Kıskanmayanç

Herkesin, bir köşesinden hayata tutunduğunu görmek çok güzel.

Eski arkadaşları bulmak, evlendiklerini öğrenmek...

Onların o çıtı pıtı hallerini çok gerilerde bırakıp birer anne, baba olduklarını görmek.

Bazılarının o anlarında yanlarında olmak.

Hatta anlaşılmaz sebeplerden, evlendikleri anda, taraflarından maziye gömülmek.

O bile güzel.

Bir açıklama bile yapmadan, evlendikleri dakikada beni unutan, ulaşma çabalarımı ustalıkla bertaraf eden arkadaşlarım, doğal olarak da eski arkadaşlarım var, oldu, oluyor, daha da olacaktır.

Neden bilmiyorum, bilmeyi çok istiyorum ama öyle bir lutfa henüz mazhar olamadım. Bir gün öğrenirim belki...

Aslında düşününce bazen, umurumda da değil hani!

Ama güzel şeyler bunlar. Daha güzelleri de var.

--------------------

Liseden beri aşırı yakın olmasak da sevdiğim bir arkadaşım vardı. Yazın evlendiler.

Belki katıldığım ilk şahsi düğün daveti olmasından, belki yaşları bana çok yakın olduğundan, belki onları yakından tanıdığımdandır bilmiyorum ama, hayatımda beni bu kadar etkileyen ilk düğün olmuştu.

Birkaç günde bir rüyamda gördüm onları.

Mutlulukları benim de mutluluğum oldu.

Hatta arkadaşımın baba olacağını öğrendiğim gün, rüyamda doğacak bebeklerinin cinsiyetini de gördüm. Öğrendim ki doğru da görmüşüm...

--------------------

Bir başka arkadaşım vardı.

10 yıldır görmüyordum. Hatta bence o benim varlığımı bile unutmuştur.

Yine binbir tesadüfle karşılaştığım bir arkadaşım aracılığıyla fotoğraflarını gördüm.

O tontiş, mini mini kız büyümüş, serpilmiş, evlenmiş, çocuğu bile olmuş. Kendisinin kopyası gibi tatlı bir bebek. Söylemeselerdi onun kendi çocukluk fotoğrafı zannedecektim.

--------------------

Mini mini birler zamanlarındaki sıra arkadaşım, o zamanlarımız için bile aşırı derecede zayıf, çelimsiz, bir damlacık birşeydi.

Geçen akşam telefon geldi, "abi hemen şu kanalı aç, bak bakalım tanıyacak mısın" dediler bana. Bir pazusu kafamdan biraz daha büyük bir eleman gördüm karşımda. Aşağıda adı olmasa, hatta televizyona çıkmamış olsa "feyk ulan bu feyk, yani sahte, fotoşap" diyeceğim kişiydi o çelimsiz, bir damlacık arkadaşım.

Yanında da avrupalı eşi, üç çocuğu...

Türkiyeyi temsilen madalya almış bilmemne sikleti bilmemne yapmaca dalında, bilmemne derecesine girdiği için. Hayretimden unuttum o kısımlarını.

Şimdi karşısına çıksam "evet bunları çok çalışmaya ve dengeli beslenmeye borçluyum" deyip elime de bir imzalı foto tutuşturup sıradakiiii diyecektir sanırım.

--------------------

Lise zamanında bile sanata olan düşkünlüğü ve güzel eserleriyle ilgimizi çeken arkadaşımız geçen gün şehrimizin balık pazarına çok hoş bir balık heykeli dikerek hepimizi gururlandırdı.

"Abi sen neden vazgeçtin bu tiyatro işinden, sanatçılar birliği kuracaktı hani seninle" dedi biri.

Cevap veremedim. Hatta Cevâb Veremedim.

--------------------

Gözlüklü, gedik dişli, o zamanlar daha adını söylemesini bile beceremediğimiz aşk denilen şeyi yaşadığımızı düşündüğüm hanım arkadaşım TSM'nin tozunu attıracak bir udî, diğeri, şimdi rap denilen ve benim fena halde hazzetmediğim o müziği daha bacak kadar boyumuzla yaptığımız yakışıklı arkadaşım, Hitler kişisini bile duygulandırıp imana getirecek bir nefesle neyzen olmuş.

Kendi çaplarında kitleleri, hatta konserleri, turneleri var.

Hele ilkininin adını bir afişte gördüğümde, o çocukluk dönemlerimdeki gibi heyecanlanıp koşa koşa programına gitmek istemiştim...

O gün cebimde tek kuruş olmaması ise sadece kötü bir tesadüftü.

--------------------

Evliliğe, evlenmeye, hatta aşka, sevgiye söven bir matmazelin, madamlığa terfi ettiğini, doğal olarak çocuğu olduğunu öğrendim.

Eşi için akrostij şiirler yazmış, "beni terkedersen önce kendimi sonra seni vururum" tarzı artistlik cümlelerle donatmış, aynı pozun birkaç milimetre farklısı onlarca fotoğraflarını koymuş da koymuş.

Adımın fesada çıkacağını bildiğim için selam bile vermek istemedim.

