum.

Büyük de konuşmuyordum ama artık herhangi bir boyutta da konuşmuyorum.

Çünkü ben de yitirdim.

Büyük bir kısmını artık geri kazanamayacak şekilde yitirdim hem de!

En çok inanan bendim, bazen inancın altın çağıydım, hacılar topraklarımda aradıkları huzur ve bilgeliği bulabiliyordu, yer yüzündeki cennettim ben!

Ama inancım tahrif edildi, tapınaklarım yağmalandı, kurbanlıklarım satıldı, sunaklarım yakıldı, sahte tanrıların putperest keşişlerinin adı sütunlarıma kazındı.

Kutsal topraklarım kanla, iğrençlik ve küfürle yıkandı.

Kıyametten başka temizleyecek ne kaldı ki... 

----------------------

Hasılı;

"Anne, baba ve o kadar da kutsal olmayan Çocuk" üçlüsüne dahil ve yalnız bir bireysel kişi olarak geçen bu hayatta, anne ve baba dengesini korumaya çalışmaktan başka bir amacım yok, kalmadı artık.

Aşktır, arzulanmaktır, sevmektir, sevişmektir falan öyle şeyler ya benden 10 yaş küçüklere yada yazarken bile iğrendiğim pornoculara özgü birşey. Zaten günah o, zina, haram, öğk o, aşkmış falan , töbe töbe...

Evlilik, yuva kurmak, aile saadeti bunlar da kötü şeyler çünkü "biz evlendik de ne oldu"cular ve bunların iki katı olarak her gün aldığım düğün davetiyeleri arasında 30'una gelip hayatta bir kere bir kız arkadaş sahibi olamamış bir ben varım.

Zira, sağ baştan sayayım,
*Çok uzunum,
*Ya şey biraz şişmanım,
*Evlenmek için biraz geç kalmamış mıyım bence de,
*Görüş ayrılıklarım var,
*Facebookta çok fazla erkek ve kız ismi aratmışım, bunlar "tanıyor olabileceğim kişiler" bile değilmiş.
*Bu yaşa kadar evlenemediysem kesin bir bokluk varmış bende.
*Bir zabıt katibi, bir teknisyen yardımcısı, bir çocuk oyun salonu görevlisi ve bir sosyete pazarı kasiyeri olarak karşımdaki insanlar gerçekten çok meşgul insanlar ama ben örneğin bir polis memuru olarak çok boş vakit buluyor olabilirim.
*Kimse benim annemle babamla aynı evi paylaşmak zorunda değilmiş bir de,
*Ulan hem zaten şu saatten sonra gezip tozup ne yapacak mışım, evden işe işten eve gidip geliyor muşum, neyimeymiş benim gezip tozmak şu yaşta, en azından akşam evde bi yemek yapanım olsun yetermiş, artık saçmalıyormuşum ben de... 

----------------------

Öyle işte...


İnsanları itip kakmayı çok seviyorsunuz gelin bi el atın madem...


----------------------
 
Ha bir de baştaki (*)'ın dipnotunu verelim:

Rehberlik ve Psikolojik Danışma Büro Amirliği: Kuruluş amacı vizyonu ve misyonu kimsenin umurunda değildir, askerdeki PDR'nin birebir kopyasıdır. Oraya sevk edilenin silahını kaçarı yok alırlar aga, eninde sonunda alırlar o silahı, ve elinden silahı alınmış bir polis memurunun arkasından görevlerden yırtmak için zorla sevkettirdi kendini, bakma sen it herife deli numarası yapıyor bir haltı da yok şeklinde bir zibilyon tane dedikodu döndürürler, eninde sonunda da emniyet hizmetlerin sınıfından çıkartılır en fazla şubenin çaycısına dönüşür o Niyazi arkadaşımız.