Sizin adetlerinizin, değer yargılarınızın asla o kadar da önemli veya vazgeçilmez olmaması, bunu sırf aşk adına çiğnemiş olarak bizzat kendiniz kanıtlamış olmanız. Ancak bunu karşı taraftan beklemenin teoride ahlaksızlığı, pratikte imkansızlığı.
Sustuğunuz zaman akıl edemediğinizin, göremediğinizin, anlamamakta ısrar ettiğinizin; söylediğiniz zaman ise başa kakıcı olduğunuzun düşünülmesi.
Karşı çıktığınız zaman anlamamakta ısrarcı, kabul ettiğiniz zaman çabuk pes eden olmanız.
Size söylenen şöyleri sizin söylemenizin, size yapılan şeyleri sizin yapmanızın "intikam alma" olarak görülmesi.
Ne yaparsanız yapın, bir yapmadığınız yüzünden daima eksik bir adam oluşunuz, o yaptıklarınızın da asla hora geçmemesi, üstelik neler uğruna yapıldığının bile bir öneminin olmaması.
Her sözden, olaydan bir milyon farklı ders çıkartabilme özelliğinizin karşısında, bu da bilindiği halde, her zaman sarsılmaz bir irade ve sıra dağlar gibi dimdik bir duruş ve anlayışla karşı karşıya kalmanız. Çünkü zaten doğru olanın da sizin değil, onun doğrusu olması, çünkü zaten tek doğru olması, çünkü zaten öyle olması.
Daha acısı, siz ne kadar kendinizi paralasanız da o küçük tatlı şeyin sizi anlamak bir yana, dinlemek bir yana, yazdıklarınızı bile tarafsızca okumaya tenezzül etmemesi, o esnada kendi iç dünyasına göre bir anlam tespit edebildiyse ona göre tavır olması; o da yoksa, kaldığı yerden kendi cümlelerini kurmaya devam etmesi.
Ennnn acısı da, bir kalbe sadece bazen hitap edebildiğiniz, onda da yine o kalbe çok giremeyişiniz, sadece kapısında bir süre misafir edilişiniz; o kalbin büyük bir kısmının her zaman sadece size değil tüm dünyaya kapalı kalacağı, üstelik bu gerçeği başından beri açık açık biliyor olmanız...
Sizin kalbinize girilme niyetinin ise, yine o niyet sahibinin kendi iç dünyasınca bilinmesi, değerlendirilmesi...
---------------------------------
Bu tweeti atan arkadaşın, benim hatırdan sessiz kalmayı tercih ettiğim şeyi hatır matır dinlemeden saydırması...
---------------------------------
Sahi hatır demişken,
Sırf karşımdaki kırılmasın diye, kim olursa olsun, ağzımdan çıkacak her heceyi hassas terazi ile tartmamın ne kadar yanlış olduğu, ben böyle yaparken onun o an aklına ne gelirse rahatça söyleyebileceği ve bunda da kırılacak gücenecek bir şey olmadığı.
Söylediğim zaman ise ne kadar kinci olduğum, nihayet ağzımdaki baklayı çıkartmış olmam...
---------------------------------
Bir arkadaşım vardı.
Birlikteliklerdeki tek amacı bir şekilde karşı cinsle ilişkiye girmekti; yaş, mekan farketmezdi.
Benim tek amacım da ona benzememekti.
Adamın en sık kullandığı sözlerden biri de "gel lan buraya dersem o kız buraya gelecek" idi. O kadar delikanlıysan evlen o zaman dediğimde "evlenince zaten kapıdan dışarıya adımı atamaz o, yırtarım bilmemneyini, ama buraya gel dediysem o kız gelecek" derdi.
Gerçekten de öyle oldu, benim bildiğim en az bi 6-7 kızla birlikte oldu, kızlar buna bildiğin köle oluyordu. Sadece sevgili iken bile, ki biri gayet akıllı, eğitimli, bankada çalışan bir kızdı, oğlandan izin almadan, haber vermeden çişe bile gidemiyordu, oğlan işe gitme derse işe de gidemiyordu, bir bahaneyle izin alıyordu.
Evlendi bu şerefini midillilere şaaptırdığımın... arkadaşım.
Dediğini de yaptı.
Buraya geleceksin dedi mi kız, sanki insan değil de kurmalı bir ördekmiş gibi geliyor, gidiyor, evden dışarı çıkmıyordu.
Benim gözümde, sırf penis sahibi olmanın insanı erkek yapmadığı gerçeğine rağmen, benim bu tipini, ırzını ve dahi çağdaş yaklaşımını ıslak süpürgelerle kovaladığım arkadaşın çeyreği kadar erkek olamayışım.
---------------------------------
Şakasına bile olsa ağzımdan bir kere bile "ayrılık" kelimesinin çıkmaması, lakin her mutlu anımda bazen köşerlere bir yere, bazen suratımın hak ortasına ayrılık ihtimalinin çarpılması.
---------------------------------
Yahu niye uzatıyorum ki?
5 yıldır inanmadığım, inkar ettiğim, zaten de olmadığını test edip onayladığım,
Yalanına inaşım, bile bile inanışım, göz göre göre inanışım.
Dahası sevgi neyse ama aşka inanmadığını da açık açık söyleyen biriyle buna inanışım.
Kaderimi bile bile kadere karşı gelişim, kendi kendime lades oluşum, kendi kaleme gol atışım, çocukların erişebileceği yerde ve ambalajı dışında saklayışım...
Neden daha kendim çocukken, ilkokula bile gitmiyorken, eşim tarafından terkedildiğimi görmüştüm ben rüyamda?
Neden hep annesinin kim olduğunu bilmediğim bebekler alıyorum kucağıma rüyalarımda?
Neden düğünüme giderken ortada bir gelinin olmadığı, yada zamanla o düğünün bir başkasının düğününe dönüştüğü şeklinde rüyalar görüyorum?
Üstelik öyle bir iki kere de değil, neredeyse her hafta, bazen 2-3 günde bir!
Keyfime mi geldi bu 50. yaşımı asla göremeyeceğim hissiyatı bana?
Adamlar açık açık göstermiş bana herşeyi. Geleceğime dair bilumum önemli gün ve haftaları taa analarının genç kızlık soyadlarının ikinci ve beşinci harflerine kadar işaret etmişler.
Daha ne uğraşıyorsun a bireyine yandığımın kişisi...
---------------------------------
Şey:
Evet, artık resmileşti. Hastalığımın adı "Hipertansiyon". Ben en az bi 6-7 yıl vermiştim, 3. yılı tamamlamadan edindim. Sağ kulağımdaki höpürdenmeler, durduk yere fil gibi nefes alışlarım, burnumun gece vakitleri kırmızı mürekkep üretim tesisine dönüşmesi, gözlerimin durduk yere kanlanıp zor görmeleri falan hep bundanmış. Kalbim saat gibiymiş, kan değerlerim menkul değerler borsasını kıskandıracak seviyedeymiş, buna rağmen Hipertansiyon olmayı becermişim, gerçekten güzel bir achievement bence, hemen profilime ekleyim rozetimi.
---------------------------------
Bir kere bile aklımdan geçmeyen kişi olduğum zannı.
Gerçeği değil, zannı...
Gerçeği değil, zannı...
0 Yormuyorum:
Yorum Gönder