Kışlar güzeldir hanımefendilerim, beyefendilerim.
Hatta güzel olan bir mevsim varsa o da kıştır, gerisi boştur, yalandır, göz boyamadır.
Bence her gün kış olmalı, hayat hep kışta geçmeli, baba bize kış almalı, hepimiz çok çalışmalı ve büyüyünce kış olmalıyız, ben bugün yolda kış görmeliyim.
------------------------
Bir kere İlkbahar denilen o ne idüğü belirsiz oluşum tamamen yalancıdır, iki yüzlüdür, üç kağıtçıdır, dört kandırıkçıdır!
Birgün sıcaktır, bir gün soğuktur, bu yüzden herkesi hasta eder. Dışarıda kafam gibi güneş pırıl pırıl parlarken siz o kafayı daha pencereden uzattınız mı ya nezle olursunuz, ya grip, yada mevsimsel depresyon.
Bir de bu var ha, mevsimsel depresyon!
Yani hayatta herşeyimiz çok yolunda, bizi sıkıntıya sokacak birşey yok da bir bu mevsim değişiyor diye depresyona giriyoruz.
İşte ilkbahar daha bu dakikada sahtekarlığını belli eder.
Sonra bir de sonbahar vardır.
Yani ilkinden çok tatmin olmuşuzdur da sanki, bir de sonuncusunu yaşarız. Hani çünkü kış gelecek ya, kış kötü, kış tü kaka ya. O yüzden son birkaç gün daha mutlu olabilmek için lutfen bir sonuncu bahar daha gelir.
Bu sonbahar da en az adaşı ilkbahar kadar aldatıcıdır.
Daha kötüsü sinsidir, arkadan kuyu kazar, önden yüze güler, yandan çelme takar.
Sonbahar, mevsimlerin Ferhundesidir! Cemile için Caroline, Sezar için Brütüs ne ise, mevsimler için de sonbahar odur.
Duygusallık izlenimi yaratır.
Sarı renginin aldatıcı, göz boyayıcı, sahte heyecanları tetikletici özelliklerinden sonuna kadar yararlanır.
Adı bir kere sahtedir.
Bak bu son bahar, bundan sonra bahar olmayacak, bu herşeyin sonu, dünyanın, hayatın, aşkın sevdanın sonu geldi. Hiçbirşey eskisi gibi olmayacak vıdı da vıdı...
Peeeeeh, yörü git allasen!!!
Ve baş düşman yaz!
Yaz, kışı çekemiyor oluşunu ilk önce adından belli eder.
Kış ne kadar alfabenin ortalarından harfler seçtiyse, yaz da bir başından iki sonundan seçerek ve inadına tek hece kullanarak muhalefet eder.
Burada yaz mevsimini yerin dibine sokacak kadar kin ve garez kusabilirim. Kusacağım da nitekim.
Kahrolsun Yaz!
Go home Yaz go home!
6. Yaz, Defol!
------------------------
Neden bu böyledir?
Neden yaz bu kadar kötüdür?
Şimdi canlar,
Aşk dediğimiz şey, taşa da tesir eden bir mevzudur, dorpağa da. Bu bilinen birşey.
Aşkı ortaya çıkartan birkaç önemli etkenden biri heyecandır. Heyecanı ortaya çıkartan pek çok önemsiz etkenden biri de sıcaklardır.
Siz mesela hiç buzdolabında saklanan bir tavukta heyecan belirtisi gördünüz mü?
Elbette göremezsiniz.
Mesele o öznenin tavuk olmasında değildir, mesele bulunulan mekanın buzdolabı olması da değildir.
Mesele, sıcaklığın olmamasıdır!
Yaz da aynen böyledir işte.
Yaz mevsimi, insanların aklını sıcakla çeler. Bir insanın normalde yapmayacağı bilumum salaklığı yaptırır bu yöntemle.
Kendinizi ayağınızdan bağlayıp uçurumdan fırlattırır, yamaçlardan paraşütle atlattırır, kendinizi çekici, alımlı, böyle Eros gibin, Afrodit gibin birşey hissettirir, soyunma ihtiyacı doğurtturur.
Aşık olasınız yokken bile aşık ettirmeye çalışır ve bu alçakça komplo yüzünden içine düştüğünüz utancı "yaz aşkı" gibi saçma ve ucuz bir tabirle örtbas etmeye çalışırsınız.
Oysaki suç sizde değildir!
Kalp o sıcakta sadece heyecana odaklanmışken, başka birşey düşünmemek elde değildir. Suç yaz mevsimindedir!
Pekiiiiiiiiiiiii,
Kış nasıldır?
Kışın aşka etkisi nedir?
Neden kış daha iyidir?
Kış, eğer ekvatorda veya tropikal bir adada yaşamıyorsanız veya burada beni haksız çıkartıp bozmaya çalışmak gibi bir planınız da yoksa, soğuk olduğu bilinen bir mevsimdir.
Soğuk, duyguları dinginleştirir. Uçarılığı, aşırılığı önler.
Bakmayın siz, arasıra haberlerde karlar içine çırıl çıplak dalan emmiler görüp "anaaaa heriflere baaaak, eksi bilmem kaç derecede donla yüzüyor" diye şaşkaloz oluyoruz ama onların zaten ateşleri başlarına vurmuştur. Yapacak birşey yok.
Hasılı kış, heyecan doğurmayan, duygularınızla başbaşa kalabileceğiniz, nadide bir mevsimimizdir.
Bu nedenle de, aşk gibi heyecanın en âlâsını yaşatacak bir duyguda sıcağın kandırıcı etkisi en başta kalkmış olur.
Böyle bir mevsimde, böyle bir soğuklukta, aşık olacak heyecanı bulabilmek için kendinizi zorlamalısınız. Çalışmanız, çaba sarfetmeniz gerekir.
Üstelik sadece sizin çalışmanız da yetmez, aşık olduğunuz kişinin de kalbine o heyecanı yerleştirmeli, onu dış etkenlerin sıcaklığıyla değil, kendi alın terinizle, el emeğinizle, göz nurunuzla çalışıp kazandığınız, kendi sıcaklığınızla sarmalısınız.
İşte gerçek aşk budur, işte insan olmanın, işte medeniyetin, işte tunç, demir, bakır ve cilalı taş devrinin anahtarı budur!
------------------------
Mesele sadece aşk olsa, duygular olsa yine iyi.
Örneğin sıcağın çaresi yoktur, ama soğuğun vardır.
"Ayol şimdi klima denen birşey var ne kadar da cahalsın" demeyin efendiler. İşin ekonomik boyutu bir yana, o klimanın sağladığı serinlik hissini gerçekten inandırıcı ve tatmin edici buluyor musunuz? Elinizi vicdanınıza, sapkayı da ortaya da koyarak bunu bir söyleyin bana!
Ayrıca klima şunun şurasında 15-20 yıllık bir mesele.
Oysa kışın bir soba gibisi var mıdır? Ki kendilerini burada uzun uzadıya irdeledim...
Haydi sobayı da geçelim.
Kışın üste giyilecek fazladan bir giysi çoğu şeye çare olabilirken, yazın ne kadar soyunup dökünsek daha fazla afakanlar basıyor.
Yazın serinlemek için dondurma, vantilatör gibi ticari; havuz, banyo gibi, sulu; yatıp uyumak gibi vakit öldürücü bir sürü yorucu eyleme girmek zorunda kalırız. Ve bunları da yine kendi isteğimizle yapmayız!
Zirilyon tane reklamla beynimizi taciz ederlerken, bir yandan eş dost, hısım akraba dayatmasıyla "ay gel pilaja gidelim, ay boşver yatıp uyuyalım, aman sıcaktan baydım şuraya biraz uzaniim" şeklindeki aile baskısıyla kendimizi bunları yapmaya mecbur hissederiz.
Oysa kışın ısınmak için,
Sıcacık bir soba, çıtır çıtır bir simit ve yanında sıcacık çay, hatta salep; ince bir atkı, bere; yahu hiç olmadı bir tatlı tebessüm yeterlidir ya. Birbirine sokulan iki sevgilinin sıcaklığı karşısında, yazın zoraki sıcaklığının lafı olur mu hiç?
Ayrıca kimse size çayın kaçınılmaz bir çözüm olduğunu söylemez, bu tamamen sizin zevkinize bağlı birşeydir. İstediğiniz atkıyı sarabilir, sonuna kadar rüküş olabilir, üstelik buna rağmen daha bir sevimli bile olabilirsiniz. Sevgi hususuna daha değinmedim bile :)
------------------------
Yazın insanların yapacağı birşey yoktur. İş vakti değil, okul vakti değildir.
