Dışarı çıktım ben dün!.
Valla billa!!
Dışarıda tıpkı benim gibi akciğer solunumuyla yaşayan insanlar gördüm.
Üstelik bunlardan bazıları erkek ve dişi gibi iki farklı cinsiyetteydi.
Ey Kainatın Yüce Mimarı!...
Dünya ne kadar garip bir yer böyle!
Tabii bu ilginç su altı dünyasına kendi kararımla da gitmedim. Davet edildim.
Bir zamanlar üniversite diye bir kümeste iki yılımızı hep birlikte heder ettiğimiz arkadaşlarım beni çağırdı.
Tabii benim gibi yüzü görüldüğü zaman kişiye direkman cenneti garantileyen bir insanı görmek elbetteki büyük bir ayrıcalıktı.
Yahu o değil de,
Konuşmayı unutacağım aklıma gelmezdi hiç.
Keşke önümde bir klavye olsaydı.
Güleceğim zaman ":)" yapsaydım.
Bana birşey sorulduğu zaman iki dakika kafa patlatıp böyle uzun uzun ve tilki espirilerle cevap yazsaydım..
O esnada kafamın üstünde "Syrano ileti yazıyor" diye bir ibare belirseydi.
Yada otomatik mesaj verseydi "yan masadaki kızı kesiyor" falan diye.
Biri bi espiri yaptı.
Öküz gibi güldüm, güldükten sonra kendimden utandım.
Yan masalardan bana dik dik bakıyorlar "nereden geldi bu genç öküz" der gibi.
Kötü bir anımı anlatıyorum.
Tüm çay bahçesi zorunlu olarak kulak misafiri, hatta artık kulak mahkumu falan oluyor.
Manyak bir herifin paramı nasıl iç ettiğini ve bunun karşısında benim tutumumu bilumum insan evladı öğrendi o bahçede.
Bir şey değil arkadaşlar iki de bir dirsek vura vura onlarda dirsek, bende karın kalmadı.
"Canım azıcık sessiz ol, bize bakıyorlar" demekten dillerinde de muhakkak tüy, kıl, yün yumağı falan bitirmişimdir.
Artık evlerine gidince Mefaret Teyze, Nurbanu Abla'ya anlatır:
" Kız geçen gün Şazimentgille (Şanzuman :) ) çay bahçesine gittik... Ayy bu gençler ne terbiyesiz olmuşlaaaaağğğrrr tüh tüh tüh. Hele bi oğlan vardı 2.80... Ay bağıra çığıra konuşuyooorrr... Annah dimissim..."
Bir de iki kelimeyi bir araya getirip konuşamadım ya ona yanarım.
Bir zamanlar "üç tunç tas has kayısı hoşafı" uzmanı ve "bir berber bir berbere gel bre berber beraber bir berber dükkanı açalım demiş" mütehassısı iken şimdi " bizim Burcu Manisa'yı kazanmış" bile diyemedim.
Karşımdaki insanın adını bir türlü söylememenin verdiği utancı nasıl bertaraf etmeye çalıştığımı bir ben bilirim bir de Oya Bilir... (Diş Hekimi Oya Bilir & Kocası Kaya Bilir :) )
Böyleyken böyle işte.
Oradayken bile kendimi fazlalık gibi hissetiğimi düşünmedim değil.
Lakin uzun süre aynı kümesi paylaştığım tavuk ve horozlarla bir araya gelmek de eğlenceliydi vesselam...
Sevgiyle kalmanız menfaatiniz icabıdır.
(^_^)
Valla billa!!
Dışarıda tıpkı benim gibi akciğer solunumuyla yaşayan insanlar gördüm.
Üstelik bunlardan bazıları erkek ve dişi gibi iki farklı cinsiyetteydi.
Ey Kainatın Yüce Mimarı!...
Dünya ne kadar garip bir yer böyle!
Tabii bu ilginç su altı dünyasına kendi kararımla da gitmedim. Davet edildim.
Bir zamanlar üniversite diye bir kümeste iki yılımızı hep birlikte heder ettiğimiz arkadaşlarım beni çağırdı.
Tabii benim gibi yüzü görüldüğü zaman kişiye direkman cenneti garantileyen bir insanı görmek elbetteki büyük bir ayrıcalıktı.
Yahu o değil de,
Konuşmayı unutacağım aklıma gelmezdi hiç.
Keşke önümde bir klavye olsaydı.
Güleceğim zaman ":)" yapsaydım.
Bana birşey sorulduğu zaman iki dakika kafa patlatıp böyle uzun uzun ve tilki espirilerle cevap yazsaydım..
O esnada kafamın üstünde "Syrano ileti yazıyor" diye bir ibare belirseydi.
Yada otomatik mesaj verseydi "yan masadaki kızı kesiyor" falan diye.
Biri bi espiri yaptı.
Öküz gibi güldüm, güldükten sonra kendimden utandım.
Yan masalardan bana dik dik bakıyorlar "nereden geldi bu genç öküz" der gibi.
Kötü bir anımı anlatıyorum.
Tüm çay bahçesi zorunlu olarak kulak misafiri, hatta artık kulak mahkumu falan oluyor.
Manyak bir herifin paramı nasıl iç ettiğini ve bunun karşısında benim tutumumu bilumum insan evladı öğrendi o bahçede.
Bir şey değil arkadaşlar iki de bir dirsek vura vura onlarda dirsek, bende karın kalmadı.
"Canım azıcık sessiz ol, bize bakıyorlar" demekten dillerinde de muhakkak tüy, kıl, yün yumağı falan bitirmişimdir.
Artık evlerine gidince Mefaret Teyze, Nurbanu Abla'ya anlatır:
" Kız geçen gün Şazimentgille (Şanzuman :) ) çay bahçesine gittik... Ayy bu gençler ne terbiyesiz olmuşlaaaaağğğrrr tüh tüh tüh. Hele bi oğlan vardı 2.80... Ay bağıra çığıra konuşuyooorrr... Annah dimissim..."
Bir de iki kelimeyi bir araya getirip konuşamadım ya ona yanarım.
Bir zamanlar "üç tunç tas has kayısı hoşafı" uzmanı ve "bir berber bir berbere gel bre berber beraber bir berber dükkanı açalım demiş" mütehassısı iken şimdi " bizim Burcu Manisa'yı kazanmış" bile diyemedim.
Karşımdaki insanın adını bir türlü söylememenin verdiği utancı nasıl bertaraf etmeye çalıştığımı bir ben bilirim bir de Oya Bilir... (Diş Hekimi Oya Bilir & Kocası Kaya Bilir :) )
Böyleyken böyle işte.
Oradayken bile kendimi fazlalık gibi hissetiğimi düşünmedim değil.
Lakin uzun süre aynı kümesi paylaştığım tavuk ve horozlarla bir araya gelmek de eğlenceliydi vesselam...
Sevgiyle kalmanız menfaatiniz icabıdır.
(^_^)
---------------------------
---------------------------
2 Yormuyorum:
İşte yıllardır değişmemiş sinan ve onun rahat üslubu. Hiç sanat kaygısı taşımadan gayet içten. Edebi kalıplar ve yazma kaygısı içinde olanların ıkınmaları ile şu yazıdaki cool tavırı kıyaslarsanız sinanı anlamak mümkün ve yıllardan beri hiç değişmediğini görmekte.
Sevgiler..
Enginlerden bir ney sesi mi duydum???
Kalbimi ferahlattın cancağızım, sağol :))
Yorum Gönder