Master Musicians of Jajouka & 4000 Yıllık Rock 'n' Roll


Onlar Fas'ın gururu, Rif dağlarının davullu zurnalı sesi, Sufîzmin en müzikal, en heyecanlandırıcı, en coşkulu hali...


Yakın dönemde, bir tanecik ülkem Türkiye'de her meseleyi hakkıyla halletmişiz, milletçe hiçbir sorun bırakmamışız gibi, daha Din kelimesinden üç buçuk atma huyumuzu bile yenememişken İslam'da Müziğin Yerini tartıştığımız zamanlarda, Jajouka'nın Musikî Şinasları, kadim zamanlardan beri Afrika, Arap, Berberi, Çöl ve en nihayetinde İslam kültürünün en sıradışı müziğini icra ediyorlardı!

---------------------

Herkesin tuttuğu kendine olduğu kadar, inancı da, hatta inanmayıcığı da kendine olduğundan dolayı, ayrıca ikramiye olarak zaten benim de kendimde kimsenin görüşüne bir laf etme hakkı görmediğimden dolayı, ne laf sokacak, ne dünya düzeni hakkındaki kusursuz (!) görüşlerimi açıklayacak, ne de sizi afaroz (!?) edeceğim.

O yüzden sakin sakin, arkanızdaki herhangi bir oturma aparatına yaslanarak, en süperi de benim herkeslerden saklama arzusunda olduğum, kimselerin bilmesini istemediğim bir grubu, nasıl olduysa tanıtmaya niyetlenmemle büyük bir onura mazhar olarak, yine de arada dayanamayıp edebileceğim sürç-i lisanlara aldırmayarak okuyunuz efendim :)

---------------------

Bizim Fez şehrinden dolayı Fas dediğimiz, Avrupanın da Marakeş  şehrinden dolayı Morrocco dediği bu ülkenin, bir de kendi kendine verdiği isim var; Memalik El-Mağribiyye, Mağrib Memleketi. Batıdaki, "En Uzaktaki Ülke"...

Bu isim de, Osmanlı Devleti tarafından, o zamanlar için bilinen dünyanın en uzağındaki ülke olduğu için verilmiş. (Ayrıca bence çok romantik.)

İşte bu uzak ve romantik ülkede başlamış herşey!

Bir varmıııııış, bir yokmuuuuuuş...
Romalıların "Barbari" olarak nitelendirdiği, günümüzde pek bir farkı yokmuş gibi görünseler bile aslında Araplardan tamamen farklı bir kültürü olan Berberi kabilelerinden bir kabile varmış.

800 yılında (MÖ veya MS diyerek romantizmi bozmak istemedim, ama siz zaten tahmin etmişsinizdir milattan sonra olduğunu) Şeyh Seyyid Ahmet adında, (Yerel kaynaklarda Sidi Ahmad Sheikh) doğulu bir yabancı, Fas'ın kuzeyinde, Rif Dağlarının eteklerinde kalan Jajouka adlı küçük bir köye, İslam adında, daha önce adından başka birşeyi duyulmamış bir inançla birlikte gelmiş.

Grubun "Jajouka - Black Eyes" albümünde de görülen,
Rif Dağının Jajouka yakınlarında bulunan meşhur "Boujeloudin" mağarası.

Yerel halk, bu yabancıyı ve getirdiği inancı; Seyyid Ahmed de ziyaret ettiği bu ülkeyi çok beğenmiş ve ömrünü hem İslam'a hem de bu sıcak halka adamak üzere, yerleşmiş, yaşamış ve vefat etmiş.

Şeyh Seyyid Ahmed Türbesi ve
Grup Üyelerinden Muhammed "Mukaddem" Attar.

Seyyid Ahmed'in ziyaret ettiği bu köyde, soylarının ne zaman başladığı bilinemeyecek kadar eski, köklü, müzik tutkunu bir aile yaşıyormuş; Attar Ailesi...

Afrika müziğinin tüm ögelerini barındıran fakat aynı zamanda da tamamiyle kendilerine özgü olan bir tarzları varmış.
Su kamışı, pan-flüt, davul hatta zurnaya çok benzeyen Rhiata, tamamiyle Fas'a ait olan, sesi çalınışa göre hem ud, hem bass gitarı andıran Hajouj (diğer adıyla Sintir), şeklen hiçbirşeye benzemeyen garip perküsyon aletleri, birbirinin abartı derecede tekrarı ritmler, melodiler ve sözler; hiç bitmek bilmeyecekmiş gibi gelen bir hengame, cümbüş...


