Ben Bazen

Ne var biliyor musunuz?

Yanımda duracağına söz veren hiç kimseyi asla ihtiyacım olduğu zaman yanımda bulamadım.

Lanet olasıca bir memlekette babamı delme deşik ettiler, bütün komşular bir anda kayıplara karıştı, yüzümüze yüzümüze "aman neme lazım başımızı belaya sokmayalım" diye diye kaçtılar, bir damlacık sıpa halimle ben, kadın başına annem ilgilendi onunla; yine biz çabaladık.

Dolandırıldık, kardeşleri için canlarını verecek şahısların dükkanlarına hırsız girdi tam da aynı gün, battılar battılar, çok zor duruma düştüler. Topal diziyle annem çalıştı, haftalarca kömür tevzilerinde ben çalıştım, yine biz ödedik.

Gün geldi, babam çok ağır bir ameliyat geçirdi; sırf iki kere arabasıyla getirip götürdü diye lanet olasıca iyiliğinin atlında ezildiğim, abi diye diye tepeme çıkarttığım adama binlerce lira kaptırdım, herif de kayıplara karıştı. Ne babamın tedavisine ne çalınan parama kimse yardımcı olmadı, topallaya topallaya annem baktı yine babama, eşekleye eşekleye yine ben çalıştım kazandım paramı, giden de gitti, zehir zıkkım olsun.

İstemediğim halde biri girdi hayatıma, beni mutlu etmeye yeminler etti. Annem babamınkinden daha ağır bir ameliyata girdiğinde bir geçmiş olsununu bile duyamadık. 2 ay yatalak kalan kadını ben gecede 4 kere tuvalete götürdüm, sağım ağrıdı dediğinde ben soluna döndürdüm. Allahtan bir şifa dileğine bile mazhar olamadım, baktı pabuç pahalı, girdiğinden daha hızlı kaçtı gitti hayatımdan.

Biri daha girdi hayatıma, "artık ben varım" dedi, geçti artık dedi, Allahın emrinden, peygamberin kavlinden ve bilumum dini unsurdan dem vurup girdi hayatıma. İşte bugün yine annemi ameliyat ettirdim, yine bir geçmiş olsun bile duymuş değilim, haberinin bile olduğunu sanmıyorum. Yine tek başıma ben varım.

Bir ben, de bir de Allah tarafından verildiği kuşku götürmeyen bir sabır ve kahır çekme kapasitesi...

------------------------

Yıllarca hep el alemin evlilik yıl dönümlerini, doğum günlerini, çocuklarının doğum günlerini, eşlerinin doğum günlerini, ulan sanki bana da neyse tanışma yıl dönümlerini bile kutladım da ne oldu?

Hayatıma girenlerin 100. gülümsemelerini, 333. kahkaha atışlarını, ve daha zibilyon çeşit "anniversary"lerini pasta keserek, maytap patlatarak kutladım da ne oldu?

Sıra benim doğum günüme bile gelemeden terkedildim.

Bir de bu var ha!

Biriyle tanışıyorum, pek yakında doğum günleri oluyor, şirinlik olsun diye kutluyorum, hediyeler bilmemne haltlar falana alıyorum, benim doğum günüm yaklaşırken falan da bir sebepten ayrılmış oluyoruz.

İllaki gönül ilişkilerinden söz etmiyorum, kim olursa olsun, iş arkadaşı da dahil!!

Ve bu öyle 5-6 kere falan olmadı. Oturup düşündüm, 23 kere olmuş bu, eksik bile söylemişimdir, unutmuşumdur arada...

------------------------

Dur bi de azıcık ağzımı bozayım, çünkü madem artık efendi erkek değil "piç" erkek makbul, şartlara direne direne bu hale geldim, demekki uymam lazımmış o şartlara.

Evli olduğu halde karısının, hangi cehennemde olursa olsun, kendi evinden başka bir evde kalmasına göz yuman, üstüne bu konuda ağzını bile açamayan bir erkek "hödük"tür.

İlk bayramlarında o karısının evine "misafir" gibi el öpmeye gidip de karısını ve ailesini haber bile vermeden çekip gitmiş olarak görünce, bunu da sineye çekip hesabını sormayan erkek ise "gavat oğlu gavat"tır. O geniş mezhebinde at koşturabilir, içinde Türkiyenin en büyük bilmemkaçıncı havaalanına sahiptir.

Karısının hatrına, karısının anası, babası hatrına; kendisini, kendi annesini, babasını 3 kere çiğneyebilen, hala da "Aman Ali Rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın" diyebilen erkek ise, artık erkek değildir.

Bu kişi artık, erkek tenasül uzvuna sahip olduğu halde değilmiş gibi davranan, mutluluğu "anal" yollarda bulmuş, cinsellik, ırz, namus gibi konularda da herhangi bir kaygı taşımayan, "ibne" dediğimiz bir yaşam formuna evrilmiştir.

