Hadi hoca hadi biz senin gençliğini de biliriz, sanki bugünün kıymetini pek biliyormuşsun gibi, yok eskiler pek güzeldi de iyiydi de bilmemne de...
Aha bunlar da benim eskilerim:
-------------------------
Cossacks: European Wars (2001)
Lise zamanlarımın birincil zaman öldürgeci, haftasonu sabahlattırgacı, rüyalara girdirgeci.
Her ne kadar adı Cossacks olsa da bayaa bi Avrupa (pek kallavi), azıcık Osmanlımsı (pek cort), bir fiske de Cezayir (coscort) içeren bir oyundu.
O zamanların teknolocisi ise bir ekranda 8.000 birim yönetme imkanı sunduğu söyleniyordu, ki bu Eyç Of Empayırsçı taifeye saç baş yoldurtacak cinstendi.
Gerçi o kadar nüfusla da hiç oynamadık, o nüfusa gelene kadar zaten oyun bitiyordu ama vardı da yani böyle bir imkan.
Hayatımdaki ilk uzun metrajlı -yaklaşık 80 sayfa- hikayemi bu oyundan ilham alarak yazmıştım. Sevdiğim kişilerin adları iyi, matematik öğretmenim dahil sevmediğim kişilerin adı kötü karakterlerdeydi.
Ressam Ilya Repin, oyunlarda crack nedir, Cossack ile Kazak arasında ne fark vardır ve ahretlik dost nedir-nasıl edinilir bu oyun sayesinde öğrenmiştim.
Daha neler neler derim de...
Hâlâ da bazen oynarım. 2.'si, 3.'sü başka başka bilmemnelerisi çıktı ama bunun tadını da vermedi be ağam.
Civilization 3 (2001)
Cossacks kadar ağır olmasa da bu sivilizayşın abimiz de epey yerlidir bende.
Hatta iş bu blogda adına açılmış bir kaç başlığım da vardır.
Hatta hatta bir keresinde burada demişim ki:
"Sid Meier abi bir oyun daha çıkaracakmış (Civ 4 mü Civ Colonization mu belirtmemişim) onu da alırım oynarım daha da hayattan bir beklentim olmaz."
Şu canına yandığımın saflığına, iyi niyetliliğine bakar mısınız?
Allah rahmet eğlesin başka bir Civilization oyunundan başka hayattan bir beklentisi olmayan adam, kimler öldürdü seni kim bilir...
Sıra tabanlı stratejiler ne kadar da canlı cümbüş olsa da bir yerde durağandır, karar vermene, nefes almana fırsat tanır. Nitekim dura dura, dinlene dinlene oynaması, gerçek bilgiler içeren ve gerçek bir ansiklopediden farkı olmayan ve bence Civilization serisini diğer oyunlardan ayıran en büyük özellik olan Civilopedia'sı bana kültürleri, tarihi ve ileri seviye İngilizceyi öğreten ve sevdirendir.
Yalnız bir de şey vardı;
İlk oynadığımdan andan beri hep şey hissettim. Böyle yalnızım, kimsenin bilmediği ve umursamadığı bir dünyadayım, böyle boşluksu bir haldeyim. Muhtemelen biraz oyun müziklerinde de olabilir çünkü çeşitli ama biraz böyle boş şarkıları vardı.
Bir de ilk oynayışıma tam da denk gelmiş, tüm dünya medeniyetlerinin bir arada ve patrol havuzu partisi yaptığı bir dünyada ben iki şehirlik bir adada ve don bezi dikmenin temelleri üzerine araştırma yaparken başlamıştım.
Sonradan çoook intikamını aldım ama o yalnızlık hissi de gitmedi bir...
Şimdi 7.'si bilem çıktı. Ben en son 5.'de bıraktım. Bence 5'ten sonra ruhunu yitirdi oyun, anime serisine dönüştü...
No One Lives Forever II (2003)
Her ne kadar 1.'si de çok güzel olsa da ilk defa bu haliyle hayatıma girmişti Ajan Cate Archer.
Espirikden anlamayan soğuk İngiliz alemine bir ilaç gibi gelmişti.
Soğuk savaş dönemi çerçevesinde, Sibirya soğuklarından Marakeş sıcaklarına, oradan Japonyanın bilmemnelerine ne de güzel eğlenmiş, ne nihavend geçmiştik, ah o cikcikler o şakşaklar...
Angelina Jolie sayesinde fazla şişirilmiş (ama gerçek anlamda şişirilmiş) iki meme ve bir g*t takviyesi sayesinde gözümüze sokulan Lara Croft kişisine karşı onurlu bir duruştu, bir ana akımı reddediş, kendi yolunu buluştu bu oyun.
Yani ama abisi şu gözlere, şu yarı açık dodahlara bir bak, kısa saçın bu kadar yakıştığı başka bir hatun tanıyomosonooozzz?
Bir de bi as bayrakları bilgisi:
Oyunun sonlarında Khios Adasına yerleştirilen nükleer savaş başlıklarından biriyle ilgileniyoruz ve oyun yapımcıları şaşırtıcı bir şekilde adayı Türk adası zannederek kurgusal bir Türk bayrağı dikmişlerdi oyunda!!
Bu da hüzünlü spoiler:
Oyunda bi süperasker vardı Resident Evil zombileri tipinde bi sovyet askeriydi. Sürekli "Abigail!!! Is that you??" diye peşimizde dolanıyordu, istemeye istemeye sürekli bize saldırmaya mecbur hissediyordu. Adamın kızıymış ve bizi o sanıyormuş, sonunda bize zarar vermemek için intihar ediyordu, Cate arkasından ağlayarak bakıyordu...
