One Night With The King
Aşka inandıran, sağlam temellere dayandıran, ne tanrıyı kızdıran ne kulunu küstüren, esinlenilmiş değil direk yaşanmış bir olay.
Adına bakınca "Ooo Kralla Bir Gece, o zaman Kraliçeyle Her Gece BwaHaHaaa" çağrısı uyandırsa da olay hiç de öyle değil.
Olayı nedir?
Tevrata "Ester Kitabı" olarak dahil edilmiş aşk, savaş, iman üçgeni arasında bir yerlerde, rüya gibi bir film.
Xerxes dönemindeki Pers İmparatorluğunda yaşayan Hadassah adındaki esas kızımız dinine ve ailesine sıkı sıkıya bağlı, genç, güzel, kıpır kıpır, akıllı bir Yahudidir.
300 Spartalı filminin aksine, hatta çoğu meslektaşının aksine mütevazi, yakışıklı, halkı tarafından çok sevilen Xerxes ise, her kral gibi yalakalarının cenderesi arasında sıkıştırılan, komplolar arasından sağ çıkmayan çalışan, sadece ekmeğinin peşinde bir kraldır.
Game of Thrones'da veya Birzans entrikalarında göremeyeceğimiz türden bir komplo ile, Xerxes ile kraliçesi Vashti'nin arası, yakında çıkacak savaş yüzünden açılır ve Vashti açık açık krala posta koyar.
Eli kolu bağlı kralcağız da çozümü 1000 yıllık protokole uymak zorunluluğuyla kraliçesini boğdurup yerine yenisini almakta bulur.
Hadassah, Susa şehrinin zorla kamulaştırılan bekar kızları arasından güzelliği, okuma yazma bilmesi ve alçak gönüllülüğü ile sıyrılır ancak Yahudiliğe olan bakış açısından çekinerek kendine Esther (İştar) adını alır.
Hiç de öyle kişiler olmamalarına rağmen göstermelik gurur oyunlarından ve "Kralım lan ben" gösterilerinden sonra Xerxes Esthere ölür, Ester de Xerxese biter.
Ohhh aşk meşk öpüş koklaş derken bir anda Yahudiliğe düşman, anti-semitist, ırkçı, faşist, nazi yanlısı, Yeşiller Partisi üyesi Haman olaya dahil olarak Kraliçenin gerçek kimliğini açığa çıkartmaya, Yunanistan'a savaş ilan etmeye, kral olmaya, sonra kısmetse dünyanın anasını ağlatmaya yeltenir.
Genç aşıklarımızın tahtları ve aşkları gerçeğin gücü ve şerefsizliğin kudreti karşısında teste tabi tutulur.
Neden seviyorum?
- Pers kültürünü kıyafetleriyle, binalarıyla, günlük yaşantılarıyla çok güzel işlemişler.
- Olay yaşanmış, gerçek, tarihi bir olay.
- Tadında ve ince siyasi eleştiriler içeriyor.
- Oyuncu karakterler neredeyse o rol için yaratılmışlar.
- Ömer Şerif'in son filmlerinden.
- Oyuncular Hollywood plastiksiliğinden uzak.
Yalnız kız çok ağladı film de ya.
Mutluluktan da ağladı mutsuzluktan da ağladı, kıyamam...
----------------------------
Gone With The Wind
Sen tut 1936'da çekilmiş bir film için, kendi koca göbeğine bakmadan, yaşını başını ölçmeden laf söyle...
Film kısaca tüm otoriteler tarafından tartışmasız tüm zamanların en iyi filmi kabul ediliyor epi topu o kadarcık...
O kadar efsane ki, filmin belgesi çekildi, hatta filmin çekimlerini konu alan bir film bile çekildi.
Olayı nedir?
Margaret Mitchell hanımannemizin Amerikan İç Savaşı yıllarına dair aşk, savaş, ırkçılık, kölelik, irade ve insanlık onuru başta olmak üzere her telden Amerikayı irdelediği (genelde Güney Eyaletlerinin bakış açısıyla ama yine de tarafsızca) aynı adlı romandan sinemaya uyarlanmış.
Yaşça Aleyna Tilki'nin kızı olacak yaşta ama ego açısından 10 kaplan gücünde olan Scarlet O'Hara aşkı oyuncak olarak gören, pek de akıllı olmayan, paraya tapan, ilgiye aç, hayatın h'sini bilmeyen, gününü gün eden hoppa, züppe, güzel, zengince bir haspadır.
Kendinden yaşça çok büyük evli bir adama aşıktır. O adam da salaklık derecesinde saf ve iyi niyetli bir başka kadına. O kadar saftır ki cümle alem bunları iş üstünde yakalamışken yine yok yok niyeti öyle değildir falan demektedir.
Aşk üçgeni yani.
Derken olaya tam bir aşk adamı, karizmanın ete kemiğe bürünmüş hali, inanılmaz zengin ama paraya zerre değer vermeyen, azıcık ukala , birazcık hergele, şerefli, namus timsali, her açıdan hâzâ bir beyefendi olan Rhett Butler girer.
Derken bir iç savaş çıkar ve kan gölünde aşk pazarı, şeref haysiyet sorgusu ve bilumum dış mihraklar devreye girer.
Bir de rekoru Spartacus filmiyle 1960 yılında ancak kırılabilmiş "Tek Sahnede En Çok Figürasyon" özelliği olan Gettysburg Savaşı Sahnesi vardır ki dillere destan:
İzlemek için tık eyleyiniz:
Neden seviyorum?
- Rhett Butler her erkeğin olmak istediği adamdır.
- Scarlet O'Hara iş işten geçtikten sonra akıllanan bir kevaşedir.
- Bu filmi hoşlanmadığım kızlara izletirdim. Yorumları inanılmazdı. Scarlet'i eleştirirken onun yediği hatları kendilerinin bok olarak yemekte olduklarının farkında değillerdi.
- "1939'da çekilmiş bir film. Çocuksudur, yapmacıktır, ne kadar şahane olabilir ki" diyenlerin suratına tokat gibi çarpacaktır.
- Dönem şahane yansıtılmış ancak aynı zamanda her kuşağa, her çağa hitap edebilir.
- Müzikleri abartı derecede efsane.
Asırlık ağaç, iki kişi ve bir malikane ile açılan film,
aynı sahnede kuru ağaç, yalnız bir kadın ve loş bir konak ile sona eriyor.
----------------------------
Dr. Zhivago
Ruslarla aramızda çok ortak yan var aslında.
İki rakip ülke olarak çok didişimişiz yıllarca ama aslında Ruslar da en az bizim kadar acı ve sıkıntı çekmiş.
Bizim Sarıkamışımız onların Leningradı,
Bizim Çanakkalemiz onları Stalingradı,
Doğudan batıya açılan kapılar olmamız,
Kıtlık ve sefalete karşı inanılmaz acı çekme kapasitelerimiz,
Nerede yeni bir ideoloji, dini akım yada yıkıcı bir güç varsa ilk bizim üstümüzde denenmesi...
Olayı nedir?
Boris Pasternak emmimizin romanından uyarlanan filmimizde naif bir delikanlı, genç bir şair aynı zamanda da tıp okuyan bir öğrenci olan Yuri Zhivago'nun tek suçu o an orada olmaktır.
Sosyalistler ve Çar karşıtları için sabır taşmıştır ve ihtilâl yakındır. 1. Dünya Savaşı koptu kopacaktır. Elitler ve halk karşı karşıya gelmiştir.
Çocukluk aşkı Tonya ile evlenmesine ramak kalan Yuri, günümüzde "piç" tabir ettiğimiz, üst düzey, para babası, sanat ve siyaset aleminde etkin, playboylukta yetkin Viktor adlı bir şerrrrrefsiz tarafından kirletilen kenar mahalle dilberi Lara ile tanışınca feleğini şaşar.
Bir kalbe aynı anda iki aşkı sığdırabilecek genişlikte yüreğe sahip Yuri kardeşimiz Rus tarihini derinden etkileyecek Sosyalist İhtilale, 1. Dünya Savaşına, Rus İç Savaşına, Beyaz ve Kızıl ordulara, açlığa, sefalete göğüs gererken, lanet olası garip tesadüflerle kendini en olmadık yerlerde bulur.
Film özünde aşk filmi gibi görünmesine rağmen, çoğunun aksine aslında hiç sıkıcı sayılmayacak siyasi bir filmdir de.
Sosyalist görüşü destekleyen veya ondan nefret eden, iyi niyetle başlayıp yozlaşan ve ihanete uğrayan ihtilâli incelemek isteyen, "lan acaba buralarda da devrim olsa nasıl olurdu" sorusuna" cevap arayan, hatta "Aşağılık komünistler bacımızı mı kamulaştıracanız lan, Goministler Moskova'ya" inancını bile taşıyan herkes, Lara'nın idealist hayalperest komünist nişanlısı, sonradan adını Strelnikov olarark değiştiren Pasha Antipov karakteri üzerinde aradığı herşeyi bulabilir.
Hatta bence sırf Pasha karakteri üzerinden bile başlı başına bir film çekilebilir o derece derin bir karakter.
Neden seviyorum?
- Bir kere Rus edebiyatı deyince oturup düşüneceksin abi!
- Uzun ve detaylı karakter tahlilleri, Rus edebiyatının vazgeçilmezi.
- Çarlık Rusyası ve erken dönem Sovyetler tarihi ve kültürünü mükemmel yansıtıyor.
- Yuri karakteri çok naif ve gerçekten hayatına giren o iki kadını da seviyor. Gerçekten seviyor.
- Filmin büyük kısmı kış manzaralarıyla bezeli. Kartpostal seyretmek gibi birşey.
- Özellikle 13 günlük Varykino yolculuğunu izlemek başlı başına bir keyif. Her izleyişimde sanki o yolculuğu ben yapıyorum.
- Siyaseten destekleyin veya desteklemeyin ama o "sosyalist heyecan" içinizde bi kıpırdanma uyandırıyor.
- Ömer Şerif sen nasıl müthiş bir canlısın böyle yaaa...
- Geraldine Chaplin, iskeletor olmadan önce tanrıça olarak çalışıyormuş.
- Julie Christie, titttttrrreettttiniz efendim...
- Müzikler insanı aynı anda hem hayatla dolduruyor hem intihara sürüklüyor, uyarmadı demeyin.
Bunları biliyor muydunuz? (İzlemediyseniz tabii ki bilmiyordunuz,hıhh!)
Aynı erkeği seven ve farkında olmadan birbirileri üzerinde büyük etkileri olan Lara ve Tonya karakterleri film boyunca hiç bir araya gelmediler, hiç karşılaşmadılar.
Kamera arkası hariç, hahaha...
Pasha Antipov'un devrimci olup kimlik değiştirdikten sonra dönüştüğü kişi olan Komutan Strelnikov, kişiliği, yaptıkları, yaşadıkları ve uğradığı hayalkırıklıkları olarak, hatta en başta görünüş olarak da Rus besteci Dmitri Shostakovich'e fena halde benziyor, tesadüf olamayacak derecede.
Pasha / Strelnikov
(Oyuncu: Tom Courtenay)
Dmitri Shostakovich
Ve filmin en acı günlerinin geçtiği muhteşem Kış Evi.
Varykino
----------------------------
500 Days Of Summer
Her film karakterini sever, benimser, ondan nefret eder, özenir yada kınarım da...
Hani Erol Taş'ı film çıkışında tokatlayan kadın gülünç geliyor ama...
Zooey Deschannel'den aşırı derecede nefret ediyorum.
Çok ciddiyim öyle böyle değil.
Bu film yüzünden sanki gerçek hayatta bir düşmanlık yaşamışızcasına nefret ediyorum.
Diyebilirim ki keşke Brittany Murphy öleceğine bu sürtük karı ölseydi.
Film milm anlamam şimdi, Allah bin bir belasını versin. Oynamayacaktı o zaman bu filmde, madem o kadar masumdu, savunmayın bana!
Yani doğru!
Bu film kesinlikle bir aşk filmi değil, o kadar öfkemi kaldırdığına göre!!!
Olayı nedir?
Olayı ne midir?
Olayı size sabahtan beri ballandıra dillendire bitiremediğim aşkın aslında ne menem birşey olduğunu göstermesidir.
Yoo aslında aşkın değil.
Sevildiği zaman bir tarafı kalkan, aşkı oyun zanneden, aslında masumane şekilde (!) kafası karışık olan bazı Orrrrrospu Ç**'larının (çocukları sansürledim ki rencide olmasınlar) iç yüzlerini gözler önüne seren bir filmdir.
Ne Hitler, ne Korkunç İvan, ne Freddy Krueger insanlığa bu kadar zulmedebilmiştir kendini bir bok zanneden bu kadın kılıklı sevgi teröristlerinin yanında!
Hacı bak yeminle sinirim kalktı yine yaaa!
Dur bi su içip geliim sakinleşmem lazım klavyeye dalacam şimdi...
Heh.. Geldim.
Aslında olay çok basit.
Sempatik, kendi hayatında işinde gücünde esas oğlanımız, kafası çok da basmayan, görsel olarak güzel olup da ruhsal olarak renk vermemeyi bir oo çok gizemliyim lan zanneden, ilişkiler konusunda kafası çoooo.....k karışık bir kızdan hoşlanır.