İslam gibi köklü değişiklikler vaad eden bu yeni inançla, Attar ailesinin müziğe bakış açısı da değişmiş.


Hayır!
Zannettiğimiz gibi "bundan böyle müzik sanatını haram bileceğiz" dememişler!


Pek şahit olamadığımız şekilde, tam tersini yapıp, "bu köklü kültürümüzü artık İslam ile birlikte anacak ve daha da geliştireceğiz" demişler.


Sonuç olarak bu başlangıcı bilinmeyen müzik, özünden hiçbirşey yitirmeden yeni ve daha güçlü bir şekilde yoluna devam etmiş.


---------------------

Egzotik, el değmemiş, keşfedilmeyi bekleyen gibi tabirlerin en çok kullanıldığı, Avrupa'da çalar saat cin zannedilirken Ortadoğu'da bilim ve sanat tarihinin en parlak dönemlerinin yaşandığı yıllarda, doğal olarak bu Jajouka köylüleri de özgün müziklerini yerel kültür olmaktan öteye taşıyamamışlar ve canları her istediklerinde ateş etrafına çember kurup tepine tepine hatta headbang bile yapa yapa eğleşip gitmişler.


Ta ki, modern dünyanın, yeni bir anlayış, yeni bir soluk aradığı; üst üste iki tane dünya savaşı yaşadıktan sonra her türlü sistemden, ideolojiden illallah ettiği, savaşmayıp sevişmek istediği yılların bir neticesi olarak Beat Kuşağı, Hippie Akımı gibi akımlar doğana kadar.


Zaten ne demiş Neyzen Tevfik: 

Zevkine payidarı yoktur bu işin,
Sevişin Gençler, sevişin...

1950'li yıllarda adını duyurmaya başlayan Beat Kuşağı temsilcisi yazarlar, popüler kültür karşıtı fikirleri nedeniyle, artık baydıkları kültürlerden uzaklaşıp, daha önce hiç dikkat etmedikleri Doğuya yönelmişler.


Akımın temsilcilerinden Brion Gysin ve Paul Bowles, 1950 yılında Fas'a yaptıkları bir gezide, Sidi Kachem (Seyyid Haşim) Festival'de Jajouka müzisyenlerinin bir gösterisine tanık olmuş ve daha önce hiç dinlemedikleri bu müziğe hayran kalmışlar. Tarz olarak o kadar alışılmadık, o kadar gizemli ve o kadar tarihi bir his uyanmış ki, daha sonra davet edip dinlettikleri, yine Beat akımı temsilcilerinden William S. Burroughs bu müzik için "4000 Yıllık Rock'N'Roll" tabirini kullanmış.


Bu ilginç müziği daha fazla tanımak ve tanıtmak için Amerika'ya döndüklerinde, The Rolling Stones grubunun gitaristi Brian Jones ile anlaşıp çalışmalar yapmaya karar vermişler.


Böylece, daha önce hiç yabancı bir yapımcıyla tanışmamış, hatta bir kayıt bile yayınlamamış olan Attar ailesi, nesilden nesile, babadan oğula aktarılan bu müziklerini, yüzlerce yıldan sonra ilk defa tanıtma imkanı bulmuş.


İlk albüm çalışmalarından bir sahne ve
ailenin eski reislerinden Ahmed Attar  (1968)


Ahmed Attar o tanışma gününü:

Brian Jones geldiğinde 20 yaşımdaydım ve babamdan davul çalmayı öğreniyordum. Yanında Brion ve Hamri de vardı (Muhammed Hamri - Fas'ın ünlü ressamlarından). Brian çok iyi biriydi, uzun saçları vardı ve gelip başımı okşamıştı. Babam Rhiata çalarken ben de davul çalıp onun için dansetmiştim. Onlar Jajouka için çok şeyler yapmışlardı.
diyerek anlatmış.


Vee en nihayetinde 1971 yılında ilk albüm "Brian Jones Presents: The Pipes of Pan at Jajouka" adıyla satışa sunulmuş.

  Bu desen desen kilimler size de tanıdık geldi mi :))

---------------------
Aile arazisi, aile mülkü gibi kavramlara aşina olsak da, Aile Müziği gibi bir şeyi pek duymadığımız için garip gelebilir ama sonuçta Attar Ailesinin şahsi müziği sayesinde Fas da dışarıya açılmaya başlamış böylece.