Oysa iyi bir arkadaşımdı. Beni de hatırlardı ve sevinirdi karşılaşmamıza...

--------------------

Hayatımın en büyük kazığını yedirecekken, Allah'ın bir hikmeti olarak kıyısından döndüğüm, halen içimde bir yerlerde sızısını taşıdığım hanım efendinin haberlerini de aldım.

Ona haksızlık ettiğim düşüncesiyle kendimi paraladığım günlerde biriyle tanışmış.

Evlenmiş.

Çocuğu olmuş.

Çocuğu olduktan bir süre sonra boşanmış.

Geçenlerde öğrendim, bu yakınlarda da tekrar evlenmiş.

Benden önce nikah masasından döndüğü adamı ve beni de sayarsak aslında epey fırtınalı bir aşk hayatı olduğunu söyleyebilirim.

Son evlendiği eşiyle olan düğün fotoğraflarını gösterdi bir arkadaşım, onunla anılarım olduğundan habersiz...

Başta tanıyamadım onu. Makyajdandır dedim. Mutluluktandır dedim.

Değildi.

Düğünden önceki normal fotoğraflarını da gördüm, orada da aynıydı.

Rüzgar esse uçacak kadar zayıflamış, hatta rüzgar esmeden uçacak kadar. Esmer teni, kül rengine dönüşmüş, dudakları kurumuş, gözleri içine çökmüş...

"Kendisi kaybetti, hızlı yaşadı" dedi arkadaşım.

Üzüldüm dedim sadece, gerçekten de üzüldüm.

Aslında sadece üzülmedim, daha ziyade acıdım!

--------------------

Lisedeyken çok da samimi olmadığımız, fakat gurbetin verdiği acıyla birbirimizi bulduğumuz anda çok yakınlaştığımız bir arkadaşım var.

O görüşemediğimiz 5 yıl içinde, 15 yıllık bir ömür yaşamış.

Yoluna taş koyanlar, işini bozanlar, satanlar, ihanet edenler. Hem de telafisi zor şeylerde...

Dilini bilmediği bir ülkede tüm bunları yalnız başına idare etmesini becermiş ama.

Sevdiği bir eşi, bir de küçük oğlu var şimdi.

Tatilde yanımıza geldiğinde elimi cebima attırmadı hiç. Normalde tam tersi olması gerekirken.

Gurur duymak bile bazen yetersiz kalıyor.

--------------------

Anlattıkça aklıma geliyor da, yahu benim neredeyse bütün arkadaşlarım manken gibi, taşşş gibi, afet gibi olmuş, ayrıca hepsi de kendi düzenini kurmuş, işini gücünü tutmuş.

Hele içlerinden bazıları hiç de öyle kolay elde edilebilecek veya bu yaşlarda edinilebilecek mevkilerde de değil. Tıpta "yardırmak" olarak tabir ettiğimiz eylemleri gerçekleştiriyorlar resmen.

Belki sevecen yaklaşımın suyunu çıkarttığımdan, belki salaklığımdan, belki de başka herhangi açıklanamaz, bilinmez, söylenmez bir sebepten ötürü onların mutluluğu, başarıları, kendi mutluluğummuş gibi hissediyorum.

Onlar başardıkça ben mutlu oluyorum, seviniyorum, sevindirik oluyorum...

--------------------

Nacizane ben de değiştim tabii.

Ben de yaşadım acı tatlı birşeyler.

Benim de kendimle gurur duyduğum, kendimden nefret ettiğim şeylerim var.

Bir umudu 8 sene sıcak tutmak mesela. 
8 sene hep o umut için çabalamak, her anımda onu düşünmek, onun için hazırlanmak.

Doğal olarak her umutta olduğu gibi o da suya düştü.

Lakin onun bana kattığı şeyleri de başka hiçbir katamazdı.

Hiçbir şey beni daha fazla yıkamaz, üzemez, ama aynı zamanda da mutlu edemez ve eğitemezdi.

Belki bir gün tanıdığım veya tanımadığı herhangi biri gelir, benim bu yanımı öğrenir,

Hatta daha da güzeli, hani fasülye gibi nimetten sayayım kendimi de, beni keşfeder,

Kalbimden geçenleri anlar da,
Sonra arkadaşlarına beni anlatır.

Bizim bir Syrano vardır, böyle böyledir, helal olsun çocuğa beee der.

Hatta demesine de gerek yoktur.

Kaşifim benimle mutlu olsun ya, o dünyalara bedeldir benim için :))

Hasılı,
Sayın okuyuşkanım,
Sen bunları okudun ya, seninle de gurur duyuyorum, sağolasın.
Umarım ben de bir gün seni gururlandıracak birşeyler yapabilirim.

Sevgiyle kalasın a canım.
(^_^)

--------------------

Önemli olan bu resimde sizin nerede olduğunuz değil,
bu resmin sizin nerenizde olduğudur.
Evet!
Kıskançlık hakkında o kadar özlü bir söz söyledim ki,
sanırım bir daha kimse birşeyi kıskanmayacak.
Ve hayır!
İçmedim.

0 Yormuyorum: