Kınayı Getir Aney Techno Mix. (by DJ Syrano)

Yazlar konusunda ne kadar radikal, ne kadar gudikal ve ne kadar Benical düşüncelere sahip bir terelelli olduğumu bir zamanlar öfkeyle dile getirmiş biri olarak yine de ufak tefek güzel yanlarını es geçersem olmayabilir...

Düğünler iyidir mesela,
En çok da yazın iyidir.

Tamam düğün deyince işin içine "sünnet düğünü" de giriyor ve açıkçası bir erkek kişisinin malum uzvunun kesilmesi neden böyle evlere şenlik, aleme ibret bir kutlama vesilesi oluyor bilmiyorum.

Ama benim asıl ilgi alanım, e doğal olarak, böyle evlenmeli, aşklı, danslı, valsli, kınalı mınalı düğünler...

Bir de bir zaman gelir, sanırım her umursayan insanın hayatında daolur bu, böyle sanki kavilleşilmiş gibi tanıdık tanımadık her insanın sapır sapır evlenesi tutar bir dönem içinde.

Yan mahallede bir düğün olur, komşunuz evlenir, arkadaşınızın arkadaşı evlenir, arkadaşınız evlenir, sonuçta evlenme ihtimaline (sizin istemenizle olsun veya olmasın) uzak düşmüş biri olan siz hariç herkesin evlenesi gelir böyle.

Misal efendim bu yaz.

Bu yaz 26 düğüne gittim. Gitmişim daha doğrusu, fotoğrafları açtım, gelin ve damatları saydım, böyle bir sonuç çıktı.

Diyeceğim bu değildi ama fırsatını bulmuşken deyivereyim, o düğünlerden sadece 4 tanesinin davetiyesi geldi elime, onun dışında ya Facebook'ta taratılmış davetiyeye etiketlendim, ya da bir arkadaştan haberini aldım ve doğrudan değil dolaylı davetli oldum, ha bir ikisinde de lutfen arandım, davet edildim.

---------------------------------

Neyse efendim.

Hasılı deliler gibi, hunharca, kıtlıktan çıkmışçasına, evlenildi, barklanıldı, bebeciklenildi vs vs vs...

Bakın burada yanlış anlaşılma olmasın,
Size evlenmeyin demiyorum , hobi olarak yine evlenin.

Ama geldiğiniz yeri unutmayın be anam babam, unutmayın be ağam beyim, unutmayın bee...

Sen şişman oğlan!!!

Sen değil miydin daha düne kadar, "ulan ben mutlu olmayacaksam kimse de mutlu olmasın, ben böyle hayatın taaa..." diye dünyanın yedi ceddine düz giden???

Altın halkayı görünce mi aklına geldi "asıl hayatın şimdi başladığı", ha bitenem, ha dönekciğim?

Peki ya sen şam şeytanı?

Bundan sonra "bir dişi köpeğe daha güveneni kuduz köpekler kovalasın inşallah"tı hani?

Damatlıkla kamufle olacağını mı zannettin yoksa?

Hele beyaz saçlı peri kızı, hele seeeen!!!

Hani erkekler bu dünyada uğruna bir dakika bile harcanmayacak kadar bayağı yaratıklardı? Hatta ne kadar iyi bir arkadaşın olsam da ben bile?

Hal böyleyken neden davetiyenize "Ben X hayatımın erkeğiyle, Ben de Y hayatımın kadınıyla vattırı vızzırı..." diye edebiyat parçalayan saçmalıklar yazdırdınız madem?

-------------------------------------

Kızdığım ettiğim de yok aslında, hatta için için gülüyorum bu hallere...

Yaa işte büyük konuşmamak lazımmış diyorum hatta.

Ne kızacağım ya, bana ne; deli miyim manyak mıyım, alla alla... Gayet insancıl salaklıklar bunlar.

Hepimiz ömrümüzde en az bir kere sövgülerle süslemişizdir geceyi ve ilk doğan güneşte o deminki küfürbaz biz değilmişçesine edepleniveririz, gözlerimizin içi güler.