Tabii elbetteki yaz tatilini bile size zehir etmek için yaz kursları, yaz okulları, yaz mesaileri gibi, yaz mevsiminden nemalanan "yaz mafyaları" her zaman olacaktır, orası ayrı!
Ama genellikle yaz, insanların pek birşey zorunluluğu hissetmediği, dolayısıyla kendilerini o an akıllarına nasıl estiyse öyle ifade edebilecekleri bir mevsimdir.
Yazın tanıştığınız insanın, kışın sergilediği davranışlarına şaşırmanız, veya kış boyu omuz omuza çalışığınız o mülayim odacının, yaz gelince arsız bir playboy olduğunu öğrenmenizin sebebi işte budur.
Kışın ise insan kendisi olmak zorundadır.
Azıcık sosyal çevresi olan her insan, kış boyunca o sosyal çevreyle irtibat halinde olacağı için asla kendini zor durumda bırakmak istemez.
Bu yüzden daha az yalan söyler, daha temkinli davranır, daha planlı yaşar. Bu, ayrıca kışın getirdiği o dinginlik hissinin de bir etkisidir.
Öteki türlü ise büyük ihtimal mükemmel bir yalancıdır ve maskesi, sizin yokluğunuzda, yazın gittiği yerler, takıldığı mekanlarla bir güzel düşer.
------------------------
Mevsim kandırmacalarının en bariz ve kolay kanılan üç kağıtçılıkları ise renklerdir.
Örneğin ilkbahar adındaki acemi kalpazan, çiçekleri açtırmak, ağaçları tomurcuklandırmak, böcekleri kımıldandırmak suretiyle, tabiatı bir hareketlenmeye sevkeder. İnsan daha kendine bile gelemeden, "nooluyoruz lan" deyiverir.
Yaz denen büyük sahtekar, en tehlikeli kaçakçı, tüm yan kesicilerin efendisi, Haşhaşî lider, hem buraya kadar saydığım tüm etkileri yayarken, bir yandan da herşeyi kendine özgüleştirmeye çalışır. Herşeyde bir ayrı hareketlenme, ayrı bir kıpır kıpırlanma vardır. İnsanlar topluca sihirli mantar yemiş gibi bir o yana bir bu yana şaşkın şaşkın koşturup durur. Tam olarak neyin gerçekten güzel, neyin gerçekten çirkin olduğunu anlayamaz çünkü herşey yazın büyüsü altındadır. Topluca bir halisülalos... Eee şey, halüs, ım, hülosla... Yani bu tür yapay gündemlerle, bu tür hasil, ya hal... Yani adını söylemekte, kelimeyi telaffuz etmekte güçlük şekiyorum...
Sonbahar adındaki at hırsızlığından emekli, jübilesini sahte para basarken yakalanarak yapmış kalpazan mevsim ise, herşeyi sarıya boyamaya çalışır. Herşeyi kendi etkisi altına almak istiyormuş mesajı vermeye uğraşır. Bazılarımız da bunu yutar ve "ayyy çok romantik, vayyy çok hüzünlü, oyyy ne de duygusal" diyerek kendini kandırmaya, hatta şiirler yazmaya başlar. Oysaki hiçbirşey sarı değildir. O sarı ağaç sahtedir, bir zamanlar yeşildi o, o çiçekler de bir zamanlar bembeyazdı. Gök yüzü bile maviydi ama sarı oluverdi bir anda. Resmen göz boyama, sahtekarlık bu!
Oysaki kış...
Ahh o kış...
O güzeller güzeli, nadide, cici, temiiiiiizzzz, tatlıııııı... Aman da aman, hanimiş kış, kuzuuuum, mevsim misin sen??
Kış mevsiminde birşeye anlam verebilmek için uğraşmak gerekir canlarım.
Ağaçlar yapraksızdır, otlar, böcekler, yoktur. Varsa bile biz onları göremeyiz, çünkü herşey beyaz bir perde altındadır!
Başka bir deyişle, renk yoktur.
Aklınızı çelerek öyle zannetmenize neden olacak bir durum yoktur yani. Boş bir boyama kitabı gibidir doğa, isterseniz mor ağaç bile çizebilirsiniz, herşey hayal gücünüze bağlıdır. Kimse size papatyalar sarı-beyaz renkte olacak veya, bu dağlar toprak rengindedir, şu çimler ise yeşildir diyerek dayatamaz!
Ayrıca şu an o bembeyaz dağlarda neler olduğunu asla bilemezsiniz. O dağların neler sakladığını da. Bir gizem vardır.
Anlayabilmek için işin derinliğine inmeniz gerekir, kafa yormanız gerekir, uğraşmak gerekir. Böyle bir durumda sahte ve yapmacık hislerle bir yere varılamaz.
Herşey eşit ve adildir, tüm şartlar ortaktır.
Bir çınar, bir meşe ve bir kavak arasında hiçbir fark yoktur. Anlayabilmek için burnunun dibine kadar gidip incelemeniz, araştırmanız gerekir.
Kimse sizi renk cümbüşü ile kandıramaz!!!
------------------------
Hem bir kere, kaçımız sahilde yaptığımız kumdan kaleyi, bir saat sonra yerinde sapa sağlam görebilmiştir ki? Yarına kalıntılarını bulmak şöyle dursun.
Birinin üstüne basmasına bile gerek yoktur.
Zamanla suyu kuruyunca kendi kendine yıkılır, yada gelir dalgalar temizler. Rüzgardan aşınır gider...
Kısa ömürlüdür yani.
Oysaki kardan adamlar öyle midir?
Değildir!
Biri hususi olarak gelip katletmediği sürece, kardam adamınız ne kadar hilkat garibesi olursa olsun asla yok olmaz, kış boyunca yaşayabilir.
Sahi katledilmek demişken, onun bile mutlusu ve mutsuzu vardır.
Yazın sıcağından ölmek veya yanarak ölmek, tartışmasız acı vericidir. Bitmek bilmeyen, tahammül edilemez bir acı. Kurtarılmak zor, tedavi olmak daha da zordur.
Kış soğuğundan ölmek veya donarak ölmek ise ölüme giden yolda huzurlu, hatta mutlu bir süreçtir.
Bir süre sonra acı çekilmemeye, hatta sıcaklık bile hissedilmeye başlanır ve ölüm uyku anında gerçekleşir.
Ölüm anında kaç kişi böyle bir lükse sahip olabiliyor ki?
Hiçbirşey hissetmeden, huzurlu, sıcak bir uykuda hayata veda etmek.
Sırf ölmek için bile kış mevsimi en iyisidir diyebilirim.
Yine de çok fazla emin değilim, zira daha önce bir kaç kere donarak ölmedim veya donarak ölen biriyle konuşmadım, kendisi de gelip bana anlatmadı.
Lakin bilimsüel kişilerin görüşü bu yönde. Ben de ölümün yalancısıyım...
------------------------
Bir de efendilerim, nacizane, benim kışlarım vardır.
Belki kaderin bir cilvesi, belki kozmozun koşulları, belki de eşyanın tabiatından dolayıdır bilemiyorum ama, tüm güzel anılarım hep kışta saklı.
Aşk, bir çimdik kar olup içimde eriyip gitmişti mesela.
O yukarıdan minicik minicik kar topları atar, ben de aşağıdan ağzımla yakalamaya çalışırdım.
Kısacık bir ders arasında, bir damlacık boyumla, yaşadığım en romantik dakikalar bunlardı.
Ben başımı havaya dikmiş ona bakarken, aynı zamanda gökyüzü gri, hava soğuk ve zehir gibi duman kokuluydu.
Sürekli yukarı bakmaktan mütevellit bir yerden sonra başım dönmeye başlamıştı fakat ben çok mutluydum, aşırı derecede mutluydum.
Belki de aslında mutluluktan başım dönüyordu, şimdi tam olarak hatırlayamıyorum. Ne de olsa üstünden 10 yıldan fazla zaman geçti...
Sonra o duman kokusu ne kadar da güzel birşeydi?
Geniz yakan, hasta eden, yataklara bile düşüren yoğun şehir dumanını beğenen tek insanın ben olduğumu düşünüyorum.
Arkadaşlarım beni pek tanımazlardı, her sene farklı bir okulda, farklı bir şehirde gezinip duran birinin köklü ilişkiler kurması beklenemezdi zaten.
Ama hiç olmazsa kar topunu rastgele çocuklara değil de, tanıdığım kişilere fırlatmak daha zevkli olabilirdi.
Bu nedenle, kar yağdığında evden dışarı, arkadaşlarımla kar topu oynamaya değil, karla karışık duman koklamaya çıkardım.
"Her evde bir ocak yanar ama üstünde et mi pişer, dert mi pişer" derdi annem.
Belki o kokuyla birlikte evlerin dertlerine ortak olurdum.
Belki de aslında hiçbiri umurumda değildi, sadece beni ilgilendiren evi, onun evini düşünürdüm.
Ya da belki tiner tarzı bir bağımlılığa dönüşmüştü benimkisi, çünkü hiçbir zaman dumansız kışlar yaşayan şehirlerde yaşayamadım :)
Şimdi bile ne zaman yolda sevgililer görsem, el ele, kol kola, onları kar topu oynarken, kar topu oynayan herkesi de sevgili olarak hayal ederim.
Aşk kar, kar da aşktır benim için.
Göz alabildiğine beyaz, tertemiz, el değmemiş, içinde neler sakladığı bilinmeyen...
Yada sadece aşk olarak değil.
Biriyle birşeyler paylaşmak için en uygun öge yine kar, en uygun mevsim yine kış oldu benim için.
Diyorum ya, tüm güzel anılarım, bende derin izler bırakan neredeyse herşey...
Hep kış, her zaman kış.
------------------------
Yine de şunu söylemeden geçmeyeyim,
Aslında siz bana pek aldırmamalısınız. Erken ömrünün hatrı sayılır bir kısmında, ilkbaharda yazılı stresi, sonbaharda okula başlama stresi yaşayan, yazın tatilde kendini bilmez bir şekilde tanımadık tatil mekanlarında ailecek sıkılarak eğlenen, şimdi de şu yaşa gelip böyle apışıp kalan, benim gibi biri için doğal olarak en güzel mevsim kış olacak, diğer mevsimler tü olacak, kaka olacak, dışkı olacak, istifra olacaktır.
Ha demiyorum ki mevsimler sütten çıkmış ak kaşıktır, asla! Onlar ne mal olduklarını çok iyi bilirler, sadece bilinmemesi için uğraşırlar.
Pis mevsimler, hepiniz kötüsünüz!
Bir tek kış bana bu kadar sahip çıktı diye seviyorum yoksa ey kış, sen de az değilsin.
------------------------
Derken sayın seyirciler,
Yine bir kere daha allem edip, kallem edip konuyu aşka getirmenin gururunu yaşıyorum.
Ama ne yaparsınız işte, insan en çok hasret kaldıklarından dert yanarmış.
Tıpkı bu şehre de 4 yıldır doğru dürüst kar yağmamış olması gibi.
Yaygınlaşan doğalgazlı ısınma yöntemleri yüzünden içime doya doya geniz yakan, baş ağrıtan, ciğerleri yırtarcasına öksürten fakat beni bilinmeyen bir sebepten mutlu eden o şehir dumanını içime çekemeyişim gibi...
Ve daha sonsuza kadar hep içimde kalacak pek çok şey gibi...
Teşrif ettiniz, bir soğuk, karlı kışlı yazımı okudunuz yahut göz gezdirdiniz, şimdi de sevgiyle kalınız efendim. Yine bekleriz.
(^_^)
------------------------
Bir gün öleceksin kardan adam, ama unutulmayacaksın, hep içimde yaşayacaksın.
Sana olan saygımdan asla kumdan kale yapmayacağım.
Yapılan tüm kaleleri de tekmeleyeceğin.
Huzur için de uyu eski dostum.
2 Yormuyorum:
"Sonbahar, mevsimlerin Ferhundesidir! Cemile için Caroline, Sezar için Brütüs ne ise, mevsimler için de sonbahar odur."
muhteşem bir tespit olmuş, dağılarak okudum :)))
Kış güzeldir gerçekten.kışın bir çok insan eşittir, kimsenin tatil anılarını dinlemek zorunda kalmazsınız.Herkes ya evdedir ya okuldadır/iştedir. Kış evde güzeldir aslında. Yağmurlu günlerde bozuk taşlı kaldırımların kurduğu hain tuzaklara düşmediğiniz sürece.("fake kaldırım taşı" adını verdiğim, adımlarımızı daldırdığımız yapay gölcükler.)
Ancak bahardan yaza geçiş döneminin akşamları da güzeldir.Hafif bir esinti olur. Yaz ve sonbahar konusundaysa tamamen size katılıyorum :)
Ben de fake kaldırım taşını sevdim, sık sık kullanırım artık ben bunu :)) Anlaşılmıyor da hiç, Mısır piramitlerindeki tuzaklar gibi :))
Yorumunuz için teşekkürler efendim, yine bekleriz :)
Yorum Gönder