Yapılan araştırmalar bu üç sıfatı kusursuz bir biçimde taşıdığımı gösteriyor.

Araştırmaların yalancısıyım ben. 

------------------------

Evlenecekler, yada evlilik hazırlıklarında olanlar.

Hayatının aşkını bulanlar.

İkilemde kalanlar.

Bakın canına yandıklarım:

2008 yılından beri buraya çok şey yazdım, bir açın okuyun ve onları yazan bir insan, bunları yazan bir insana nasıl dönüşür oturun bi düşünün.

Ve yapmayın.

Ama sadece evlilik değil!!

Seks, aşk, hoşlantı, mutluluk, bebek, hayal, umut bla bla bla...

Tüm bunları çıkartın hayatınızdan.

Mümkünse gidin hadımlaştırın kendinizi, içinizdeki tüm erkeksi/kadınsı organları, duyguları vs. aldırın.

Mümkünse dediğime bakmayın, mesele para meselesi, yoksa hemen aldırın, vakit kaybetmeyin.

İnanın bu dünya birini sevemeyecek, yada bir çocuk dünyaya getiremeyecek kadar kötü.

Dünyaya getirdiğiniz her bebekle o vebale giriyorsunuz, o çocuk büyüdüğünde sizin bugün olduğunuzdan daha mutlu kesinlikle olamayacak. Ödeyemeyeceksiniz bu vebali!

Dediğimi yaparsanız çok değil 2 yıl içinde hayatta sizi çıkmaza sürükleyen, kafanızı karıştıran, gelecek planlarınızın içine eden ennnn temel sorundan kurtulacaksınız: "Aşk, mutluluk umudu"

Çünkü ortada yıkılacak bir umut olmazsa, hiçbirşey o umudu yıkamaz, dolayısıyla da sizi.

Ben düştüm ağam, paşam,

Ben düştüm anam, babam.

Siz de düşmeyin.

Yada düşün de görün grand motherinizin hörekesini, ben çektim siz de çekin canına yandıklarım, bana ne...


------------------------


Basında Ben:

Hatalarım

Sizin adetlerinizin, değer yargılarınızın asla o kadar da önemli veya vazgeçilmez olmaması, bunu sırf aşk adına çiğnemiş olarak bizzat kendiniz kanıtlamış olmanız. Ancak bunu karşı taraftan beklemenin teoride ahlaksızlığı, pratikte imkansızlığı.

Sustuğunuz zaman akıl edemediğinizin, göremediğinizin, anlamamakta ısrar ettiğinizin; söylediğiniz zaman ise başa kakıcı olduğunuzun düşünülmesi.

Karşı çıktığınız zaman anlamamakta ısrarcı, kabul ettiğiniz zaman çabuk pes eden olmanız.

Size söylenen şöyleri sizin söylemenizin, size yapılan şeyleri sizin yapmanızın "intikam alma" olarak görülmesi.

Ne yaparsanız yapın, bir yapmadığınız yüzünden daima eksik bir adam oluşunuz, o yaptıklarınızın da asla hora geçmemesi, üstelik neler uğruna yapıldığının bile bir öneminin olmaması.

Her sözden, olaydan bir milyon farklı ders çıkartabilme özelliğinizin karşısında, bu da bilindiği halde, her zaman sarsılmaz bir irade ve sıra dağlar gibi dimdik bir duruş ve anlayışla karşı karşıya kalmanız. Çünkü zaten doğru olanın da sizin değil, onun doğrusu olması, çünkü zaten tek doğru olması, çünkü zaten öyle olması.
Daha acısı, siz ne kadar kendinizi paralasanız da o küçük tatlı şeyin sizi anlamak bir yana, dinlemek bir yana, yazdıklarınızı bile tarafsızca okumaya tenezzül etmemesi, o esnada kendi iç dünyasına göre bir anlam tespit edebildiyse ona göre tavır olması; o da yoksa, kaldığı yerden kendi cümlelerini kurmaya devam etmesi.

Ennnn acısı da, bir kalbe sadece bazen hitap edebildiğiniz, onda da yine o kalbe çok giremeyişiniz, sadece kapısında bir süre misafir edilişiniz; o kalbin büyük bir kısmının her zaman sadece size değil tüm dünyaya kapalı kalacağı, üstelik bu gerçeği başından beri açık açık biliyor olmanız...

Sizin kalbinize girilme niyetinin ise, yine o niyet sahibinin kendi iç dünyasınca bilinmesi, değerlendirilmesi...


---------------------------------






Bu tweeti atan arkadaşın, benim hatırdan sessiz kalmayı tercih ettiğim şeyi hatır matır dinlemeden saydırması...

---------------------------------  

Sahi hatır demişken,

Sırf karşımdaki kırılmasın diye, kim olursa olsun, ağzımdan çıkacak her heceyi hassas terazi ile tartmamın ne kadar yanlış olduğu, ben böyle yaparken onun o an aklına ne gelirse rahatça söyleyebileceği ve bunda da kırılacak gücenecek bir şey olmadığı.

Söylediğim zaman ise ne kadar kinci olduğum, nihayet ağzımdaki baklayı çıkartmış olmam...

--------------------------------- 



Bir arkadaşım vardı.

Birlikteliklerdeki tek amacı bir şekilde karşı cinsle ilişkiye girmekti; yaş, mekan farketmezdi.

Benim tek amacım da ona benzememekti.

Adamın en sık kullandığı sözlerden biri de "gel lan buraya dersem o kız buraya gelecek" idi. O kadar delikanlıysan evlen o zaman dediğimde "evlenince zaten kapıdan dışarıya adımı atamaz o, yırtarım bilmemneyini, ama buraya gel dediysem o kız gelecek" derdi.

Gerçekten de öyle oldu, benim bildiğim en az bi 6-7 kızla birlikte oldu, kızlar buna bildiğin köle oluyordu. Sadece sevgili iken bile, ki biri gayet akıllı, eğitimli, bankada çalışan bir kızdı, oğlandan izin almadan, haber vermeden çişe bile gidemiyordu, oğlan işe gitme derse işe de gidemiyordu, bir bahaneyle izin alıyordu.
Evlendi bu şerefini midillilere şaaptırdığımın... arkadaşım.

Dediğini de yaptı.

Buraya geleceksin dedi mi kız, sanki insan değil de kurmalı bir ördekmiş gibi geliyor, gidiyor, evden dışarı çıkmıyordu.

Benim gözümde, sırf penis sahibi olmanın insanı erkek yapmadığı gerçeğine rağmen, benim bu tipini, ırzını ve dahi çağdaş yaklaşımını ıslak süpürgelerle kovaladığım arkadaşın çeyreği kadar erkek olamayışım.

--------------------------------- 

Şakasına bile olsa ağzımdan bir kere bile "ayrılık" kelimesinin çıkmaması, lakin her mutlu anımda bazen köşerlere bir yere, bazen suratımın hak ortasına ayrılık ihtimalinin çarpılması.

---------------------------------

Yahu niye uzatıyorum ki?
5 yıldır inanmadığım, inkar ettiğim, zaten de olmadığını test edip onayladığım,




Yalanına inaşım, bile bile inanışım, göz göre göre inanışım.

Dahası sevgi neyse ama aşka inanmadığını da açık açık söyleyen biriyle buna inanışım.

Kaderimi bile bile kadere karşı gelişim, kendi kendime lades oluşum, kendi kaleme gol atışım, çocukların erişebileceği yerde ve ambalajı dışında saklayışım...

Neden daha kendim çocukken, ilkokula bile gitmiyorken, eşim tarafından terkedildiğimi görmüştüm ben rüyamda?

Neden hep annesinin kim olduğunu bilmediğim bebekler alıyorum kucağıma rüyalarımda?

Neden düğünüme giderken ortada bir gelinin olmadığı, yada zamanla o düğünün bir başkasının düğününe dönüştüğü şeklinde rüyalar görüyorum?

Üstelik öyle bir iki kere de değil, neredeyse her hafta, bazen 2-3 günde bir!

Keyfime mi geldi bu 50. yaşımı asla göremeyeceğim hissiyatı bana?

Adamlar açık açık göstermiş bana herşeyi. Geleceğime dair bilumum önemli gün ve haftaları taa analarının genç kızlık soyadlarının ikinci ve beşinci harflerine kadar işaret etmişler.

Daha ne uğraşıyorsun a bireyine yandığımın kişisi...


---------------------------------


Şey:
Evet, artık resmileşti. Hastalığımın adı "Hipertansiyon". Ben en az bi 6-7 yıl vermiştim, 3. yılı tamamlamadan edindim. Sağ kulağımdaki höpürdenmeler, durduk yere fil gibi nefes alışlarım, burnumun gece vakitleri kırmızı mürekkep üretim tesisine dönüşmesi, gözlerimin durduk yere kanlanıp zor görmeleri falan hep bundanmış. Kalbim saat gibiymiş, kan değerlerim menkul değerler borsasını kıskandıracak seviyedeymiş, buna rağmen Hipertansiyon olmayı becermişim, gerçekten güzel bir achievement bence, hemen profilime ekleyim rozetimi. 

---------------------------------



Bir kere bile aklımdan geçmeyen kişi olduğum zannı.
Gerçeği değil, zannı...