Derken her insanın hayatında en az bir kaç kere yaşadığı şey gerçekleşir;
Aşk.
Gel zaman git zaman her insanın hayatında yalnızca bir veya iki kere yaşayacağı şey gerçekleşir;
Doğru kişiyi bulmak.
Veee en nihayetinde filmin esas olayı olan ve beni bu kadar küplere bindiren şey gerçekleşir;
Zooey Deschanel'in aslında ne kadar kaşarlı bir orospu olduğu gerçeği.
Yada filmin anlatmak istediği şekille;
İnsanı aşka, dünyaya, hayata küstürecek ağır bir hayal kırıklığı.
Diyebilirim ki;
Çok az filmde bir karakteri kendimle bu kadar özdeşleştirdim.
Bir an geldi ben mi esas oğlanın yaşadıklarını yaşadım yoksa o mu benden esinlenip bu filmi çekti anlayamadım.
Neden seviyorum?
- Film tam tadında hafif espirili bir dille ilerliyor, öyle olmasaydı inanın kimse bu filmi izlemek istemezdi. Hayata küstüren acı anılarını sanki kendisi filme kaydetmişçesine oturup izlemek bir insana film izleme keyfi vermez, acı verir.
- Film çizgisel ilerlemiyor, bir 123. günden bir de onun karşılığı olan mesela 346. günden ilerliyor.
- Çok orijinal teknikler kullanılmış. Hele bir "Beklentiler & Gerçekler" sahnesi var ki, orada anlatılmak isteneni başka türlü anlatmak imkansız olurdu. Çok başarılı. Başka hiçbir filmde de görmedim.
- Hep kızın mağdur olduğu, erkeğinse itlik peşinde olduğu ama sonradan eşekler gibi pişman olduğu ve barıştıkları filmler izledik. Bu ise erkek mağduriyetini irdeleyen tek film.
- Film her ne kadar romantik komedi gibi durmasa da bir romantik komedi ve hiçbir romantik komedide olmadığı şekilde işi film karakterlerini barıştırmaktan daha farklı, orijinal bir noktada bağlıyor.
- Joseph Gordon-Levitt çok yakışıklı ve efendi.
- Zooey Deschanel, lanettullahi aleyh!!!
Yaaa herkes gününü gün eder, bize gelince "kimse kimsenin değil". Hastttrr lan ordan!!!!
Eveet hazır son filmimize de gelmişken işi birazcık daha karikatürize etmek adına;
Filmde geçen şu muhabbetin aynısını periyodik terkedilişlerimden birinde, cesaretimi toplayıp da sormaya karar verdiğim zaman kelimesi kelimesine yaşamıştım:
Oğlan: Kimsenin sevgilisi olmak istemiyordun, şimdiyse evlisin.
Kız: Evet. Bana da sürpriz oldu.
Oğlan: Asla anlayamayacağım galiba. Yani hiç mantıklı gelmiyor.
Kız: Birden bire oldu.
Oğlan: Evet işte anlamadığım da o. Birden bire olan ne?
Kız: Bir sabah uyandığımda biliyordum.
Oğlan: Neyi biliyordun?
Kız: Seninleyken asla emin olamadığım şeyi...
Kız: Evet. Bana da sürpriz oldu.
Oğlan: Asla anlayamayacağım galiba. Yani hiç mantıklı gelmiyor.
Kız: Birden bire oldu.
Oğlan: Evet işte anlamadığım da o. Birden bire olan ne?
Kız: Bir sabah uyandığımda biliyordum.
Oğlan: Neyi biliyordun?
Kız: Seninleyken asla emin olamadığım şeyi...
Filmin süprizlerini kaçırmamak için daha uzatmayım ama muhabbet bu noktadan sonra yaaa sen sağ ben selamet şekline dönüşmüştü ve oğlan asla beklediği cevabı alamamıştı.
Tabii ben de.
Veeeee;
Başka bir terkedilişimin az evvelinde, bu filmi merak edip de "ayy birlikte izleriz ilk filmimiz olur negsel" kafasıyla indirdiğim günün bir kaç gün ertesinde, 1. haftadönümümüzde terkedilmiştim.
Filmi de yalnız izledim tabii, noolacağıdı ya!
----------------------------
Evet sevgili minikler;
Bir zamanlar ilişki hatta birliktelik kelimesini bile ayıp birşey zannederek cümle içinde kullanmaya çekinirken artık cinselliğini para karşılığı hizmete sunan kişi anlamına gelen Or****u'yu bile cümle içinde kullanır oldum.