Türkiye'de, bir film festivalinde ucundan kıyısından Korkunç Muzır (Hö!?) adıyla gösterilen, Titanic ile bilumum ergenin aklını başından alan Kate Winslet'in başrolünde oynadığı, 1998 yapımı Hideous Kinky adında bir film, işte tam da o günleri konu alıyor...

Filmin sonunu söylemeden azıcık deyineyim hadi, madem ısrar ettiniz :)

Beat Kuşağının yol göstericiliği sayesinde Hippie'ler, sevgi, eğlence, macera ve gizem dolu Fas'a da yayılmaya başlarlar. Bunlardan bir tanesi de kocasından boşanmış, iki çocuklu, yaşadığı duygusal bunalımlar sonucu İslam'ı seçen (hah, direk dayayın şeriatçı film, gerici film diye, olur mu:) ) ve Fas'a taşınıp sufizmi öğrenmek isteyen bir kadın. (Evet, o kadın Kate Winslet oluyor.)
  Süprizi kaçmasın diye resim koymuyorum ama
Kate hanım kızımıza örtünmek de pek bir yakışıyor :)

---------------------

Bir kere tanındıktan sonra parayı kıran, karıyı kızı götüren, kardeşini bile yabancı bellerken yedi göbek uzaktan akrabası icat olan Yeşilçam klasiklerinin tam tersine, Jajoukalı bu amcalar, gerçekten çok saygı görmeye ve ülkelerinin gururu olmaya başlamışlar.


Alışık olmadığımız şekilde, hem herşeyi tadında bırakmasını, hem de grup içi kavgalar çıkartmamasını çok iyi bilmişler.


Gerçi nasıl küskünlük çıkartacaksın ki?
Bir davulcu baban, öteki flütçü enişten, Rhiata çalan adam kardeşin... Artı kırk küsür adamsınız, her biriniz dağılsa zirilyon tane yeni grup türer, müzik piyasasını allak bullak edersiniz.


Derken efendim,
Yoğun istek üzerine, hem müteveffa Brian Jones'un aziz ruhunu ihya etmek, hem de ilk albüm için kaydedilmiş fakat albüme konulmamış şarkılarını yayınlamak amacıyla, 1974 yılında yeni bir albüm daha çıkartmışlar; "Master Musicians of Jajouka"



Resimdeki kişi, ailenin eski üyelerinden Ali Mujdoubie.
Şimdi hayatta değil.

---------------------


İnsanlar bazen öldükleri için (her zaman değil ama, bazen, ara sıra) hatta Brian Jones bile öldüğü için, doğal olarak grup üyelerinden bazıları, hatta aile reisleri bile ara sıra ölmeye karar vermişler.


Bu gibi keyfi (!) değişikliklerden dolayı 1982 yılında ailenin başına, günümüzde de aile reisliğini sürdüren Bachir Attar geçmiş.



Bachir Attar aynı zamanda bir tane de solo albüm çıkartarak,
aile içinde de, ülke çapında da rüştünü kanıtlamış bir sanatçı.

Yeni nesil, yabancı dil bilen, pantolon giyebilen, Amerikan espirilerine gülebilen, prezentabl kişi Beşir Ağa'nın başa geçmesiyle işler azıcık farklı bir hal almış.


Ülkemizde daha yeni yeni gelişmeye başlayan "telif hakkına saygı" denilen şey, bu elleriyle çorba içen (!), saçlarında pire sirki kurulu (!!), medeniyetsiz (!!!) ülkede, her nasıl olduysa, çok önemli imiş! 

Bu yüzden aile üyelerinin aldığı bir karar ile "yerel" ölçekte kalmak isteyen ve albüm çıkartarak "dünya"ya açılmak isteyen, üyeleri arasında zerrece fark olmayıp sadece ismen farklı yeni bir oluşum doğmuş: "Master Musicians of Joujouka"

İki resim arasındaki bu farketmesi imkansız farkı belirtmek için tekrar edelim;
The Master Musicians of Jajouka led by Bachir Attar adında, dünyaya açılan bir grup,
Master Musicians of Joujouka adında, sadece Fas'ta çalmak isteyen, aynı kişilerden oluşan ayrı bir grup.

Bu ayrım ilk defa 1992 yılında çıkan Apocalypse Across the Sky albümü ile 1995 yılında çıkan Joujouka Black Eyes arasında görülmüş.


Bachir Attar ve Saz Arkadaşları olarak nitelendirilen ve şehirlerinin adını "Jajouka"olarak ifade eden grubun bu albümü tamamen stüdyo kaydı, baskın enstrumanlar Rhiata ve Hajouj, albümün genel teması ise derin bir gizem, bir esrar...

 
Yaşadıkları şehrin adını Joujouka olarak telaffuz etmeyi seçtikleri zaman ise kayıtlarını köy meydanında yapmayı tercih etmişler. Cûşa gelip nara atan amcalar, ritme kapılıp havhav çeken kuçu kuçular yanında, baskın enstruman flüt ve davul, tema ise köy yaşamı, ateş etrafında gece eğlenceleri ve transa geçiş.

---------------------

Gideceği yere adı kendisinden önce varan grubumuz, artık yurt dışındaki afrika müziği, etnik müzik, folk müzik, sufî müzik festivalleri gibi bir çok festivallere, hatta 1994 Woodstock festivaline (vay canına) çağırılmaya başlanmış.

Bir çok kez Amerika, Kanada ve Avrupa turnesi yapmışlar.(En çok da Kanada ve Fransa'ya gitmişler).

Sahi Sufî müzik denilince akla ilk gelenin Mevlevi Sema Ayinleri olduğu ülkemizde bu grup neden bu derece bilinmiyor acaba?

Bir keresinde Konya'da Qawwali (Hint usulü sufi müzik, peygambere methiye, hatta Mevlid-i Şerif diyelim :) gecesi düzenlenmişti, her yerde Nusrat Fateh Ali Khan (türün en büyük temsilcisi) posteri vardı, hayret etmiştim!

Müzik olayları söz konusu olunca, terör korkusu yüzünden Beyoncé konseri, hem de üst üste iki kere iptal edildiğinden, Rammstein Türkiye'yi sürekli teğet geçtiğinden (nihaaaaaaayet bu sene geliyorlar, diplomatik başarı! Onda da kendi başlarına değil, Sonisphere festivali çerçevesinde geliyorlar), OTEP Türkiye'nin haritadaki yerini bile bilmediğinden, Marilyn Manson'ı bu diyarlardan sağ salim gönderebilme endişesi yaşadığımızdan, Jajoukalılar için çok da fazla umutlanmam gerektiğini düşünüyorum. (Bu arada karşılaştırdığım kişilere bakar mısınız, bir yuh da kendime armağan ediyorum buradan :) )


 
2009 yılında çıkan, kayıtları 2007 yılında Portekiz - Centro Cultural de Belém'den alınan,
ilk konser albümleri, "Live Vol. 1"

---------------------

Elbette bu arada yine boş durmamışlar ve çeşitli filmlerin soundtracklarında da kendilerine yer edinmişler:
Ornette: Made in America (1985), The Sheltering Sky (1990), Naked Lunch (1991), The Cell (2000)...

İçlerinde özellikle The Cell / Hücre'nin bambaşka bir yeri var.

Jennifer Lopez kişisinin, beklenmedik şekilde mükemmel bir oyunculuk çıkarttığı, sembolizm, bilinç altı, rüya, korku gibi bilumum kavramın tavan yaptığı, mükemmel bir film.

Filmde çöl, dış dünyadan tamamen izole olmuş hasta bir çocuğun bilinç altını simgeliyordu.

Söz konusu çöl iken, çöl müziği de olmazsa olmazdı.
Bu yüzden direktör Tarsem Singh, kendi gibi etnik müzikle, dahası ortadoğu mistisizmiyle haşır neşir olan Talvin Singh ile, aynı zamanda da film müziklerinin ağa babalarından Howard Shore ile irtibata geçerek, bu konuda destek istedi.

Jennifer Lopez'in ata binebildiğini bilmiyordum.


Böylelikle Turntable'ını kuşanan Talvin, başından beri birlikte bir proje gerçekleştirmek için fırsat kolladığı Master Musicians of Jajouka'nın kapısını çalmaya gitti.

Aile büyüklerini toplayıp Londra'ya gittiğinde ise Londra Philharmonic (onlar halka değil, fil!) Orkestrasının başında Howard Shore onları bekliyordu.

Ucundan kıyısından örtüşmeyen kaideleri olan bu iki farklı müzik türünü bir araya getirmek Howard Shore için son derece ilginç (ve son derece güzel) bir deneyim olsa da, Talvin Singh'in en başarılı çalışmalarından biri de böylece ortaya çıkmış oldu:


 "Master Musicians of Jajouka Featuring Bachir Attar" adında, 
film için yapılan "You Can Find The Feeling" şarkısını da içeren,
World, Techno, Trance tarzlarında, şahane bir albüm. (2000).