Ben mesela,
Her fırsatta, kıldan tüyden bir sebeple hayata küserim, dünyayı suçlarım, gezegenler arası kozmik dengenin sülalesine hayır dualar ederim.

Ne bileyim, ilkokul öğretmenimi suçlarım falan.

Sonra mesela yolda yürürkene bir pipet görürüm, hangi meyve suyu kutusundan düştü acaba derim, sonra acaba vişne miydi derim, acaba hangi çocuk düşürdü derim, sonra kıytırık bir yoldan hayatın gelip geçiciliğine ve aşkın ne güzel bir duygu olduğuna bağlarım mevzuyu...

Yani tamam sayın sövün ama bir yerde de tutarlı olmak lazım, prensip sahibi olmalı falan filan...

-------------------------------------

Neyse yaa ne diyordum, konu nereye kaydı.

Sonraaaa bir diğer mevzuu da, bu evlenicilerin tanışma faslı.

Bu yaz gittiğim her 3 düğünden 5'inde, yada yuvarlak hesap her 10 düğünden 20'sinde, gelin ve güvey kişileri bir arkadaşlarının düğünlerinde, doğum günlerinde veya ortak arkadaş buluşmalarında tanışmış.

Yani kendimi resmen lafa karışan üçüncü, dördüncü, hatta hiçinci kişi gibi hissettim!

Bir düğünde kız tarafıydım, gelin liseden arkadaşımdı. Nasıl tanıştınız diye soruyorum. Bizim sınıftaki diğer kızlarla toplanmışlar 5-6 kişi birgün, bir 5-6 kişi de onların kuzenleri mi varmışmış neymiş, işte bu damat aslında bizim bilmemkimin kuzeniymiş, tanıştırmışlar, derken olaylar gelişmiş.

Bir başkasında sordum, arkadaşının düğününe gitmiş, oradaki damat tanıştırmış bunları, sevmişler birbirilerini derken bugünlere gelmişler.

Birinde de damat arkadaşımdı, bir akrabasının sevgilisi varmış, o tanıştırmış bunları. Onlar evlendikten bir hafta sonra da şimdi bunlar evleniyorlarmış.

Annemin bir öğrencisinin düğününe gitmiştim, bir nevi pasif davetli gibi birşeyim. Ki davetlilerin çoğu benden 3-4 yaş küçük kişiler, gelin ve damat da dahil. Bunlar da üniversitede tanışmışlar, yine ortak arkadaş bilmemne zımbırtılarıyla.

Daha gidiyordu bu böyle.
Bir yerden sonra onlar anlatmaya başlarken ben cümleleri tamamlamaya başladım, onlar aa nereden biliyorsun deyince de hiiiç canıııım öyle içime doğduuu diye şirinlik yaptım.

Tamam, olur, olabilir, eyvallahtır...
Yalnız soramadan da edemiyorum, bre sizinkiler arkadaşsa benimkiler ne?

Abe biriniz de beni biriyle tanıştırın bea.

İlla benim ki söylemem gerekiyor, "merhaba sevgili arkadaşlarım, haydi lütfen beni de biriyle baş göz edermisiniz lan" diye?

Vay arkadaş ya, ne âlâ memleket!!

Hayır lafa gelince de eee Syrano senin pilavını ne zaman yiyoruz, yaaa Syrano sen ne zaman evleneceksin, bulamadın mı biri hâlâ, artık zamanı geldi be oğlum...

La bırakın gidin allasen,

Demek istiyorum ama olmuyor işte, deyince fesat, yada arkadaşlık müessesesini zedeleyen kişi olmaktan korkuyorum.

Ama kararlıydım.
Bir düğünde hiç olmazsa, laf olsun diye biriyle tanışmak istedim. Kimse yapmıyorsa ben kendim yaparım, zaten sevmem işime başkalarını karıştırmayı diyerek bir kerecik azmedeyim dedim.

Tamam, yaş ortalaması uygun, giyim kuşam uygun, kültürel seviye fevkalade, samimiyet gırla...