Bak yine duygusallandım :.(
-------------------------
-------------------------
Kidneythieves
Kimsenin merak etmediği blogumun daha da kimsenin merak etmediği "Hakkımda" kısmında sevdiğim sanatçılar arasında halen durur.
2007 yılında üniversiteden eve dönerken 1.5 saatlik tramvay yolculuğunda "Queen Of The Damned" filminin soundtracki içinde keşfettiğimi hatırlıyorum bu grubu.
Solistleri Free Dominguez'in ne bağırtılı, ne böğürtülü, dümdüz, temiz sesinden başka çok da bir sermayeleri olmayan, şarkılarında "aman şöyle karanlığız, böyle vampız" diye takılsalar da normalde edepli Grace Slick ve düzgün giyimli Jefferson Airplane gibi bir halleri olan gruptu.
Grup elli kere dağılıp altmış kere yeniden toplandı, Free ablam solo işlere girişti, gitaristin adını bile bilmiyorum, soundu da sertleştirdim artık kesmiyor bunlar, dinlerken ciğerlerimi eritecek hayvansılıklardan aşağısı kesmiyor ama benim için yeri özeldir.
Hadi hadi itiraf edeyim; Trickstereprocess DVD'sini grubun kendisi unutmuşken ben orijinal alıcam diye az çırpınmadım. Yabancı dilin yararlarını gördüğüm anlardandır :)
Portishead
1998'de Türkiye'de internet olsaydı ve ben bu yaşta olsaydım ve de Lastfm yahut Youtube denilen zamazingo o dönemlerde olsaydı muhtemelen bu grup benim dinlemelerim sayesinde 70 küsür rekor kırmış olurdu.
Bak bunları halen dinlerim işte, arada unutur giderim, sonra zank diye kafama vurur, sonra sabahlar olmasın.
Tıbbî uyarı: Depresif manada her bünye için uygun değildir!
Grup Destan
Şimdi sağ olup olmadığından bile haberimin olmadığı, yaşasa da beni hatırlayıp hatırlayamayacağından emin olamadığım çocukluk arkadaşım (Aytekin Sezgin, özleniyorsun kardeşim, bul beni!) ile tanışma anılarımız, lanet bir şehirde geçirdiğim daha da lanet 4 yılın tesellisi, yaşadığım büyük bir ayrılık ve hayalkırıklığının şarkıları...
Hepsi bu abiler sayesindedir.
Siz de elli kere dağılıp altmış kere yeniden toplandınız, sonra gümbür gümbür geliyordunuz bi türlü şaapamadınız be kardeşim!
Otep
Gençliğimden başlayıp da bırakmaksızın takip etttiğim birkaç mevzudan biridir galiba, nam-ı diğer: Muhterem Sayın Bağyan Böğğğğ Hamfendi
Hayatımda yaptığım tek ablüm incelemesini de bu abla için yapmışım ki buyrun:
O zamanlar aklımız ermezdi, Bush ve savaş karşıtlığı okey de bir de meğer Siyasal Lezbiyenmiş!
Siyasal lezbiyen... Dişi bir anayasa kitabıyla "master national" yapıyor galiba bilmiyorum. Ya da Bayan Adalet heykeli ile namünasip mülahazalara giriyor da olabilir.
Neyse, dürüst konuştuğu sürece ağzına ne aldığı bizi ilgilendirmez...
The Red Army Choir
Derdi öyle yok komünizmdir, yok faşizmdir yok Selamsızlar Bandosudur falan olmayan benim gibi bir öküz anadolu insanı için Kızıl Ordu Korosu mükemmel bir işti.
Kalinka'dan ve Polyuşka Vıttırıvızzıktan çok daha fazlasıydı bunlar.
Abi bazı işleri Metalica'ya Man-o-war'a diz çöktürür, tövbe istettirir.
Belki kuruldukları 1928 yılından beri dinlemiyor olabilirim o da benim ayıbım olsun. Ama 2016'daki uçak kazasında ölen üyelerini, tenörlerini, dansçılarını simaen tek tek biliyordum, o derece severdim.
-------------------------
Dediğim gibi, 2008'den beri bu mecrada bulunup da kimsenin umurunda olmayan nacizane blogumda da pek çok nostaljiler, o zamanlar olup bu zamanlar olmayanlar, neler nelerim var.
Güzel şeyler dinlemiyorum artık mesela, bana hayvan gibi, it gibi, köpek şeyler, bildiğin eşşoolueşşeklikler lazım.
Behemoth gibi gruplar lazım mesela, Agony gibi oyunlar lazım.
Küfürler hakaretler bini bir para artık, şeref haysiyet hak getire...
Güven mesela, hele de insana güven!
Sokaktaki köpeğe güvenirim daha iyi.
Hep derler ya seni besleyen eli ısırma diye! Allah için bir kere de başıma bir köpek ısırığı gelmedi, iki ayaklı köpeklerin yanında...
-------------------------
Hayat güzel değil aga, icaben yaşıyoruz.
Şu saate kadar bir şekilde direndiysem, çoğunlukla Allah koruduğundan, bir miktar da buna son verecek göt bende olmadığındandır.
Eskiden lan bile demeyen adamdan bugün göte kadar geldim, varın siz düşünün!
Öyle işte...
0 Yormuyorum:
Yorum Gönder