---------------------

İşin böyle eğlencelik yanı olduğu kadar, sabahtan beri diye diye bitiremediğim bir de dinî kısmı varmış tabii.

Yatakların altından veya banyo küvetinden fırlayan, uzun siyah saçlı psikopat kız çocukları kadar orijinal olmasa da, doğal olarak bu eski toplumun da bazı batıl inançları varmış. Hatta antik dinlerinin izlerini hala taşıyorlarmış.

Örneğin, Şehvet Tanrıçası Qandisha, halen insanların peşini bırakmamış, yine arasıra şelalelerin arkasındaki gizli mağaralardan çıkıp insanlara saldırmaya, dans şeklindeki ayinlerini yapmaya devam ediyormuş.

Grubumuz o ayinlerden birini Apocalypse Across the Sky'a da almış:

"Bujioudia Bujioudia Dancing with Aisha Qandisha"

Tabii bu Qandisha'ya hizmet eden garip cinler de varmış. Onların adı da Bujioudia veya Boujeloud imiş. Koyun postu giyen, flüt ve def çalan, histerik bir yaratıkmış.



Muhammed Hamri'nin "Tales of Jajouka" serisinden bir Boujeloud Tasviri


 Ayin esnasında bir Boujeloud

Gariptir, bu Boujeloud denilen cin, adı söylenince gelmiyormuş veya Fas halkı "9 harfliler" demek zorunda hissetmiyormuş!
Hatta şehirlerinin en güzel kapılarından birine Bab-ı Boujeloud (Boujeloud Kapısı) adını bile vermişler.

Bana Babil'deki "İştar Kapısı"nı anımsattı.


Ve aynı zamanda peygamber için de şarkılar söylemişler. Hele bir tanesinin adı hayli ilginç:

2006 yılında çıkan albümün adı "Boujeloud" olmasına rağmen,
bu ilginç şarkılarının adı "Allah Wa Mohammed Al Houb Tennany"
"Allah And Mohamed Kiss My Heart"

Bir de, sanki tüm müslümanların aralarında anlaşmışçasına, en azından melodisiyle bildiği "Taleal Bedru Aleyna"nın, kendilerine özgü olan "Talaha l'Badro Alaina" versiyonu var ki...

Zannedersiniz bir peygamber karşılanmıyor da anlı şanlı düğün alayı geçiyor karşınızda :)

Yani insanın içinde İslamla ilgili herhangi bir duygu olmasa bile, sırf bu Jajoukalıların kahkahalarla söylemeleri hatrına bile dinlenir, o derece, eğlenceli!

Sözleri ve müziği de alıştığımızdan biraz farklı olduğu için, zaten İslamla sarmaş dolaş müzik severlerin iyice kalbini çalar artık...

Bu arada;
Tamam mitoloji dedik, İslam dedik, Sufizm dedik ama, işin bir de Trans yönü var.

Mevlevilerin Sema yapmaları; Mısırlıların, Mevlevilere benzeyen ama biraz daha farklı bir tarzı olan Tannura ile dönmeleri; Anadolu Alevîlerinin Semah'a durmaları, Caferilerin Kerbela Şehadetini anarken kendilerini zincirleyip jiletlemeleri, Hinduların Mantra okurken özel bir duruşla, hatta Yoga yaparak oturmaları ve bu yollarla kendilerinden geçmeleri gibi, Jajouka'da da Jidba denilen, önce yavaş yavaş ileri geri sallanmayla başlayan, ardından headbang'e benzer şekilde tüm vücudu savurmayla devam eden, her ileri-geri gidişte "Ya Allah" denilen veya Allah'ın isimlerinden biri söylenen, bir süre sonra bayılmalar yaşanmaya başlayan bir transa geçme yöntemi var. Geçiş hissini arttırmak için arasıra tütsü niyetine nane yaprakları yakılıp gezdiriliyor.


Dikkat: Telif Hakkı Vardır!!! Hakkı erkek ismidir!!!
Bu gördüğünüz son üç resim buradan alınmıştır.
"Sil ulan" derse hemen silerim, hiç acımam!

Bizim kültürümüzde bu işler iç huzur ve sükunet ile sağlanırken, değişik kültürlerde de coşku, haykırış ile sağlanıyormuş demekki...