Abi tamam da kiminle iki kelime muhabbet kursam ya evli, ya nişanlı, ya sevgilisi var. Hayır "yaralı kuş" sendromu bile yok, herkes sevgilili ve mutlu!!!

Eee hacı ne anladık şimdi biz bu işten?
Hayır o değil de, bu düğüne gelen tek sap ben miyim yani?

Valla görünüşe göre aynen öyle, düğündeki tek sap benim.

Hele bir keresi pek bir fena oldu.

Damat geldi tanıştırdı benimle, "işte Syranocuğum bak sana bahsettiğim kuzenim, Edirne'den geldi, şurda okuyor, burda yaşıyor vs vs...", aslında hiç bahsetmemişti, nereden bahsedecekti üç yıldır görüşmüyorduk bile...

Neyse başta muhabbet de iyiydi ancak herşey gecenin ilerleyen saatlerinde gelen bir telefon ile açıklık kazandı. Hanım kızımızın kocacığı bulamamış düğün salonunun yerini, kendisi de bilmiyormuş.

Doğal olarak benden yardım istendi, tarif ettim yolu. İçimden de artık kendime mi, ona mı, kıza mı, damada mı, yada topluca bu düğüne mi bilmiyorum acı acı saydırdım...

Be herif, neden kızcağızı yalnız gönderiyorsun düğüne, erkekliğe yakışır mı, ne biçim centilmensin gibisinden son derece asaletli,

Ulan benim neyime zaten düğünmüş, dernekmiş, sap sap ne işim var benim böyle yerlerimde, zaten damattan başka kimseyi de tanımıyorum, bende şans olaydı zaten şöyle olurdu böyle olurdu gibisinden de son derece abazonal hafıylanmalar eşliğinde düğünün bitişini bekledim.

Takı merasiminde de bu bir kuru pasta ve gazı kaçmış kola servisi karşılığında damada altın takmaya giderken gecenin en ağır darbesi yine damattan geldi:

Eeee haydi artık Syrano, sen de bir an önce birini bul da biz de senin düğününe gelip altın takalım...

Ahhh öyle bir çengelli iğneyi harrrttttt diye bi saplama isteği geldi ki o an içime, tarifi imkansız!!!!

Neyse dedim, "aslında bir kaşık yok, aslında bir kaşık yok" diye kendime telkinlerde bulundum...

O kadar konuştuk ettik, bir iyi geceler demezsek ayıp olur diye damat tarafından müşerref olduğumuz hanımefendi ve sonradan gelme kocasını aradı gözlerim, bulamadım lakin.

Neyse çok da tındı zaten.

------------------------------------- 

Tamam abi yapın düğün, seve seve geleyim, göbek de atiim, herşey de yapiim, mutluluğunuzla mutlu olan bir yaşam formuyum, bunu biliyorsunuz.

Bakmayın siz benim böyle dediğime, yemin ederim şakadan hepsi, vallahi fesatlıktan değil.

Bir aralar aklımdan geçen herşeyi çok rahat ifade edebildiğim bir dönemim olmuştu, sanırım o dönemin sonlarına yaklaşıyorum.

Söylemek istediklerim sadece evlilikten, aşktan, meşkten de ibaret değil.

İçimde paylaşmak istediğim, hatta haykırmak istediğim o kadar çok güzel şey, fikir, anı, şarkı, türkü var ki...

Sadece artık nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.

Yine eski iki kelimeyi bir araya getiremez hallerime dönmeye başladım.

Yazıyorum yazıyorum yada anlatıyorum anlatıyorum, sonra dönüp bir bakıyorum kendime, yahu ben neler söylemişim, kendim bile anlam veremiyorum artık.

Bak mesela bu yazıya bambaşka bir şekilde girecek, bambaşka bir yere varacaktım, şimdi konu neydi onu bile unuttum. Ki süper birşeydi, iki aydır da düşünüyordum, derken derken buralara geldi konu. Hay benim...

Bir de aşırı unutkan oldum, yaşlı dedelerin abdest alırken sağ ellerini yıkayıp yıkamadıklarını veya 5 dakika önce ellerindeki boş ilaç şişesine rağmen ilaç içip içmediklerini hatırlayamamaları gibi birşey.