Ben ki lan bile demekten çekinirken.
Yine kullanmıyorum ama merak etmeyin. Hatta rüyamda bile söylemiyorum. Böyle çok ender. Artık iyice yeri geldiğinde.
Kaka çocuk değilim ben.
Ha bir de üniversite yıllarımda çıkan Issız Adam filmini o günler için ben hariç herkes, gerçi artık bugünler için de ben hariç bütün dünya izlemişken, kendi kendime salak bir yemin etmiştim, ilk defa sevgilimle izleyeceğim, o zamana kadar fragmanına bile bakmayacağım demiştim.
Salak olsa da yemin yemindir ve evet, şu zaman oldu fragmanına bile bakmadım daha.
Film belki de dünyanın en rezalet, en saçma sapan filmi bile olsa, iş umut etmekten ziyade artık inada bindi.
Bu gidişle böyle de gidecek...
Fok balıkları çok yalnız bir de.
Ha bir de üniversite yıllarımda çıkan Issız Adam filmini o günler için ben hariç herkes, gerçi artık bugünler için de ben hariç bütün dünya izlemişken, kendi kendime salak bir yemin etmiştim, ilk defa sevgilimle izleyeceğim, o zamana kadar fragmanına bile bakmayacağım demiştim.
Salak olsa da yemin yemindir ve evet, şu zaman oldu fragmanına bile bakmadım daha.
Film belki de dünyanın en rezalet, en saçma sapan filmi bile olsa, iş umut etmekten ziyade artık inada bindi.
Bu gidişle böyle de gidecek...
Fok balıkları çok yalnız bir de.
Sevgiler
(^_^)
----------------------------
6 Yormuyorum:
Film tavsiyesi mi???bayılırım:)) ilk fırsatta dr.zhivago'yu izliycem.bahsettiğiniz o heyecan Tolstoy'un diriliş'ini okurken dolmuştu içime yaklaşık 10 sene önce.neredeyse sosyalist devrime kalkışacaktım :))))
Ama ondan önce 500 days of summer.öyle şeyler yazmışsınız ki çok merak ettim.şimdi izlemeye gidiyorum.bitince yazarım
Hani öyle bir günüme denk geldi de ben etkilendim yoksa normal bir film diyeceğim de, yok, yorumları okuyorum da ben az bile sövmüşüm Zooey'ye o kadar söyleyim :)
Jivago da candır, herif halimle ben bile biraz aşığım :)
Bekliyoruz efenim yorumlarınızı (^_^)
Hayırlı bayramlar bu arada ;)
Ahh summer cadalozu seni bi elime geçirsem var yaa...bu film üstüne akşama kadar konuşurum da karpal tünel sendromundan muzdarip bileklerim yüzünden yazamıycam şimdi pek.
Benzer bir şey yaşamış olmanız çok kötü olmuş gerçekten.sizin için çok ayrı yeri olmalı bu filmin..
Bizim için sıradan bir gün gibi geçiyor bayramlar gurbet elde kimsesiz ve ben çoğunlukla bayram gelmiş neyime modunda olduğum için unutuyorum hep bayram olduğunu hoş görün:)size de iyi bayramlar
Rahatsızlığın adı da çok karizmatikmiş yalnız :) Şaka bir yana da çok geçmiş olsun, o uyuşmalar bende de var çokça, ne yapacağım bilemiyorum...
Bayram devlet memuruna zaten, biz devlet memuru değiliz ki, üvey evladız biz :) Yoksa bana da sadece adı bayram, herhangi bir günden farkı yoktu benim için :)
Bir de filmle aramızdaki tek fark, hayatta öyle kimseyle düşüp kalkmışlığım falan yok, aslında çok kızdığım bir konudur o ama yine de Summer'a olan nefretim onun da önüne geçti :) Ecnebiler ne rahat o konuda...
Filmi beğenmenize sevidim. Boşuna gerginliklere girmemişim, aynı fikirdeymişiz demekki, sevindim :)
Teşekkürler size de geçmiş olsun..karizmatik demek:)Türkçesi sinir sıkışması.yalnız benimki uyuşma evresini aştı. dayanılmaz ağrılar şeklinde seyrediyor.siz de ilerlemeden bi beyin cerrahına görünün derim
Ben karpal tüneli deyince, Karadenizdeki dağlar yada tünellerden biri sandım da hava değişiminden başınız dönüyor anladım ilk. Ovit, Macahel, Kırık, Kop falan onun gibi birşey sandım...
Karpatlar da Balkanlardaydı gerçi :D
Yorum Gönder