Şimdi bu kızmak, yadırgamak için bir sebep mi?

Mevlana görseydi "bu bir fitnedir" der miydi?

---------------------

İşleri güçleri, yeni aile bireylerine müziklerini öğretip kültürlerini gelecek nesillere aktarmak, koyun gütmek, eğlenmek, üç günlük dünyada hayatın tadını çıkartmak, İsa'yı da, Musa'yı da gücendirmemek, bunun yanında Muhammed'i de onurlandırmak, Sidi Ahmad Sheikh'i de gururlandırmak olan bu Şakşukacı amcalarımız her gece, köylerinde turistleri ağırlamaya devam ediyorlar, elleriyle nane çayı servis ediyorlar, tüm fotoğraf isteklerinize gülerek hatta komik tipler yaparak cevap veriyorlar. Hatta onlar da sizin fotoğraflarınızı çekiyorlar! Hatta da hatta isterseniz size de çalmasını (şarkı!) öğretiyorlar.

Gösteri çadırı ve Jidba için ısınma hareketleri yapan iki izleyici.
Not: Emmimgiller kızmasın, bu resim de buradan alındı.

---------------------
İşte böyleyken böyle sevgili okurcusular :)
İlginç müzik alışkanlıklarımın ilginç örneklerinden birini, Jajouka Musiki Korosu ve Saz Heyeti'ni tanıtmış oldum böylece size. Dilerim siz de en az benim kadar sever, hayran kalırsınız.

Bunun yanında toplumumuzun yarayan kanalarından bazılarına da azıcık çomak soktum, yapmayacağımı söylediğim halde lisanımı sürçtürdüm dayanamayarak. Kimseyi gücendirmediğimi, kızdırmadığımı umuyorum.

Elimden gelse buraya adamların aldıkları nefesleri, hatta horlama kayıtlarını da koymak isterdim ama malum sebeplerden ötürü canım blogumun hak ortasına "Bu siteye erişim İstiklâl Mahkemesi kararınca engellenmiştir" yazılsın istemiyorum.
Yine de biraz araştırmayla bazı albümlerine ulaşmak mümkün.

---------------------
Müzik harikadır; müzik müthiştir; müzik, Allah'ın kullarına verdiği en güzel hediyelerdendir; dahası müzik, Allah'ın kullarını yaratırken içlerine yerleştirdiği bir ölçü birimidir!

Bir ritmi, belirli bir melodisi olmayan hiçbirşey yoktur.

Kalbin atışı, nehirlerin yükselip alçalması, gezegenlerin hareketleri, yıldız haritaları, altın oran, hastalık döngüleri, aşk...

Herşeyin sadece kulakla ve birazcık dikkatle, kolayca duyulabileceği bir müziği vardır.

Ruhunuzun müziğini doya doya tatmanız dileğiyle :)

Sevgiyle ve müzikle kalın
(^_^)

---------------------
 Boujeloud ayinlerinden birinde, Boujeloud'u canlandıran sevimli bir ağabey.
Çalan şarkının, romantizm anlayışında çığır açan adı ise:
"Al Younic Sharbouny Ate"
Your Eyes Are Like a Cup of Tea
Gözlerin, Bir Fincan Çay Gibi, Ey Sevgili :))

4 Yormuyorum:

egemen dedi ki...

Kate Winslet İslam'ı mı seçmiş :O
Ne muhteşem ne muhteşem!

Acaba biraz dinlesem ben de kapılabilir miyim bu coşkuya :)

Bu arada yeni blogpostalarını bekliyoruz ^^ neredeyse bir ay olacak! :D

egemen dedi ki...

Bu arada yanlış profille yollamışım mesajı, düzelttim hesabı geri :P

Syrano dedi ki...

Bir de filmde çok sevimli namaz kılıyordu Kate :))
Hani küçük çocuklar ilk öğrendikleri zaman böyle bi badi badi halleri vardır ya, aynen öyle :))

Valla abi daha önce bi sana da bulaştırmaya çalışmıştım ama pek sarmadı demiştin, ısrar etmediydim onun üzerine :) Ama artık damara göre şerbet vereceğim, yeni yöntem uygulayacağım, Fas'lı yapacağım seni :))

egemen dedi ki...

Ayıpsın :D Faslı suikastçiydim ya bir zamanlar :D
Yap beni faslı, çalalım moroccodan :D