Oluyormuş meğerse, ciddi ciddi oluyormuş.

Benimkisi de onlarınkisi gibi kafalarında gezen milyon tane hayal ve anı yüzünden ise, korkarım ben de yaşlandım.

Yada bildiğin evde kaldım.
Kız kurusu yada oğlan kurusu mu her ne herze ise işte ondan oldum. 

Evet evet,
Hiç öyle yaşlandım, yoruldum, bittim tükendim falan kendimi matah birşeymiş gibi göstermeye çalışmayım.

Evde kalma sendromu yaşıyorum, tam olarak kani oldum buna ben.

Televizyonda basbas "altın fırladı gittiiii" diye cırlarlarken benim içimden "bu sene düğünüm olsaydı nasıl öderdik acaba, ama olsun be öderdik, neler hallolmuyor şu dünyada" diye hülyalara dalmam,

Karısını öldürme modasına uyan adi köpekleri "ulan kimisi güle oynaya öldürür, kimise ağlaya yalvara ister bulamaz" diyerek kınamam,
Her biri onlarca mutsuz evlilik yapan, yüzlerce adını açıklamak istemeyen izleyicilerin hayat hikayelerini dinleyip "hah yavrucum, hah kızım, aferin, daha gidin bunlara varın siz, gidin böyleleriyle evlenin, e mi" diye hayıflanmam...

Evleneli daha 20 gün olmuş bir erin şehadet haberi verilirken vatan uğruna ölen bir askerden ziyade "gönlünün muradına doyamadan ölen bir delikanlıya" üzülmem ,

Aman şu filmi izlemeyim de ilk onunla izleyim, aman bunu yapmayım da ilk onunla yapayım çabaları,

Hep evde kaldığımın göstergeleri işte...

Haliyle üzüntüsü olsun, sevintisi olsun fazlasıyla yoğun duygular yaşayınca insan neyi nasıl diyeceğini bilemiyor. Sonuçta dil bu, nereye eğersen oraya bükülüyor, ya da öyle birşeydi işte, neyse.

Eee böyle hissederken, içimde paylaşılmayı bekleyen zirilyon tane şey varken tutup burada bilmemneizmin yükselişinden yada falankolojinin çöküşünden bahsedemiyorum tabii.

Aynı şekilde sürekli bahsedip durduğum şey dışında başka birşeyden de bahsedemiyorum ne yazık ki...

Neyse diyelim,

Yine neye niyet, neye kısmet bir zırva oldu bu da.

Bir gün ufuklarımı genişletip, hayata bambaşka bir pencereden bakabilip karşınıza tekrar çıkmayı umuyorum.

O zamana kadar böyle idare ediverelim biraz.

Hoş görünüz.

Hoş kalınız.

Sevgiyle kalınız.
(^_^)

------------------------------------- 
Katıldığım onlarca düğünden edindiğim tecrübeler ışığında,
sizlerle gelin ayakkabısına isim yazdırmanın incelikleri paylaştım.
Renklerle öneme göre derecelendirme de yaptım ki kolay kavrayasınız.
Haydi bakalım, iyi olan kazansın!!!

5 Yormuyorum:

Adsız dedi ki...

merhabalar sayın syrano;
her şey iyi güzelde gelin ayakkabısı beyaz olaymış iyiymiş herhalde gothic gelinin ayakkabısı bu ehe:)

Syrano dedi ki...

Aslında renginden çok şekli tedirgin ediyor beni :)

Bu ayakkabıları nasıl giyebiliyorlar, bu nasıl bir zerafet anlayışıdır, bu nasıl bir tasarım mantığıdır aklım almıyor :))

Adsız dedi ki...

O tam bir muamma kadınlar bunlara acayip paralar döküyor ben de anlamış değilim,enteresan bişey aslında işin bir de babet boyutu var ki..

Syrano dedi ki...

Hele de biz onların o minicik ayacıklarına bile kıyamazken, değil mi :))

Adsız dedi ki...

Aah ahh gel de bunu onlara anlat eheh:))